Arvasi Hoca, her zaman ırkçılığın karşısında oldu

A -
A +

Hüseyin Sarıkoç
huseyin.sarikoc@ibb.gov.tr

Merhum Seyyid Ahmet Arvasi’nin vefatının üzerinden bugün tam 30. yıl geçmiş bulunuyor. Henüz 56 yaşındayken, 31 Aralık 1988 tarihinde aramızdan ayrılan Merhum Arvasi Hoca, fikir adamıdır, dava adamıdır, aksiyon adamıdır, aşk adamıdır, reaksiyon adamıdır, gönül adamıdır ve kalemiyle, kelamıyla örnek bir şahsiyettir.
Bu müstesna dava adamı “Büyük Mütefekkir ve Eğitimci Seyyid Ahmet Arvasi, vefatının 30. Yılında Anılıyor ” başlığı ile Türkiye gazetesi, Türk Ocakları Tokat Şubesi ve Tokat Belediyesinin birlikte 22 Aralık 2018 tarihinde düzenlediği programla anıldı.
Türkiye gazetesi yazarı Rahim Er: “Bir Mektep İnsan Olarak Ahmet Arvasi Bey’”, TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir “ Seyyid Ahmet Arvasi Hocanın İzinden”, Türk Ocakları İstanbul Şube Başkanı Sayın Dr. Cezmi Bayram “Arvasi’nin “Eğitime ve Gençlik Bakışı”   başlıkları ile birer konuşma yaptılar.
Toplantı vesilesiyle bizleri yalnız bırakmayan  başta oğlu Mehmet Murat Arvas’a, Tokat Belediye Başkanı Av. Eyüp Eroğlu’na, Türk Ocakları Tokat Şube Başkanı Dr. Yasin Bedrettin Karan’a, Türkiye Gazetesi Tokat Temsilcisi Halil Güleroğlu’na ve Ahmet Ünal Yükler Öğrenci Yurdu Müdürü Ali Osman Koç’a bu vesileyle teşekkür ediyorum.
Böylesi anma ve anlama toplantılarında benim gibi yönetici durumunda olanlar ister istemez gözden kaçanları hatırlatmak ölçüsü ile hareket eder. Bu yazı da bu çerçevede sizlere sunuluyor.

EĞİTİMCİ OLARAK TOPLUMA BAKIŞI
Ahmet Arvasi’nin 1980 öncesinin buhranlı döneminde; vatanına ve milletine bağlı bir neslin yetişmesinde çok büyük emeği olmuştur.
Bir eğitimci, pedagog ve eğitim sosyoloğu olarak bu inançla yaptığı çalışmalarla ve yazdığı eserlerle önemli hizmetler veren büyük mütefekkir Ahmet Arvasi Hoca, Türkiye’nin eğitim meselesine dair çok önemli tespit ve teşhislerde bulunmuştur.
Arvasi Hoca, Türk-İslâm kültür ve medeniyeti davasını kafalara ve gönüllere nakşetmek için, ömrünü vakfetmiştir. O Türk milleti olarak, kendi mazimizi dikkate alarak, Batı taklidi eğitim sistemleri ile genç nesilleri eğiterek kalkınmamızın ve geleceğin müreffeh, huzurlu devletini, Türkiye’sini inşa etmemizin mümkün olmadığını vurgular. Arvasi, millî eğitimi, millî savunmanın bir parçası olarak görür. Eğitim kadroları güçlü olan ülkelerin, savunma mekanizmalarının da güçlü olduğunu dile getirir.
Bu inançla, emperyalizmi (“kara” ve “kızıl” olarak ikiye ayırır) engelleyecek en büyük gücün, millî ordulardan ziyade, iyi yetişmiş aksiyoner eğitim kadroları olduğunu söylerdi.
Yabancı emellere ve niyetlere göre tasarlanmış sömürgeci bir eğitim anlayışı ile milletimizin bekasının olamayacağını ifade eder.
Ahmet Arvasi Hoca, her medeniyetin kendine mahsus bir estetik anlayışa sahip olduğuna işaret eder. Kendine mahsus estetik anlayışı gelişmemiş bir toplumda, orijinal bir medeniyetin ortaya çıkmasını mümkün görmez.

