Adalet denilince: Ömer bin Abdülaziz

A -
A +
Dr. Mustafa Gülcan m_gulcan@hotmail.com     Büyük âlim, ilk müceddid Ömer bin Abdülaziz hazretleri İdlib’e bağlı Maar’ed Numan kasabasında Deyr şarkî (Es-siman) köyünde medfundur. Geçtiğimiz yıl Rus desteği ile havaliye girebilen Esad Rejimi o şirin türbeyi viraneye çevirdi. Havaliye musallat olan İranlı milisler toprağı kazıp büyük velinin naaşını çıkarttılar. Ne yaptıkları, nereye götürdükleri muamma!..   Halife'nin vefatına rahipler bile üzülür, "güneşimiz battı" diye ağlaşırlar. Mübarek sadece iki yıl iktidarda kalmıştır, onu takip eden yirmi beş yıl boyunca zenginler zekât verecek fakir bulamaz   Ömer bin Abdülaziz âdeta başkaları için yaşar.   “Halîfeler beştir; Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali... Ve Ömer bin Abdülazîz hazretleri” (Süfyân-ı Sevrî, İmâm-ı Şâfiî)“Dili dönen, zâhidim deyip duruyor. Zâhid, Ömer bin Abdülazîz gibi olur. O, dünya ayağına gelmişken ilgilenmedi.” (Mâlik bin Dinâr) Emevi Halîfesi Abdülmelik vefat etmiştir. Daha merhumun toprağı kurumadan vezîr Recâ emirleri toplar. Elinde mühürlü ahidnâme, tek tek yüzlerine bakar. Halifenin iki oğlu vardır, yerini hangisine bırakmıştır acaba? Hazirun dikkat kesilir, hani derler ya sinek uçsa... Güngörmüş vezir müteveffa sultanın bıraktığı zarfı ağır ağır açar ve üstüne basa basa okur: “Yeğenim Ömer bin Abdülazîz'in halife olmasına...” Ömer de oradadır, bu emre çok şaşar. “Yapamam, edemem” dese de onu dinlemez, biat ederler oracıkta. Salon bir anda yaver, seyis dolar, onu hilâfet kasrına götürecek alay atları hazırlanır, komutlar verilir, muhafızlar hiza alırlar. Mübarek, bu seremoniden ziyadesiyle sıkılır, atları ahıra, askerleri kışlasına yollar. Gider eskisi gibi mütevazı hanesinde yatar. O gece uzun uzun düşünür: “Ne yapsam acaba?” Ertesi sabah ilk işi kölelerini azat etmek olur (bazıları efendisinden ayrılmaz.). Servetini son kuruşuna kadar dağıtır, sırtında bir elbisesi kalır. Hanımına “Bak Fâtıma” der ve şöyle devam eder: “Allahü teâlâ razı olsun senden hoşnudum. Güzel günlerimiz geçti ama bundan böyle yükümüz ağır olacak. Bana katlanmak zorunda değilsin, dilersen ayrılabilirsin." Fatıma ise "ölünceye kadar seninleyim" der, - Peki ziynetlerini beytülmâle bağışla desem! - Ne zaman itiraz ettim sana? Fatıma, Hazreti Fâtıma gibi manevî süslere taliptir, mücevherlerini derler toplar, önüne koyar.   HAREMEYNE HADEME   Şimdi biraz gerilere gidelim… Ömer bin Abdülaziz âdeta başkaları için yaşar. Temiz bir siması vardır; bakan ferahlar. Hani “insan iyisi” derler ya… Hicri 60 doğumludur, Sahabe-i kirama ulaşmış, Enes bin Mâlik, Abdullah bin Câfer (Tayyar), Saîd bin Müseyyib'den (radıyallahu anhüm) ders almıştır. Devlet idaresine de aşinadır. Babasının (Mısır Valisi Abdülazîz bin Mervân) yanında hayli tecrübe kazanmıştır. Amcası (Halife Abdülmelik) onun hayranlarından biridir. Bir baba (hele hele bir halife) için “Kızımı alır mısın?” demek kolay değildir ama bunu yapar. Yetmez kızını gurbete yollamayı da göze alır, damadını sevdiği şehirden (Medine'den) koparmaz. İlerleyen yıllarda onu Haremeyn'e (Mekke ve Medîne) vâli yapar. Ömer bin Abdülaziz o günlerde rüştünü ispatlar. Huzur ve emniyeti sağlar, hacıları fevkalade ağırlar. Suyolları, hanlar hamamlar yaptırır Mescid-i Nebi'ye yeni bir çehre kazandırır. Hücre-i Saadeti yontma taşlarla sil baştan inşa ettirir, etrafını kapısı olmayan ikinci bir duvarla sarar. Nurlu camiye yeni bir mihrâb ve dört minâre daha katar...  