Sosyal medya yalanları ve ‘Dezenformasyon Kanunu’

A -
A +

Doç. Dr. Ali Murat Kırık

 

Sosyal medyanın gelişebilmesi için kullanıcıları koruyacak kanuni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum sadece Türkiye’nin değil dünyanın da problemidir. Bugünlerde tartışılan “Dezenformasyon Kanunu” da birtakım pozitif hususlara sahiptir.

 

“Dezenformasyon Kanunu”ndaki 29. maddeye yönelik bazı endişeler mevcuttur. Bu maddenin açıklığa kavuşturulması büyük önem arz etmektedir.

 

Sosyal medyanın özgürlük vaadi sorgulanır durumdadır.

 

Hayatımızın merkezinde yer alan sosyal medyanın fırsatları olduğu kadar tehditleri de mevcut. Ancak her geçen kullanıcı sayısını arttıran sosyal paylaşım ağları bütün dünyada dikkatleri üzerine çekmektedir. Öyle ki global olarak sosyal medya kullanıcılarının sayısı Ocak 2021'de 4,2 milyara yükselmiştir. Bu, sosyal medya kullanımında yıllık %10,1'lik bir büyüme manasına gelmektedir. Sosyal medya kullanıcıları; haberlerden, hayat tarzlarına, birtakım konulardaki ipuçlarına hatta ürün araştırmasına kadar ihtiyaç duydukları tüm bilgileri tercih ettikleri sosyal medya mecralarından öğrenebilmektedirler. Sosyal medya aracılığıyla şüphesiz ki bilgiye ulaşım kolaylaşmış, iletişim süreci ise hızlanmıştır. Fakat bilginin doğruluğu, geçerliliği ve güvenilirliği ise ciddi tartışmaları beraberinde getirmiştir. Özellikle sosyal medyanın özgürlük alanında vaat ettikleri sorgulanır bir durumdadır. Her ne kadar sosyal medyanın kullanıcılara derin bir özgürlük sunduğu düşünülse de unutulmaması gereken bu platformların özel şirketler olduğu ve zaman zaman insanların web sitelerinde yazdıklarını uygun gördükleri şekilde sansürleyebilmeleridir.

Resmî olarak ilk tanınan sosyal medya sitesi SixDegrees.com’un 1997 yılında gelişim göstermesiyle birlikte kullanıcılar profil resimleri bu mecraya yükleyebilmiş ve arkadaşlarıyla bağlantı kurabilmiştir. Gerçek manada sosyal medyanın gelişimini hızlandırması ise Facebook’a dayanmaktadır. Facebook’la birlikte tartışılan en önemli hususlardan biri sosyal medya istihbaratıdır. Zira sosyal medya istihbaratı, şirketlerin veya hükûmetlerin Facebook veya Twitter gibi sosyal medya sitelerini izlemesine izin veren teknik ve teknolojileri ifade etmektedir. Ayrıca bu kavram gönderilen mesajlar veya resimler gibi oluşturulan içeriklerin ve diğer verilerin izlenmesini içermektedir. Hatta CIA'in insanları gözetlemek için Facebook, Twitter, Google ve diğer sosyal mecralarını kullandığı iddiaları artık çok daha fazla dile getirilmektedir.

 

AĞIZDAN AĞIZA YAYILAN BİLGİLER GİBİ

 

İnternet teknolojisinin ve sosyal medya platformlarının gelişmesiyle birlikte, tıpkı ağızdan ağıza yayılan yanlış bilgiler gibi bazı paylaşımlar halkı yanlış yönlendirmektedir. Herkesin gelişigüzel bir şekilde hesap açarak bilgi kirliliğini yayması, sosyal medyanın denetim problemleri, bazı içeriklerin sorgulanmadan, kaynağı teyit edilmeden paylaşılması, etkileşim adına yayılan kirli bilgiler, medya profesyonelleri tarafından üretilmemiş manipülatif görseller ne yazık ki kontrol problemini doğurmaktadır. Doğrulanmamış veya netleştirilmemiş mesajlar sosyal medyada çok yaygındır. Dezenformasyon, genellikle, fayda veya avantaj elde etmek için doğru bilginin kasıtlı olarak kurcalanmasıdır.

 

TWITTER’IN DURUMU ÖZEL

 

Sosyal medyanın mevcut yapısı dezenformasyona imkân tanımaktadır. Burada Twitter için ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Twitter'ın gerçek zamanlı söylemi şekillendirme yeteneğinin yanı sıra coğrafi etiketli veriler de dâhil olmak üzere, verilerin Twitter'dan toplanma kolaylığı, onu bir dezenformasyon aracı hâline getirmiştir. Zira Twitter'da botlar tarafından oluşturulan TT etkinlik çalışmaları hepimizin malumudur. Mesela, COVID-19 hakkında Tweet atan hesapların neredeyse yarısının bot olduğu sonucunun ortaya çıkması da bu mecradaki güven sıkıntısını bir defa daha ortaya koymuştur.

