Sinsi İngiliz siyaseti Mısır’ı ne hâle getirdi?

A -
A +
 
Numan A. Ünal
 

Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan Mısır, 1882 yılında İngiltere tarafından işgal edilince, sinsi bir siyaset neticesinde kimyası bozulmaya başladı. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da Mısır’ın başına geçen sosyalist ve reformist devlet ve din adamları, ülkeyi ihtilallere, savaşlara sokarak Müslüman halkı mağdur ettiler.
 
Mehmed Arif Bey, kaleme aldığı eserlerde Mısır’da din ve devlet adamlarının mason olmaları hakkında enteresan bilgiler veriyor.
 
Yavuz Sultan Selim Han Mısır’ı 1517’de fethetti.
 
Mısır’a İslamiyet’in ulaşması için ilk teşebbüs Asr-ı Saadet’te yapıldı. Peygamberimiz, sahabeden Hatip Bin Ebî Beltea vasıtasıyla zamanın Mısır hükümdarı Mukavkıs’a bir mektup göndererek İslam’a davet etti. Ülke daha sonra Hazreti Ömer’in halifeliği devrinde, 641 yılında Amr Bin As tarafından fethedilerek İslam ülkesi oldu.
Mısır zamanla büyük bir İslamî ilim ve medeniyet merkezi hâline geldi. İmam-ı Şafiî, Ahmed-i Bedevi, Abdûlvehhab-ı Şa’rânî, Ahmet Rıfaî ve Seyyidet Nefise gibi yüzlerce âlim ve evliya yetişti. Pek çok kıymetli kitaplar bu topraklarda yazıldı, basıldı.
Mısır’ın Türk tarihinde de çok önemli bir yeri vardır. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim 1517’de Mısır’ı fethetti. Bu fethin neticesinde hilafet Abbasîlerden Osmanlılara geçti.
 
SİNSİ İNGİLİZ SİYASETİ
 
Ancak İngiltere’nin 1882 yılında Mısır’ı işgal etmesiyle, sinsi bir siyaset neticesinde Mısır’ın millî, manevi yapısı, kimyası bozulmaya başladı. Muhammed Abduh, Cemaleddin Efganî, Reşid Rıza gibi reformist ve mason din adamları, dergi ve kitaplarıyla Ehl-i sünnet itikadına büyük zararlar verdiler. Mısır’da İngiliz hayranlığı, Osmanlı Devleti ve milletine düşmanlık başladı. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da Mısır’ın başına geçen sosyalist ve reformist devlet ve din adamları, ülkeyi ihtilallere, savaşlara sokarak Müslüman halkı mağdur ettiler.
Abdülhamid Han, Mısır’ı İngiliz işgalinden kurtarmak için siyasi görüşmelerde bulunmak üzere Gazi Ahmed Muhtar Paşa’yı “Fevkalâde Komiser” olarak Mısır’a gönderdi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde ordu komutanı olan Ahmed Muhtar Paşa’nın mühimme başkatibi ve bu savaşla alakalı “Başımıza Gelenler” isimli kıymetli hâtıratın yazarı Mehmed Arif Bey de, yine Paşa’nın yanında vazifeliydi.
Mehmed Arif Bey, Mısır’da kaldığı vakit “1001 Hadis” kitabını hazırladı. Bu eserde hadis-i şerifleri açıklarken İngilizlerin sinsi siyasetlerini, din ve devlet adamlarının nasıl mason olduklarını, halkın İslamiyetten nasıl uzaklaştırılarak Osmanlı düşmanı, İngiliz hayranı yapıldığını dile getirmektedir. Mehmed Arif Bey’in bu kitapta bahsettiği bazı önemli hususları özetleyerek aşağıda takdim ediyoruz.
 
