ÂDETLER, HATIRALAR, DEĞİŞİMLER… Ulu Türkistan’da ramazan ayı ve oruç

A -
A +
Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Şimşek
Selçuk Üniversitesi
simsekahmet@hotmail.com
 
Doğu Türkistan’dan Kafkaslara, Kazan’dan Tebriz’e kadar büyük bir coğrafya olan “Ulu Türkistan”, oruç ibadetinin feyzinden nasibini alır. Bu hassasiyet geçmişte Sovyet rejiminin sosyalist baskısına ve günümüzde Çin’in soydaşlarımıza uyguladığı zulme rağmen devam edegelmiştir. Sovyet günlerini yaşayanlardan öğrendiğimiz bilgilere göre en baskılı dönemlerde bile bu oran hiçbir zaman üçte birin altına düşmemiş.
 
 
Oruç, tıpkı namaz gibi Müslümanların en önemli ibadetlerindendir. Farzıyyeti “Kitap ve Sünnet” ile sabittir. “Ey İnananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa o iyilik kendisinedir. Oruç tutmanız eğer bilirseniz sizin için hayırlıdır.” (Bakara:183-184) “İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak.” (Buhari ve Müslim) Dolayısıyla üzerinde tartışılacak bir konu değildir.
İslam dini, Müslüman olmalarıyla birlikte yavaş yavaş ve hazmede hazmede Türklerin hayat tarzı hâline gelmiştir. Zaten “Bir Allah” inancıyla yaşayan ‘Kadîm Türkler’den sonra İslâm’ın emir ve yasakları âdeta kültürel bir yapıya bürünmüştür. İşte oruç da bunlardan biridir. Anadolu’da cuma gününün ve ramazan ayının nasıl ki ayrı bir yeri ve heyecanı varsa, Türkistan coğrafyasında da aynı durum söz konusudur. Doğu Türkistan’dan Kafkaslara, Kazan’dan Tebriz’e kadar büyük bir coğrafya olan “Ulu Türkistan”, oruç ibadetinin feyzinden nasibini alır. Bu hassasiyet geçmişte Sovyet rejiminin sosyalist baskısına ve günümüzde Çin’in soydaşlarımıza uyguladığı zulme rağmen devam edegelmiştir. Bu demek değildir ki Ulu Türkistan Türklerinin tamamı oruç tutar; bizde olduğu gibi elbette o bölgede de mazeretli veya mazeretsiz oruç tutmayanlar vardır. O günleri yaşayanlardan aldığımız bilgilere göre en baskılı dönemlerde bile bu oran hiçbir zaman üçte birin altına düşmemiş.
 