Sanal ortamdaki siyasi kutuplaşma göz önüne alındığında botlar ve troller tarafından kullanılan Twitter “dezenformasyon cephaneliğine” dönüşebilmektedir. Nitekim Elon Musk, Twitter’daki bot hesap sayısının açıkladığından kat kat daha fazla olduğunu savunmakta, bu durumun düşünce ve ifade özgürlüğüne zarar verdiğini öne sürmektedir.

Twitter’a yönelik çok ciddi eleştirilerin gelmesi politikalarında değişiklik yapma zorunluluğunu ortaya koymuştur. Şirket, yanlış bilgilendirme politikasının doğal afetler, silahlı çatışmalar ve halk sağlığı gibi acil durumlar sırasında viral yalanların yayılmasını yavaşlatmak için yeni bir strateji geliştireceğini açıklamıştır. Twitter'ın Güvenlik ve Dürüstlük Başkanı Yoel Roth, “İddiaların yanıltıcı olup olmadığını belirlemek için, çatışma izleme grupları, insani yardım kuruluşları, açık kaynak araştırmacıları, gazeteciler ve daha fazlasından elde edilen kanıtlar da dâhil olmak üzere, birden fazla güvenilir, kamuya açık kaynaktan doğrulamaya ihtiyacımız var” şeklinde görüş beyanında bulunmuştur.

 

DEZENFORMASYONUN SEBEPLERİ

 

Dezenformasyonun yayılmasından ziyade niçin yapıldığı ve hangi maksatta hizmet ettiği de mühimdir. Sosyal medyada dezenformasyonun başlıca iki sebebi mevcuttur. Bazı insanlar bunu siyasi, ideolojik veya ticari çıkarlar için yapmakta, bazıları da eğlence için dezenformasyona başvurmaktadır. Dezenformasyonun mutlak suretle bir amacı mevcuttur. Hatta yapılan yalan haberleri kişiler bilerek ya da bilmeyerek paylaşarak dezenformasyonun yayılmasına katkı sağlayabilmektedir. Dezenformasyon aynı zamanda sosyal mühendislik hedefiyle de kullanılabilmektedir. Kullanıcıları güvenlik hataları yapmaları veya hassas bilgileri vermeleri için kandırmak için psikolojik manipülasyon yapılmakta, toplumun fikri olarak biçimlendirilmesi amaçlanmaktadır. Aynı zamanda markalar ve işletmeler de birbirlerini karalayabilmek ve tüketicide algı oluşturmak adına bu yola başvurmaktadır.

 

TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ BÜYÜK

 

We Are Social “2022 Dijital Türkiye” raporuna göre, Türkiye’de toplam nüfusun yüzde 80,8’i sosyal medya kullanıyor. Dolayısıyla sosyal medya Türkiye açısından son derece önemli… Haber ve bilgi akışı sosyal medyada hızlı bir şekilde gerçekleştiği için kullanıcıların ister istemez yoğun bir ilgisi meydana geliyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de nefret söylemi, hakaret, dijital taciz, yanlış bilgi, kişi hak ve özgürlüklerine saldırı sosyal medyada zaman zaman karşılaşılan sorunların başında gelmektedir.

Bütün bu negatif durumlara rağmen sosyal medyanın alternatif bir medya oluşturduğunu ve kişilere kendini ifade edebilme hakkı verdiğinin altını çizmemiz gerekmektedir. Fakat ortam sanal olsa da işlenen suç gerçektir. Sosyal medyanın her geçen gün artan etkisi ve büyüyen gücü ister istemez ülkelerin, devletlerin birtakım hukuki yaptırımlar meydana getirmesine zemin hazırlamıştır. Kamuoyunda “sosyal medya yasası” olarak bilinen ve 2020 yılında yürürlüğe giren "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, Türkiye'den günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılara Türkiye'ye temsilci atama zorunluluğu getirmiştir. Fakat kanun teorik olarak kabul edilse de pratikte birtakım problemlerle karşı karşıya kalınmıştır. Temsilciler tüzel kişi olduğu için muhatap bulamama sorunu hâlihazırda devam etmektedir.