DİN ADAMLARI FARMASON OLDU
 
Mehmed Arif Bey, Mısır’da farmasonluk faaliyetlerinin çok ileri bir safhada olduğunu özellikle de din ve devlet adamlarının mason olmaları hakkında şunları kaydediyor:
“Avrupalıların daha doğrusu dinsizlik âleminin İslam âlemine hücum vasıtası olan farmasonluk meselesi Mısır’da bulunduğum müddetçe tasavvurun üzerinde yerleşmişti. Mısır’ın meşhur âlimlerinden birisi ‘Bevvab-ı Azamlık’ masonluk rütbesini almıştı. (Bu Cemaleddin Efganî idi. Bir diğeri de Muhammed Abduh’dur. Kaynak: Les Franco Maçons ve Ed-dürer)
Mısır’ın bir kısım ileri gelenleri, manevi yönden bir hile olmak üzere mason localara girmeyi kurtuluş çaresi olarak düşünüyor ve bu hareketlerinde de İslamî bir mahzur görmüyorlar. Bu âlimlerden bazıları da ‘farmasonluk dine zarar veren bir şey değil; insanî kardeşlik kurmaktan ibarettir’ gibi sözlerle kendi kanaatlerini açıklıyorlar. Düşünmüyorlar ki kökü Avrupa’da, dalları memleketimizde bu nebat bize göre yıkılış, zehirli kavundan başka ne meyve verir? Hiç düşünmüyorlar ki Avrupalı Hristiyanlıkta; İsrail Yahudilikte ve bir Müslüman da İslamiyet’te kaldıkça; tabiat, yaradılış, milliyet itibarıyla kardeş olamazlar. Zira onların birlik ve beraberlikleriyle bizimkiler arasında çok fark vardır. Onların birleşme yönleri milliyet ve kavmiyet; bizim birleşmemizin esası ise sırf dindir. Biz İslamiyet’i kaybedersek zaten birleşme yönümüz olmadığından veya mahvolmuş olacağımızdan yakınlık duyduğumuz başka milletlerin kölesi ve mahkûmu oluruz.
Eğer masonluk, cemiyet içinde sırf eşitliğin meydana gelmesine hizmet etmekten ve kardeşlik bağı kurmaktan ibaret olsaydı; Mısır’da “Loca” cemiyetleri ayrı ayrı olmazdı. İngiliz Masonlarınınki başka, Fransızlarınki ise büsbütün başka taraftadır. Öyle bilmelidir ki, bu korkunç tarikat farmasonluk, dinler bilhassa İslam âlemi için kurulmuş siyasi bir teşkilattır. Hatta İngilizlerin meşhur hatibi Başvekil Gladiston; ‘Kur’ân var oldukça Müslümanların kökü kesilmez, dünyayı altüst etmek için yalnız bu kitap yeter’ demişti.
 
OSMANLI DÜŞMANLIĞI
 
İngilizler Mısır’ı işgal ettikten sonra, Osmanlı Devleti ve hilafet makamı ile halkın manevi ve dinî bağlarını koparmak için çok sert tedbirlere başvurmuşlardır. Mısır Müslümanlarıyla Türklerin görüşmemesi için büyük gayret sarf etmişlerdir. Bir Türk ile görüşen Mısırlı çok kötü akıbete uğratılmıştır. Türklerle görüşenler Rusya’nın Sibirya’sı sayılan Sudan ve Ekvator bölgesine sürülmüştür. Hatta Mısırlı bir Türk yabancı, yabancı bir Hristiyan Avrupalı ise Mısırlı sayılmıştır. Anadolu, Rumeli halkının perişanlık ve sefalet içinde bulunduğu propagandası köylülere, çiftçilere kadar yerleştirilmiştir.
 
İNGİLİZ HAYRANLIĞI
 
Mısır’ın ileri gelen din ve devlet adamlarınca Mısır’ı işgal eden İngiliz’in rızasını kazanmak için, başvurmadık aşağılık kalmıyor. Hatta İslam halkının arzusuna aykırı olarak, İngiltere Kraliçesinin büyük oğlu Veliaht Prens Digal Mısır’daki askerleri teftiş etmek ve otorite kurmak için Kahire’ye geldi.  Hükûmet memurları, ileri gelen bütün eşraf; tüccar, Başkadı, El-Ezher Üniversitesi Başşeyhi (rektör), müftüler, cicili bicili büyük üniformalarını giymiş olarak prensi karşılamaya çıktılar. Bununla da yetinmeyerek prense tahsis edilen, Kahire’ye bir saat mesafedeki Tire Kasrı’na giderek prensin gelişini tebrik için koşuştular. Prensin huzuruna kabul olmak imtiyazına sahip olmadıklarından, yalnız teşrifat defterine isimlerini kaydederek döndüler.”
 
