BİR OSMANLI MUTASAVVIF VE MUHADDİSİ… Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin bıraktığı izler

A -
A +

Prof. Dr. Dündar Alikılıç
dalikilic@yahoo.com
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

Osmanlı Devleti’nin son asrına damgasına vuran büyük değerlerden biri olan Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleri kurduğu vakıflar, kütüphaneler ve ilim hizmetleriyle çok etkili olmuştur. Nitekim bu etki günümüzde bile tesirini sürdürmektedir. Gümüşhânevî’nin Karadeniz havalisindeki tasavvuf etkisi de çok mühimdir.

Ziyâeddîn Ahmed bin Mustafa bin Abdurrahman 1228 (m. 1813)’de Gümüşhâne’nin Emîrler Mahallesi’nde dünyaya geldi. İsmi Ahmed olup, daha çok Ziyâeddîn mahlası ve Gümüşhânevî nisbeti ile meşhur olmuştur. On yaşına kadar Gümüşhâne’de yaşamış, on yaşlarına geldiğinde ailesiyle birlikte Trabzon’a göç etmiştir. Tahsiline orada devam etmiştir. Ağabeyinin askere gitmesi, onu yalnız kalan babasına yardıma mecbur etmişse de bu uğraşı onun ilim tahsili arzusuna mani olmamıştır. Hem babasına yardım etmiş, hem de ilim tahsiliyle uğraşmıştır. Trabzon’daki âlimlerden sarf, nahiv ve fıkıh dersleri alarak ilme olan iştiyakını ortaya koymuştur.
Henüz on sekiz yaşında iken, 1831 yılında ticaret yapmak amacıyla amcası ile birlikte İstanbul’a gelen Gümüşhânevî, alışverişi tamamlayıp ticaret mallarını amcasına teslim ettikten sonra, ağabeyinin askerden döndüğünü beyânla ilim tahsili için İstanbul’da kalmak istediğini söylemiş ve öyle de yapmıştır.
İstanbul’da uğradığı ilk ilim merkezi, Bayezid Medresesi olup, buradan sonra Mahmud Paşa Medresesi’ne giderek ve devrin en önemli âlimlerinden ders okuyarak 1844 senesinde mezun olmuştur. Küçük yaşta okumağa başladı. Çok hevesli idi. Bâyezid Medresesinde, sonra Mahmûd Paşa Medresesinde ve Süleymaniye Medresesinde yetişti. Sultan Abdülmecid’in hocası Hacı Hâfız Muhammed Emîn ile Sultan II. Mahmud’un hocası Abdurrahman Harputî ve Laz Osman gibi meşhur âlimlerin derslerine devam etti. Alet ilimlerini ve yüksek din ilimlerini tahsil etti. İcâzet aldı, akabinde Bâyezid dersiâmlığına tayin olundu.
İstanbul’daki tahsil hayatı boyunca tasavvufî çevrelerle münasebetini sürdüren Gümüşhânevî, 1845 yılında Üsküdar Alaca Minare Tekkesi’nde Hâlidiyye tarikatını yaymaya çalışan Şeyh Abdülfettâh-ı Akrî (Ukârî) ile tanışmıştır. Abdülfettâh-ı Akrî, büyük âlim ve veli Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halifesi olup, irşad için İstanbul’a gelmiş, Nâkşî, Müceddidî, Hâlidî meşayıhındandır. Gümüşhânevî ona intisap arzusunda olmuşsa da, el-Akrî, kendisini irşâd etmeye başka bir şeyhin yetkili olduğunu söyleyerek dostluklarının sohbet ve samimiyet sınırları içinde devam etmesini istemiştir. Gümüşhânevî daha sonra, Alaca Minare Tekkesi’nde Trablusşam Müftüsü olarak ünlenen Hâlidî Şeyhi Ahmed el-Ervâdî’ye intisap etmiştir. Şeyhi Ervâdî’nin Ayasofya Camii’ndeki hadis derslerine devam eden Gümüşhânevî, mürşidinin bütün merviyyât ve telifâtından da icâzet almıştır.
Şeyh Ervâdî hazretleri hadîs ilminde de son derece vukufa sâhibdi. Halîfesine bu ilimden de icâzet verdi. Ayrıca kendi telifi olan 240 eserin okutulması ve öğretilmesi vazîfesini de ona verdi.
Şeyh Ervâdî hazretleri, işini tamamladıktan sonra Gümüşhânevî hazretlerine, Şeyh Abdülfettâh ile sohbete devâm etmesini tavsiye ederek ve Abdülfettâh Efendiyi ona sohbet şeyhi olarak bildirerek İstanbul’dan ayrıldı. Şeyh Ervâdî hazretleri 1277 (m.1860) senesinde yetmiş yedi yaşında iken Trablusşam’da vefat etti...