 

BÜTÜN DÜNYANIN PROBLEMİ

 

Bu menfi hâllerin yanında sosyal medyanın gelişebilmesi için sosyal medyanın olumsuz yönlerinden kullanıcıları koruyacak kanuni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum sadece Türkiye’nin değil dünyanın da sorunudur. Sahte haberleri azaltmak, bilgi kirliliğiyle mücadele etmek ve hukuki sorunlara yol açan mesajları sınırlamak için sosyal medya düzenlemeleri dünyanın farklı ülkelerinde karşımıza çıkmaktadır. Devletlerin medya ve bilgi üzerindeki tesirine ilişkin endişeler artarken, bir yandan da demokratik sosyal medya düzenlemesinin nasıl olması gerektiği konusunda tartışmalar devam etmektedir. Bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi, sahte ve bot hesaplarla algı inşasına dur diyebilmek, kişilerin düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyarak itibar suikastlarını sonlandırmak, çocukların dijital dünyada tacize ve siber zorbalığa maruz kalmasını engelleyebilmek adına sosyal medya düzenlemelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Zira sosyal medya sürekli değişen ve dönüşen bir yapıya sahiptir. Türkiye’de de özellikle terör örgütleri kara propaganda yaparak toplumun yanlış yönlendirilmesine âdeta zemin hazırlamıştır.

 

“DEZENFORMASYON KANUNU”

 

Kamuoyunda “Dezenformasyon Kanunu” olarak bilinen ve bugünlerde tartışılan “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi” birtakım pozitif hususlara sahiptir. İnternet haber sitesinde yayınlanan bütün içerikler, Cumhuriyet Başsavcılığı'na gerektiğinde teslim etmek için doğruluğu ve bütünlüğü sağlanmış şekilde 2 yıl süresince muhafaza edilecek. Basın duyurularının ve yargı organlarınca verilen yayın yasağı kararları için beyannameler artık Cumhuriyet Başsavcılığı yerine Basın İlan Kurumu'na verilecek. İnternet haber sitelerinde, faaliyet gösterdiği iş yeri adresi, ticari unvanı, elektronik posta adresi, iletişim telefonu ve elektronik tebligat adresi, yer sağlayıcısının adı ve adresi, kendilerine ait internet ortamında kullanıcıların ana sayfadan doğrudan ulaşabileceği biçimde ve "iletişim" başlığı altında bulundurulması zorunlu olacak. Aynı şekilde çocukların sosyal medyada maruz kaldığı istismar, taciz vs. menfi durumların da önüne geçilebilecek.

Bu sayılan hususlar dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de olması gereken hukuki düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı şekilde sosyal medya şirketlerinin Türkiye’de temsilci olarak gerçek kişi bulundurma zorunluluğu da muhataplık konusunda atılması gereken önemli bir adımdır.

 

29. MADDE AÇIKLIĞA KAVUŞTURULMALI

 

Fakat TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçen 29. maddeye yönelik birtakım endişeler mevcut. “Halk arasında korku ve panik oluşturmak amacıyla kamu barışını bozma” gibi sebeplerden ötürü “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” şeklinde suç tanımlaması gerçekleştiren bu maddenin açıklığa kavuşturulması büyük önem arz ediyor. Kanunun en önemli ve en tartışılan bu maddesinin sınırlarının keskin bir şekilde çizilmesi ve akıldaki soru işaretlerinin giderilmesi sosyal mutabakatın sağlanması açısından da oldukça önemlidir.

Dünya geneline bakıldığında da bu alanda birtakım düzenlemelerin varlığı ilk bakışta göze çarpmaktadır. Almanya'da NetzDG adıyla bilinen kanuni düzenleme 2018 yılının başında yürürlüğe girmiş, düzenlemelere uymayanlara ise fertler için azami para cezası 5 milyon, şirketler için ise 50 milyon avro olarak belirlenmiştir. Avustralya’da ise yasaya uymayan ve 48 saat içerisinde şikâyetlere konu içeriklerini kaldırmayan şirketlere 300 bin avroya kadar; içeriği yayınlayan kişilere de 60 bin avroya kadar para cezası verilmesi öngörülmektedir… Fransa Parlamentosu ise 2020 yılında internette nefret söylemini engellemeye yönelik yasal düzenlemeyi kabul etmiş, terör ve çocuk istismarı alanlarındaki içeriklerin kaldırılması için öngörülen müddet ise bir saat olarak tanımlanmıştır… Rusya’da ise hukuki düzenlemelere uyulmadığı takdirde düzenleyici kurumlara “acil bir durum anında” internetin fişini çekme yetkisi verilmektedir… Bu örneklere başka ülkeler de eklenebilmektedir…

Görüldüğü gibi sosyal medya sürekli değişen ve dönüşen yapısı sebebiyle büyük tartışmalara sahne olmakta, düzenlemeler kimi çevrelerce olumlu, kimilerince olumsuz karşılanmaktadır. Sosyal medya şirketlerine sınırsız özgürlük ve güç tanınması gelecek adına tehlikeleri beraberinde getirmektedir. Bu nedenle ortak mutabakata varılacak yasal düzenlemelerin ivedilikle hayata geçirilmesi düşünce ve ifade özgürlüğü adına elzemdir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.