İNGİLİZ KORKUSU!...
 
Mehmed Arif Bey, Mısır devlet ve hükûmet adamlarının İngilizlerden ne kadar korktuklarına dair aşağıdaki bilgiyi kaydediyor:
“Mısır Matbaa Nazırı Cevdet BeyTacü’l-Arus’un (Ansiklopedik Arapça Lügat) yeniden basılmasına maddi ve manevi yardımda bulunuyor ve kitabın sonuna da ‘İngilizlerin Mısır’ı boşaltması için Osmanlı Devleti tarafından vazifelendirilen Gazi Ahmed Muhtar Paşa Mısır’a geldi’ ibaresinin yazılmasını istiyor. Ancak; El-Ezher Üniversitesi’nin büyük âlimleri, Ahmed Muhtar Paşa’nın İngilizlerin Mısır’dan tahliye edilmesi görüşmelerini yapmak üzere hilafet makamı tarafından gönderilmiş olduğunu yazamıyorlar. Bu ifadeyi yazmaktan çekinmelerinin sebebi ise şayet İngilizlerin Mısır’dan çıkması Mısır hükûmetinin arzusuna uygun değilse istenilmeyen bir şeyi yazmakla belki başlarına bela gelme korkusudur ki, Mısır’dan İngilizleri çıkarmayı istemek nerede?! Daha sonra bu ibareyi basılması için o zamanki Mısır’ın Başvekili Riyad Paşa’ya götürürler. Riyad Paşa da telaşla Cevdet Bey’i çağırarak, Ahmed Muhtar Paşa hazretlerinin İngilizlerin Mısır’dan çıkmaları görüşmesine gelmiş olduğu sözünün yazıdan çıkarılmasını rica eder. Cevdet Bey de artık mecburen bundan vazgeçer.
Mısır’daki hükûmet memurlarının ekserisi bir Avrupalının gözüne girsin de yüz bin Müslümanın ayakları altında ezilsin orasını hiç düşünmez. İleri gelen âmirler de bu durumdadır.”
 
HRİSTİYANLAŞTIRMA POLİTİKASI
 
Mehmed Arif Bey, İngilizlerin Mısır’da çocukları Hristiyan yapma çalışmalarını söyle dile getiriyor:
“Mısır’da Rakik (köle) teşkilatı ve bunun çeşitli yerlerde şubeleri var. Sudan’dan kaçırılan erkek ve kız çocuklar Cizvit, Firer gibi çeşitli okullara konur. Hükûmetin gözü önünde bu günahsız çocuklar cayır cayır Hristiyanlık dinine sokulur. Yine bunların bir kısmı da Hristiyan ailelere hizmetçi olarak verilir. Daha sonra Hristiyan edilerek, Avrupa’ya götürülenler iyice yetiştirildikten sonra misyoner olarak Sudan’a geri gönderilirler. Böylece Sudan içten fethedilecek.”
Mehmed Arif Bey, şöyle devam ediyor: “Evladını Firerler mektebinde okutmak isteyen fakat Hristiyanlık tehdidinden korkan ileri gelenlerden biri bir gün Firer mektebinin müdürüne dinle ilgili bir söz söylememek şartıyla oğullarımı Firer mektebine vereceğim teklifinde bulunduğunda; mösyö müdür birçok görüşmelerden sonra şunu söyler:
Mektebin kuruluş gayesine aykırı hareket mümkün değildir. Biz mutlak Hristiyanlığın yayılması uğrunda bu kadar külfeti göze almış bulunmaktayız. Çocukları hangi şekilde olursa olsun Hristiyanlık aşılamak esas vazifemiz gereğidir. Ona aykırı hareket elimizden gelmez. Ancak sizinle olan eski hukukumuzdan dolay mektepteki hocalardan dinle alakası olmayan filozof meşrepli birisi vardır. Onu tayin edeyim de belirli zamanlarda evinize gelip çocuklarınıza ders versin.’
Mısır ne hâle geldi? Avrupa’da tahsil görmüş o kadar gençlere, ihtiyarlara rastladık ki, babasından gördüğü âdetlerini terk etmiş, dînî ve millî duygularını kaybetmiş. Bu kimseler, toplantı yerlerinde vakit geçirmesinden dolayı farz olan namazlarını eda için kalkan ve abdest hazırlığında bulunan bir Müslümanı küçümseyerek, alay ederek rahatsız eder. ‘Riyakâr adam, cemiyet içinde namaz kılınır mı?’ diye tenkit ediliyor. Hâlbuki farz namazlarında riya olmaz.”
 