1859’da Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan Camii’ni tekke hâline getiren Gümüşhânevî burada yaptığı ilmi neşriyat ve faaliyetleriyle dikkat çekmiştir. Osmanlı Devleti’nin iktisadî ve içtimaî tarihinde mevcut olan “Avârız Sandıkları”na(*) benzer dergâh içi bir yardımlaşma ve ödünç alma müessesesi kurmuştur. Talebelerine, ev ve iş yerlerinde işe yaramaz menkul servetlerini dergâhta toplamalarını emretmiştir. Muhtaç talebelerin ancak mali güçleri nispetinde burada biriken paradan ihtiyaçlarına göre ve daha sonra ödemek şartıyla karz-ı hasen usulü borç almalarını sağlamıştır. Ayrıca, burada biriken parayla bir de matbaa kurmuştur. Bu matbaada yayınlanan bilimsel eserler ücretsiz dağıtılmıştır, böylece ilme ve ilmin neşrine hizmet etmiştir. İstanbul, Of, Bayburt ve Rize’de on sekiz bin cilt eser içeren dört ayrı kütüphane kurarak, Anadolu’da kültür merkezlerinin oluşturulmasına çalışmıştır.
Dinî ilimleri öğrenme ve sünnete uyma konusu üzerinde hassasiyetle duran Gümüşhânevî, tekkesinde hadis okutmaya ağırlık vermiş, böylece Gümüşhânevî Dergâhı bir dârü’l-hadîs hüviyeti kazanmıştır. Zaman zaman, sohbet ve derslerine, Sultan Abdülmecîd, Sultan Abdülazîz ve Sultan II. Abdülhamîd’in devam ettiğini ifade eden kaynaklar, bilhassa II. Abdülhamîd Hân’la hususî bir yakınlığı olduğunu yazarlar. Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’nin Sultan Abdülazîz Hân tarafından büyük sevgi ve saygı gördüğü, birinci defa hacca giderken kendisine saray tarafından hususî bir gemi tahsis edilmesinden anlaşılmaktadır.
“93 Harbi” diye bilinen Osmanlı-Rus savaşında (1877-1878) Trabzon yolu ile Kars’a giden Gümüşhânevî’nin, müridleri ile birlikte cephede fiilen savaşa katıldığı ve askere moral desteğinde bulunduğu söylenmektedir. Savaşın hafiflediği ve durakladığı bir sırada Of’a geldiği ve ramazan ayı boyunca burada 280’i aşkın talebeye “Râmûz’ül-ehâdis” okuttuğu, birçok kişiyi de halvete sokarak hilâfet verdiği bildirilmektedir.
Gümüşhânevî hazretleri 1294 yılında ikinci defa hacca gitmiş, sonra Mısır’ı şereflendirerek üç seneden fazla Nâsıriyye ve Câmi’-ül Ezher’de, kendi tasnîfi olan Râmuz-ül-ehâdis hadîs-i şerîf kitabını yedi defa okutarak, yüzlerce âlime icazet vermiştir. Hocası Muhammed Emîn Efendi de, kendisine intisap edenler arasında idi.
Gümüşhânevî hazretleri 29 sene müddetle irşâd hizmetinde bulunmuştur. Zühd ve takvada derecesi çok yüksekti. Gayet perhizkâr, kanaatkâr yaşar, çok zaman katıksız ekmekle yetinir, eline para geçse fukaraya dağıtırdı. Gece uyumaz, zikirle, ibadetle ve eser telifiyle meşgul olurdu. Gündüzleri de talebe yetiştirirdi. Kaylûle vakti yüzüne havlu örterek biraz uyurdu. Yatsıdan sonra konuşmağı sevmez, yatsının abdesti ile sabah namazını kılardı.
Gümüşhânevî hazretleri, geniş alınlı, çekme burunlu, yuvarlak çehreli, kara gözlü, uzun kirpikli, beyaz sakallı, uzunca boylu, güzel ve sevimli bir zât-ı kerîmül-hisâl idi. Beyaz entari, hırka, cübbe giyinir, sadeliğe dikkat ederdi.
7 Zilkade 1311/ 13 Mayıs 1893 yılında vefat etti. Kabri İstanbul’da, Süleymaniye Camii’nin hazîresinde Kanûnî Sultan Süleyman türbesinin kapısı önündedir. Hanımının kabri de oradadır. Her iki kabrin etrafı demir parmaklıkla çevrilidir.
KARADENİZ’DE TASAVVUF
İnsanlık tarihi kadar eski olan medeniyet, çeşitli müesseselerle günümüze ulaşmıştır. Bu anlayışı bize ulaştıran ise âlimlerin ilme olan hevesidir. Osmanlı devlet teşkilâtının sosyal ve kültürel müesseseleriyle resmen teşekkülünden önce, tekke ve zaviyeler, halkın eğitimi ve yetiştirilmesinde ehemmiyetli vazifeler icra etmiştir. Daha sonra ise, ilmî hayatı disiplin ve intizam altına alma zaruretine binaen, vakıf müesseseleri hâlinde teşkilatlanan medreselerin, birbiri ardından kurulduğuna şahit oluyoruz.
İşte Osmanlı Devleti’nin son asrına damgasına vuran büyük değerlerden biri olan Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî kurduğu vakıflar, kütüphaneler ve tarikat hizmetleri ile bölge ahalisi üzerinde çok etkili olmuştur. Nitekim bu etki günümüzde bile tesirini sürdürmektedir.
Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’nin Karadeniz havalisindeki kurduğu kütüphanelerden başka en önemli en önemli etkisi ise Karadeniz bölgesindeki tasavvuf etkisidir. Karadeniz Bölgesini İslâmlaşması ve Türkleşmesi uzun bir süreci aldığından bölgedeki dergâh ve tekkelerin azlığı dikkat çeker. Anadolu bozkırlarından geçip sarp dağları aşmak kolay olmamıştır. Zaten 17. yüzyılın sonlarına kadar az olan Müslüman nüfusun varlığı bunu teyit etmektedir. Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’ye kadar Trabzon havalisinde tasavvufî bir gelenekten bahsetmek zordur.  Onunla beraber bölgede bir fütüvvet olduğu aşikârdır. Bölgede kurduğu kütüphaneler, yardımlaşma sandığı ve asıl önemlisi bölgeye geldiğinde halvete sokup, el verdiği talebelerin varlığıdır. Kendisi burada az kalmış olsa da halifeleri ve talebeleri vasıtasıyla bölgede çok etkin olmuştur. Onlarca talebenin halvet listelerinde isminin yazılması bölgedeki tesiri hakkında rahat konuşmamızı sağlıyor. Akabinde talebelerini açtığı yol da önemli. Bu yol hâlâ devam edegelmektedir.
Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî, Nakşî, Halidî tasavvufi kolun en önemli temsilcisi olarak, her devirde şeriatın her an lazım olduğunu ve geçerli olduğunu ifade etmiştir. Elimizdeki bu nadide değeri tarihe gömmemeli, unutturmamalıyız. En azından iç âlemimizde yaşatmalıyız.
Son olarak, bu büyük zatın tesirinin hâlâ bölgemizde etkisini sürdürmesi ya da kokusunun gelmesi bizleri sevindirmektedir. Trabzon ve yöresinde Nakşî, Halidî ekolünün üç kolla ulaştığını ifade edelim. Muhammed Küfrevî koluyla Çaykara ve Of’da Zenolu Ali Efendi’ye, ondan Erzurum’daki Salih Efendi’ye ulaşan kol; Osman Bedreddin Efendi’yle Şeyh Eşref, İlyas Okumuş ve Hasan Öztürk’e kadar ulaşmış ve Çebizâdeler vasıtasıyla Araklı ve Sürmene’de yayılan ve günümüzde hâlâ  etkisini sürdürmekte olan bir koldur. Bununla beraber tespit edemediğimiz, Gümüşhânevî’nin bazı halifeleri vasıtasıyla Rize ve Trabzon’da etkili olan kol daha vardır. İlaveten yakın zamanlarda tespit ettiğimiz bir halka da, Trabzon’un ilçesi Araklı, şimdiki Hürriyet Mahallesi’nde bulunmaktadır. Araklı’da Küçükhüseyinzâde ve Müderris Hacı Şaban Efendi’lere ulaşan zincir, hâlâ tutunacak birilerini beklemektedir.
Diğer taraftan Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî’nin talebesi Osman Niyazi Efendi’nin halifesi olan Ferşâd Efendi de bu geleneği devam ettirmiş, Of-Yemişalan’daki medresesinde bir kütüphane kurmuş; fakat günümüze ulaşmamıştır.
Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’nin halifeleri arasında üstadının yolu üzere yürüyen ve onun çalışmalarını devam ettirenlerden biri de Yusuf Şevki Efendi’dir. 1840’ta doğan Yusuf Şevki Efendi, eğitim için İstanbul’a gitmiş ve burada Gümüşhânevî Tekkesi’ne intisap etmiştir.
Yetişmesinden sonra aralıklarla memleketine gelmiş, ders okutmayı ve talebe yetiştirmeyi ihmal etmemiştir. Memleketine geldiği dönemlerde Bayburt’ta Yakutiye Camii’ni, Araklı’da Merkez Büyük Camii’ni yaptırmıştır.
Günümüzde Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî üzerine yapılan çalışmalar neticesinde pek çok taze bilginin gün yüzüne çıktığı görülmektedir. Yakın zamandaki araştırma faaliyetlerinin artarak devam etmesi bu büyük İslâm âliminin daha iyi bilinmesine imkân sağlayacaktır...
.....
(*) Avarız vakfı paralarının bulundurulduğu sandıklar için kullanılan bir ifadedir. Günümüzde para kasası olarak kullanılır.

BİR OSMANLI MUTASAVVIF VE MUHADDİSİ… Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin  bıraktığı izler

BİR OSMANLI MUTASAVVIF VE MUHADDİSİ… Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin  bıraktığı izler

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.