Lakin halifelik valiliğe benzemez, uzak ülkeler ve değişik kavimler olacaktır emri altında... Ömer bin Abdülaziz önce talepleri dinler, sonra icraata başlar. İlk işi maliyeyi ıslah etmek olur, arazileri ölçtürür, biçtirir, tescil edip geçirir kayda. Herkesle hesaplaşır devletten alacağı olan tek kişi kalmaz. Nüfusu saydırır, orduyu düzene koyar. Tebaaya ailesinden biri gibi davranır, dedesi (Hazreti Ömer) gibi olmaya bakar. Ehl-i Beyt'e fevkalade hürmet eder. Onları tek tek arar, sorar. Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vakfettiği Fedek Bahçesini on iki imamdan Muhammed Bâkır'ın emrine sunar.   KITALAR ÖTESİNE...   Bu arada mücahitler deryaları aşar, Berberîler topyekûn Müslüman olurlar. Düşünebiliyor musunuz, Mayorka, Sicilya, Balaer Adaları ezan sesiyle tanışır, Narbonne'da (Fransa'da) üs kurar. O günlerde Pireneler'den ötesi bataklıktır. İslam komutanları Avrupa'yı fethe değer bulmaz. Hâlbuki bir Malatya için yüz bin Rum esiri iade eder; pişman da olmaz. Bir ara ıssız yerlerde koyun otlatan bir çoban Mâlik bin Dinâr hazretlerine sorar: “Halife değişmiş olmalı, kimdir bu temiz insan?” -Sen onun iyi biri olduğunu nereden biliyorsun? -Baştakiler adaletle hükmedince hayvanlar hakkına razı olur. Kurtlar bütün sürüyü kırmaz, yemeyecekleri kuzuyu boğmaz.   ASRIN MÜCEDDİDİ   Biliyorsunuz Hazreti Ebu Bekir Kur'ân-ı kerimi ezbere bilen sahabeleri bir araya getirmiş ve Mushaf-ı şerifi yazdırmıştır. Hazreti Osman nüshaları çoğaltır, uzak ülkelere yollar. Ömer bin Abdülaziz ise henüz rivayet edenler hayattayken hadisi şerifleri toplar. Bu iş için vazifelendirdiği âlimlerin başına İmam-ı Zühri (rahmetullahi aleyh) gelir ki Mekke ve Medine'de çalmadık kapı bırakmaz. Hacca gelen âlimleri de takip eder, aktarılan hadisi şerifleri itina ile yazar. Ömer bin Abdülaziz Bizans ile takışmaz, hatta kalbi İslam'a ısınsın diye tekfura hediyeler yollar. İmparator da mukabelede bulunur ki görülmemiş şeylerdir bunlar. Özellikle hanımı Fatıma için gönderdiği gerdanlık göz kamaştırır. Kadıncağız sadece denemek için boynuna yaklaştırmıştır ki mâni olur.   AH BİR DİRHEMİ OLSA...   Halife beytülmalden maaş almaz, bir katırı vardır, pazarda çalıştırır, ihtiyaçlarını karşılar. Katırcı o gün her zamankinden fazla para getirir "bugün iş çoktu" der, "durmadık akşama kadar." Mübarek "olmadı ama" der, "öyle bile olsa hayvanı yorma. Şimdi üç gün istirahat ver ona!" Bir gün evlerinin önünden üzümcü geçer ama ne onda, ne de hanımında bir dirhem para yoktur. Satıcı uzaklaşır gider, ardından bakakalırlar. Güya halife olacaktır, üç beş salkım üzüm alamaz çocuklarına. Ömer bin Abdülazîz boylu boslu, geniş omuzludur. Halîfe olduktan sonra süzülüverir, iki yıl içinde kaburgaları çıkar. Tek gömleği vardır, akşamdan yıkar, sabah giyer sırtına... Vâlileri tayin ederken “Ellerinizi milletin kanından, midenizi malından, dilinizi ırzından uzak tutun” buyurur, âdeta kılı kırk yarar. Bir ara oğlunun bin dirheme yüzük taşı aldığını duyar. Ona iki dirhemlik bir yüzük yollar, üzerinde “Allahü teâlâ haddini bilene merhamet eylesin” yazmaktadır. Mesaj alınmıştır, gereğini yapılır. Yüzüğü satar, yedirir fukaraya.   