“TÜRK-İSLAM SENTEZİ” DEĞİL “TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ”
Merhum Arvasi Hoca, bütün hayatını ve çalışmalarını “Türk-İslam Ülküsü”ne vakfeden bir mütefekkirdir. “Türk-İslâm Sentezi” fikrine ilk karşı çıkan ve her zaman itiraz eden odur.
 “Din ve milliyet, birbirlerine zıt kavramlar değildir.” Onun için “Türk-İslam Sentezi” yerine, “Türk-İslam Ülküsü” ifadesi çok daha uygun olur demiş ve bunu fikrî yazılarında her daim dile getirmiştir.
Arvasi, 16 Eylül 1985 günü, Türkiye gazetesine yazdığı ilk makalesinde şöyle der: “Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin yılmaz savunucusu olacağız. İslâm âleminin yeni bir uyanış ve diriliş işareti verdiği bu günlerde, ısrarla Türk milletine ve onun aziz gençliğine ‘tarihî misyonunu’ hatırlatmaya çalışacağız. Biz inanıyor ve tarihin şehadeti ile de idrak ediyoruz ki, Türk Devleti güçlü ve Türk milleti birlik ise İslâm dünyası da mutludur ve ayaktadır.”
Arvasi Hoca, son nefesini verinceye kadar -ki, son nefesini daktilosu başında yazı yazarken vermiştir- bu anlayış, ideal prensipler çerçevesinde, âlemşümul bilgi ve fikir yüklü makaleler kaleme aldı. Türkiye gazetesindeki bu yazıları, “üç yıl iki ay” devam etti.
Ahmet Arvasi Hoca, müstesna bir eğitimci, fikir, dava, aksiyon ve reaksiyon adamı olarak, inandığını yaşayan, yaşadığını yazan, söyleyen, savunan ve temsil eden bir şahsiyet olarak bilindi.
Meselelere İslâmiyet’in sunduğu âlemşümul bir bakışla; dün, bugün ve yarın zaviyesinden bakarak, yazılarını yazdı. Bir başka ifadeyle “Mazide neydik, bugün bu hâle nasıl geldik ve istikbalimiz nasıl olmalı?” sorularının cevaplarını arardı. Bu anlayışla kırk sene evvel kaleme aldığı yazılar, sanki bugün yazılmış gibi aktüalitesini hâlâ korur ve günümüzdeki gelişmelerle bire bir örtüşür.

TÜRKLÜK ÂLEMİ İLE İSLAM DÜNYASININ KADERİ BİRDİR
Arvasi Hoca, 14 Kasım 1985’te yazdığı “İslâm Dünyasının bugünkü durumu” başlıklı yazısı ile âdeta günümüze ışık tutuyor, yol gösteriyor ve şöyle diyor: “18. asırdan başlayarak İslâm dünyası, yavaş yavaş emperyalizmin kontrolüne girmiş; 20. asrın başlarında da, iyice perişan olmuştur. Bu gelişmeler esnasında görülmüştür ki Türklük âlemi ile İslâm dünyasının kaderi, bir bütün teşkil etmektedir.
Türklük güçlü ise ve hamle üstüne hamle yapıyorsa, İslâm dünyası da zindedir ve mutludur. Aksine, Türklük zayıf düşmüşse, yenik ve ezik ise, İslâm dünyası da öyledir.”
Hâlen bu coğrafyada yaşananlar dikkate alındığında, Arvasi Hoca’nın 33 yıl önce söyledikleriyle bire bir örtüşmüyor mu?