“ARAP GELENEĞİ” DEDİLER
 
Baskılı dönemden kastımız Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan için Sovyetler Birliği zamanıdır. Bu zaman dilimi öncesi ve sonrasıyla yaklaşık bir asırdır. Sovyet rejimi gerek yöneticiler gerekse yetiştirdiği "çakma" din adamları vasıtasıyla ibadetleri küçümsemeye ve Arap geleneği olduğunu empoze etmeye çalışmışlardır. Mesela oruç için o devirde Araplar açlık çektiklerinden az yemek için bunu yapıyorlardı gibi komik bir sebep uydurmuşlardır. Komik diyorum, çünkü birçok inançta olduğu gibi Kadîm Türkler de biraz farklı olsa da oruç tutuyorlardı.
Türkiye’mizde olduğu gibi Türkistan coğrafyasında da ramazan ayı hazırlıkları üç aylar girince başlar. Buna ramazana hazırlık da diyebiliriz. Bunun en belirgin hareketleri de sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın artmasıdır. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığı ve Rusya Federasyonu içinde yer alan Tataristan, Kafkaslar ve diğer özerk cumhuriyetlerde yaşayan Müslümanların inanç hürriyetine kavuşmaları çeyrek asra ulaştı. Bu zaman diliminde çok şey değişti. Bazen yirmi yıl önce gidip gördükleri Ulu Türkistan coğrafyasını sanki bugün de öyleymiş gibi anlatanları görünce ve duyunca üzülüyorum. Hâlbuki çok değişiklikler oldu. Biz bile yirmi yıl öncesi Türkiye ile günümüz Türkiye’sini kıyaslayınca ne büyük farklılıklar görüyoruz.
Ramazan ayına bir hafta kala insanlar kendi aralarında oruç için gün saymaya başlarlar. Televizyon ve gazetelerde de ramazan ve oruç ile ilgili haberler çıkar. Özellikle ilk teravih namazı "görsel" olarak epey bir yer kaplar. Bunu gören yaşlılar, gençliklerinde yani Sovyet rejimi esnasında oruç tutmamak için gördükleri baskıyı anlatırlar. Araştırmacılardan edindiğimiz bilgilere göre 60’lı yıllarda oruç tutma oranı bölge Müslümanları arasında yarı yarıyaydı. 80’li yıllarda yani rejimin en ağır hissedildiği dönemde bile oruç tutma oranı %30-35’ler civarındaydı. Günümüzde gerek namaz kılma gerekse oruç tutma oranı yarıyı geçmiştir. Özellikle cuma namazlarında gençlerin camilerden dışarı taşması takdire şâyandır. Bundan birkaç yıl önce Almatı’dan Taraz’a minibüsle giderken namaz vakti geçiyor diyerek üç gencin minibüsü durdurup yağmurlu bir havada ceketlerini yol kenarına serip akşam namazını eda ettiklerini görünce nereden nereye gelindi diye düşünüp duygulanmıştım.
 
“Ey Ramazan!”  
 
Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Karakalpaklar ve Uygurlarda da görülen çok hoş bir gelenekten bahsetmek istiyorum. Kazakların “Jarapazan”, Kırgızların “Caramazan”, Özbeklerin “Yo, Ramazon”, Türkmenlerin “Yaremazan”, Karakalpakların “Yaramazan”, Uygurların “Ramzan/Ramizan” dedikleri bu ayda, çocuklar evlerin kapısını çalarak mâniler söyleyip bahşiş alırlar. Bu bölgelere göre gündüz de olabilir, akşam iftardan sonra da olabilir. (Ben bu güzel geleneği, günümüzde Konya’da hâlen yaşayan ve üç ayları karşılama ritüeli olan “Şivlilik”e benzetiyorum.) Çocuklar, şehirdeyse mahallenin evlerini, köydeyse tüm köy evlerini dolaşırlar. Kelimenin köküyle alakalı bazı görüşler var. Bunlardan ilki; Arapça “Câe Ramazân” yani “Ramazan geldi” haber cümlesine dayandırılmaktadır. Kazakların bunu “J” harfiyle, Kırgızların da “Y” harfiyle benzer ifade etmeleri bu ihtimali ortaya çıkarıyor. Diğer bir görüş de “Yâ Ramazan!” yani “Ey Ramazan!” nidâsını ölçü almalarıdır. Nitekim Özbekler, Türkmenler, Karakalpaklar ve Uygurlar bu şekilde adlandırmışlardır. Azerbaycan’da bu gelenek yoktur.
Kazakların bazı “Jarapazan” mânileri, Türkiye Türkçesiyle şu şekildedir:
Jarapazan! Jarapazan!
On iki ayda bir gelen oruç can.
Bay evine bereket,
Kaçıversin felaket.
Girsin devlet eşikten,
Çıksın mihnet delikten.
Başörtü versen ipek ver,
O da bizim nasipten.
 
Jarapazan! Jarapazan!
Bozkırda ayaklarına oturmuş tavşan.
Evin evin ev imiş,
Evin görkü hasır imiş,
Kırba görkü kısrak imiş,
Sandık görkü deve imiş.
Dışını sırla sırlatmış,
Karaçamdam mızrak koymuş.
Ak saygakça koyunu var,
Ak kümbetçe boyu bar,
Hangi bayın evi imiş..
Lay lay lay lay!
Bu ramazan kut ramazan,
Muhammed (aleyhisselam) ümmetine jarapazan.
Giydiği sart mollanın ala çapan,
Allah, sen uzak et aynaca dazdan.
 