KÜLLİ YEVMİN ADAS   Biliyorsunuz Ümmü Süleym, Efendimize verecek bir hediye bulamayınca götürür oğlu Enes bin Malik’i bağışlar. O Enes (radıyallahü anh) evin oğlu olacak yürüyecektir manevi makamlara. Ömer bin Abdülaziz de sırf Resulullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) ittiba için aşçılarını işçilerini seyislerini yollar sadece küçük bir çocuk (ihtimal yetim) tutar yanında. Getir götür işlerini yapsın yeter, yetişsin bu arada. O dahi dayanamayacak çıkışacaktır Fatıma’ya “Külli yevmin adas! Külli yevmin adas!” (Her gün mercimek, her gün mercimek yeter ya!) -Ya büneyye haza taamü emirül müminin. (Oğulcuğum müminlerin emirinin yemeğinden veriyorum sana!)   GİT HELALLEŞ YOKSA!   Bir gün adamın biri gelir; “Efendim filan kimse, sizin için şöyle, şöyle söylüyor.” Ömer bin Abdülazîz; “Bak buna laf taşımak derler, şimdi seni derhal yollamam lâzım kadıya. -Cezası mı var? -Eğer yalancı isen, Hucurât suresinin altıncı âyet-i kerîmesine göre; yok yanıldınsa, Kalem suresi on birinci âyet-i kerîmesine göre mahkûm olursun. İstersen üçüncü bir hâli tercih edelim, git helallik iste, gönlünü al, seni evine gönderelim başın ağrımadan. Bir daha birilerinin aleyhinde konuşmak mı? Asla!   YARI YARIYA   Şairin biri Haremeyn valisi olduğu yıllarda Ömer bin Abdülaziz'e bir şiir sunar. Çıkarır on bin dinar verir. Aradan yıllar geçer, artık koca Emevi Devletinin halifesidir. Şair çok daha sanatlı beyitlerle gelip kapısını çalar. En az 100 bin vermelidir bu defa... Ömer bin Abdülaziz, methedilmekten hoşlanmaz ama adamı savmak da yakışık almaz... Şaire döner “Hepi topu 500 dirhemim var” der “Kabul edersen yarısı sana, yarısı bana!” Şair 250 dirhemi alır kesesine koyar. Yıllar sonra “Ben böyle bereketli para görmedim” diyecektir; “harcadım harcadım bitmedi ne zaman elimi atsam bir şey çıkardı mutlaka...”   KABRİN DİLİNDEN   Ömer bin Abdülâziz bir cenaze olsa mutlaka koşar, ibret almaya bakar. O gün de bir dostunun defnine katılmıştır. Millet dağılır, o bir kuytuya oturur, başı ellerinin arasında... Gençler gelir yanına çöker, "hayrola?” - Hiç... Kabirle konuşuyordum da... - Kabir ne diyebilir ki insana? - Onların kefenlerini yırttım, kanlarını emdim, vücutlarını parçaladım, azalarını dağıttım. Ellerini kollarından, kollarını omuzlarından ayırdım. Ben makam mevki sâhibi ayırmam, genç yaşlı tanımam. Hani, sizden önce yaşayanlar? Onlar da büyük beldeler kurdular, derin kanallar kazdılar. Sıhhatlerine, paralarına, kuvvetlerine aldandılar, günaha daldılar. Herkesin imrendiği sultanlar göz açıp kapayıncaya kadar yaşadı. Kurtlar, böcekler kemiklerini sıyırdı, şimdi toprak oldular. Onların da köşkleri konakları, oğulları uşakları vardı, ne zenginlere zenginliği yaradı, ne de fukaranın fakirliği kaldı. O hatiplere sor, dilleri neden oynamıyor? O zeytin gözlüler, niçin bakmıyorlar? Nerede o nâzik tenliler, keman kaşlılar. Dostları çoktan unuttu, terk edip kuytuya bıraktılar. Söyleyin bana ölümden kim kaçmış, Ömer nasıl kaçar?   