İNGİLİZLERİN DÎNÎ HAYATI
 
Mehmed Arif Bey, Müslüman olanlar dinden uzaklaştırılırken; İngilizlerin dinlerini ve ibadetlerini nasıl yaşadıklarından da şöyle bahsediyor:
“Bir kere de şu İngilizlerin hâline ibretle bakarım. Bunların Mısır’da ne kadar askeri varsa her pazar günü Abidin ve Nil Kasrı meydanına çıkarıyorlar. Haçı yere dikerek, binlerce Müslümanın gözleri önünde ayin yapıyorlar. Bu hususta kimseden sakınılmıyor. Acaba bu hâl bizim Müslüman efendi, bey ve paşaların dikkatle nazarını çekmiyor mu? Haftada bir kere de olsa cuma namazı için camiye gitmeyi kendilerine yakıştırmıyorlar. Mısır’da köy ve kasabaların hemen hepsinde Cizvit ve Firerlerin, hâsılı bütün Avrupa misyonerlerinin mektep adı altında yüksekokulları ve kiliselerini görürüz. Yukarı Mısır’da yazın sıcaklığı 40-45 dereceye çıkan yerlerde binlerce lira sarfıyla yapılan büyük mektepler, kubbeli kubbeli kiliseler acaba ne maksatla yapılıyor?”
Mehmed Arif Bey son olarak önemle şunları da ifade ediyor:
“İngilizler şark milletleri üzerinde otorite kurmak, hükümleri altına almak için, ceplerinde bir kuruş ve üzerlerinde bir gömlek şartıyla soyup soğana çevirmek niyetindedirler. Bunu bilsinler ki taklit etmek istedikleri garp milletleri, dinimizin, cemiyetimizin, servetimizin, istiklalimizin, hürriyetimizin aleyhindedirler. Dost ile düşmanı ayıramamak akılsızlıktan, ahlak bozukluğundan, rüşde erememekten, pis cahillikten doğar.
Mısır’da sekiz bin öğrenci El-Ezher’de, dokuz milyon Mısır Müslümanı İngiliz esareti altında bulunur. Tuhafı şurası ki, esaret altında olduklarının farkında bile olamazlar. Yalnız esir olduklarını bilseler, hakaret içerisinde yaşadıklarını bilseler, belki kurtulma ümidi olur. Ancak şimdi bunlarda böyle bir duygu yoktur.”
Mehmed Arif Bey şu önemli hususu da kaydediyor:
“Osmanlı Devleti’nin padişahları asrı, İslam’ın selamet ve emniyetiyle süslenmiş bir asrıdır. Osmanlı hükümdarlarının hepsinin Ehl-i sünnet itikadı sebebiyle, bozuk inanç sahiplerine karşı Muhammed ümmeti açıkça sıkıntı çekmez idi. Kısaca şu kadar denilebilir ki bu yüce devlet, İslam âlemi için Cenab-ı Hakk’ın ümmet-i Muhammed için bir ihsanı ve imdadıdır. Tarih incelensin, geçmişlerin eserleri gözden geçirilsin, iddiamızın doğruluğu ortaya çıkar.” (Kaynak: 1001 Hadis-Mehmed Arif, Tercüman 1001 Temel Eser).
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.