Kazakistan’da bulunduğum on yıl boyunca bu mübarek ayı on defa orada yaşadım. Çocuklar “Jarapazan!” diye evimizin kapısını çaldıklarında tekrar tekrar söyletirdim. Tabii, her söylemlerine ayrı bahşiş vermek gerektiğinden bana biraz pahalıya mal olurdu :)
 
Kırgızların bazı “Caramazan” mânieri, Türkiye Türkçesiyle şu şekilde:
 
Assalamu Aleyküm Caramazan!
On iki ayda bir gelen mübârek ramazan!
Sevâbın yarısı size, yarısı bize.
Aleykümselam diyen zenginler,
Altın ve gümüşle yatan zenginler,
Sarığı kocaman bin koyunu var zenginler,
Bin koyunu bir çoban otlatır,
Bin koyunu bir sürü yapıp otlatır,
Eline bir sopa alır da otlatır.
Yaramazan diyerek geldim kapına,
Allah’ım oğlan versin beşiğine.
 
Özbeklerin “Yo, Ramazon” mânileri, Özbek dili bize nispeten yakın olduğu için aslını yazdım:
 
Ramazon aytıb keldik eşigizga,
Hudoyim oğil bersin beşigizga,
Aka berasiz çaka berasiz,
Boy toğa som berasiz.
Roza keldi bildinglarmi,
Kozaga ak yağ quygilarmi,
Oçoda kül kozonda pul,
Çıkara koling on som pul.
 
Türkmenlerin “Yaremazan” mânileri, Türkiye Türkçesiyle şöyle:
Yukarıda bir ay var, ucu kızıl yay var.
Peygamberin sofrasında, bize koyulan pay var.
Ramazan ayı gelince, cömertlik kapıları açılır,
Çok verenin oğlu olsun, az verenin kızı olsun.
On bir oğlunuz olsun, on bir kızınız olsun,
Bir tanesi Han olsun, kısmeti hep açık olsun.
Sofranızda toy olsun, toyumuz mübarek olsun.
 
Ulu Türkistan coğrafyasında mübarek ramazanın en önemli ibadeti elbette teravih namazıdır. Sovyet rejimi döneminde evlerde gizli saklı sadece ihtiyarlar kılarken şimdi camiler gençler ve hanımların da olduğu cemaatle dolup taşıyor. Harika iftar sofraları açılıp yemekler veriliyor. Bazı evlerde hatimler okunuyor. Mollalar ve yaşlılar vatan, millet ve yeni nesil için dualar ediyorlar. Vakit namazlarında bile camiler diğer aylara göre daha dolu oluyor ramazan ayında. Kadir Gecesi de ayrı bir önemi haiz. Yapabilenler sabaha kadar uyumayarak namaz kılıp, Kur’ân-ı kerim okuyup dualar ederler. Bazı evlerde zikirler bile yapılır. Dinî kanal varsa televizyon seyredilir.
 
BAYRAM ÂDETLERİ
 
Türkistan’da Ramazan ve Kurban Bayramlarının da çok ayrı bir yeri vardır. Arefe günü hanımlar bütün hazırlıkları bitirmiş olurlar. Her evde mutlaka yemek sofrası kurulur. Bayramlaşmaya gelen hemen sofraya çağırılır ve karnı tok bile olsa birkaç lokma yer ve çay içer. Yemekten kalkmadan önce bilen varsa Kur’ân-ı kerim okur ve mutlaka uzun bir dua yapılır, ölen geçmişler minnetle yâd edilir. Duayı sofranın en yaşlısı yapar. Yakın zamanda evden cenaze çıktıysa hanımlar siyah giyinirler, yoksa beyaz veya açık renk giyerler bayramda.
Evet, aslında konuyla ilgili yazılacak çok şey var ama biz sadece genel olarak özetleyebildik. Çünkü coğrafya çok geniş ve farklı ülkeler ve Türk boylarının nesilleri var. Bu vesileyle ramazanımız kutlu olsun...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.