SÜT MESELESİ   Meşhur menkıbedir bilirsiniz. Hilafet yükünü omuzlayınca Hazreti Ömer'in (radıyallahu anh) uykuları kaçar, çıkıp sokakları arşınlar. İşte münevver beldede kol gezdiği o gece kulağına bir ses gelir: "Şu suyu süte katsana!" - Ama anne Emîr-ül-Müminîn süte su katmayı yasakladı." - Amaaan boşveer. Nereden görecek? - Allahü teâlâ görüyor anne! O her şeyi biliyor. Hazreti Ömer ihlaslı sesin sahibini merak eder, araştırır soruşturur, karşısına hanım hanımcık bir kız çıkar. Onu oğlu Asım'a nikâhlar. İşte bu kızcağız Ömer bin Abdülaziz’in ninesi olur. Farkında mısınız? Mesele geliyor dolaşıyor süte düğümleniyor. Temiz süt, helal lokma!   KATİLİYLE YAN YANA   Ömer bin Abdülaziz hazretleri "Ahiretini dünyalık için satan ahmaktır" buyurur "âhiretini başkasının dünyalığı için satan ise ahmak kere ahmak!" Hasılı ne yer, ne yedirir, gayrı meşru iş kovalayanlara nefes aldırmaz. Onlar da hizmetçisini ayartır, yemeğine zehir kattırırlar. (Hicri 101) Mübarek, bir lokma almıştır ki vaziyeti anlar. Derhal çağırıp sorar: "Sana bir fenalığım dokunmadı, bunu neden yaptın bana?" - Yâ Emir-el-müminîn! Çok para verdiler. -Ne kadar? -Bin altın. - Nerede onlar? - Evimde sakladım. - Getir o altınları, hazineye bırak!  Altınlar yerini bulur, köleyi bağışlar.   NİYET HAYIR AKIBET HAYIR   Ömer bin Abdülaziz Silsile-i âliyyenin 4. Halkası Kasım bin Muhammed’e hayrandır. “Elimde olsa hilafeti ona bırakırdım” der hatta. Gücü kuvveti azalıp da, benzi solunca eşi dostu, "ailene beytülmâlden bir şeyler ayır" derler, "düşmesinler dara." -Eğer çocuklarım sâlih olurlarsa, A'raf sûresinin 196'ıncı âyet-i kerîmesi yeter. Yok kötü olacaklarsa niye destek vereyim onlara? Halife'nin vefatına (40 yaşındadır daha) rahipler bile üzülür, "güneşimiz battı" diye ağlaşırlar. Mübarek sadece iki yıl iktidarda kalmıştır, onu takip eden yirmi beş yıl boyunca zenginler zekât verecek fakir bulamaz. Vazifeyi devralan Halîfe Zeyd ibni Abdülmelik, kız kardeşi Fâtıma'yı çağırır, beytülmale bıraktığı mücevherleri önüne koyar, iâde etmek ister kibarca. "Vallahi kabul etmem" der, "ben Ömer'e sağlığında itaat etmişim, isyankâr mı olayım vefatından sonra!"    BU İRAN'IN KAÇINCI VUKUATI?   Büyük âlim, ilk müceddid Ömer bin Abdülaziz hazretleri İdlib’e bağlı Maar’ed Numan kasabasında Deyr şarkî (Es-siman) köyünde medfundur. Geçtiğimiz yıl Rus desteği ile havaliye girebilen Esad Rejimi o şirin türbeyi viraneye çevirdi. Havaliye musallat olan İranlı milisler toprağı kazıp büyük velinin naaşını çıkarttılar. Ne yaptıkları, nereye götürdükleri muamma? İran, Pers imparatorluğu hayali ile İslâm coğrafyasında fitne çıkarmaya devam ediyor. Eğer bir kavim kandan kinden arınamadıysa, mukaddes değerlere saygı göstermiyorsa büyük devlet olamaz asla. Yurdumuzda ne yazık ki Tahran yönetimine sempati besleyen kardeşlerimiz var. Müslüman aynı delikten iki kere sokulmaz. Bu fotoğraflara iyi baksınlar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.