“BİRİKMİŞ DEĞERLER”İ ANLAMALIYIZ
Arvasi Hoca’nın, ekonomi ile alakalı temel görüşleri de dikkat çekicidir.
“Türk-İslam Ülküsü” adlı kitabının 2. cildi 98-99 sayfalarında kapitalist ve Marksist ekonomi anlayışlarını ve uygulamalarını eleştirdikten sonra, ekonomiyle ilgili temel konularındaki bakış açısını ortaya koymuştur.
Ahmet Arvasi, ortaya attığı “birikmiş değerler” kavramı ile “emek” ve “ücret” konularında, son derece orijinal bir bakış açısı sunmaktadır. Sert bir şekilde eleştirdiği Marksizm’deki “artı değer” kavramına karşı, hem etkili bir cevap vermiş ve hem de, fevkalade ciddi bir alternatif görüş ortaya koymuştur. Bildiğiniz gibi “artı-değer” kavramı, Marks’tan önce keşfedilmiş ve zaten kullanılan bir mefhumdur. Genel anlamda, gerekli-zorunlu olandan daha fazlasının üretilmesi anlamındadır. Marks bu kavramla, işçinin kapitalist tarafından sömürüldüğünü kanıtlamayı gaye edinir. Klasik iktisatçılar olarak bilinen Adam Smith ve David Ricardo gibi isimlerin de bu kavramı, “girişimci sermaye sahibinin kazancı” olarak kullandıkları görülmektedir.
Arvasi Hocaya göre ise hem Marksistlerin hem de klasik iktisatçıların unuttukları çok önemli bir nokta vardır ki, o da şudur: “Bugün insanlar, ister işçi, ister işveren durumunda olsunlar, üretim güçlerini ve ürettikleri değerleri, hem sayı, hem kalite itibarıyla kendilerinden önce yaşayan ve şimdi hayatta olmayan milyonlarca insanın beden ve zihin emeğiyle ulaştıkları ilmi ve teknik seviyeye, üretim araçlarına, geliştirdikleri müesseselere, keşfettikleri enerji kaynaklarına, kısaca ürettikleri maddi ve manevi tüm değerlere borçludurlar.”
Ayrıca “Bütün insanlığın sahip olduğu maddi ve manevi zenginliklerin gerçek üreticileri, günümüzde yaşayan nesillerden çok, tarihin bağrına gömülmüş olan geçmişteki nesillerdir.
Hepimiz, onların mirası üzerinde tepinmekteyiz. Sahip olduğumuz değerler, bizden çok, onların emekleriyle üretilmiştir.”
Merhum Arvasi, konuyla ilgili açıklamalarında şu görüşlere de yer veriyordu:
“Bir an için ‘proletaryanın’ ve ‘kapitalistin’, bu tarihî mirastan ve bu ‘birikmiş değerden’ mahrum kaldıklarını düşünün. Onlar, bugün, üretebildikleri sayı ve kalitede mal ve hizmetleri üretebilirler miydi? Yahut, bu mal ve hizmetlere sahip olabilirler miydi?
Yine bir an düşünün, bugün bir otomotiv sanayiinde, her üç-dört dakikada bir otomobil imal edilmektedir.
Bizden önce yaşayan milyonlarca insanın, binlerce yıldan beri süzülüp gelen beden ve zihin emeğinin ortaya çıkardığı değerlerden mahrum kalınsaydı, patronlar, teknokratlar ve proleterler bu başarıyı gösterebilirler miydi?
O hâlde, kim kimin emeğiyle yaşıyor? Bu konuda komünizmin de, kapitalizmin de yorumları yetersizdir ve yanlıştır.”

İSLÂM’I GAYE EDİNEN MİLLİYETÇİLİK
Arvasi Hoca “Türk Milliyetçiliği” düşüncesinin, “İslam’ı gaye edinen” bir siyasi fikir olarak olgunlaşması için büyük emek sarf etmiştir.
Hoca, her şeyden evvel çok iyi bir “Müslüman” ve “Türk-İslam Ülkücüsü, Milliyetçisidir”.
Niçin Türk milliyetçisi olduğu yönünde kendisine sorulan bir soruya cevaben: “Ben Afrika’nın ortasında doğmuş bir zenci olsaydım ve bu aklım da bende olsaydı yine Türk milliyetçisi olurdum. Çünkü ben Amentü’ye iman ettiğim gibi iman ediyorum ki, Türk milletinin de İslâm âleminin de mazlum milletlerin de kurtuluşu Türk milliyetçilerindedir, Türk - İslâm ülkücülerindedir.
Yine ben inanıyorum ki, Sahabe döneminden sonra İslam’a en büyük hizmeti Türkler yaptı. Bu millet yüzyıllarca “İ’lây-ı Kelimetullah” için milyonlarca şehit verdi. Ayrıca İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine de hiç şüphesiz maddî manevî büyük katkıları oldu.”
Mensup olduğu aile ve içinde yetişmiş olduğu şartlar, O’nun İslami manada bir idealist olmasını sağlamıştır. Bu anlamda Ahmet Arvasi idealini şöyle dile getirir: “Ben İslâm, iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim.
Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa karşıyım.
Bunun yanında, Şanlı Peygamberimizin, ‘Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır’ tarzında ortaya koyduğu yüce prensiplere de bağlıyım.
Öte yandan, İslam’ın yakından uzağa doğru bir fetih ile bütün beşeriyeti tevhid bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan ilâhî sistem olduğunu da unutmuyorum…”
Arvasi, Evlad-ı Resûldür. Bu bakımdan, siyasi düşünce olarak Türk Milliyetçiliğini benimsemiş olması, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.
Milletinin tarihini doğru okuyan ve İslamiyetin “Ehl-i Sünnet” geleneğinden beslenenlerin; ülkesine, milletine ve tüm insanlığa bakışı işte böyle mükemmel ve isabetli olur. Günümüzde İslamiyet ve milliyetçilik adına yazılanları, konuşulanları ve bir de Arvasi’nin, size aktardığım bu ifadelerini düşünün…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.