NASIL BİLİRDİNİZ?

A -
A +
Haftalar ayları, aylar yılları öyle hızlı kovalıyor ki ömrümüzün nasıl geçtiğinin farkında değiliz.
Hep yapacak işlerimiz var. Sanki sonsuz yaşayacakmışız gibi hesaplarımız var. Planlarımız var. Hiç bitmiyor. Sayısını bilmiyorum kaç tane yaşlı insana sordum. "Hayattan ne anladın?" diye... İnanın cevap hep aynı klasik cevaptı. "Hiç!.."
Koskoca bir hiç olduğunu bile bile, hiç tükenmeyecekmiş gibi hayatı horca kullanıyoruz. Bilen de kullanıyor, bilmeyen de, idrak edenler dışında...
Halbuki mezarlıklarda yatanların ibretlik yarım kalmış hikâyeleri, hep yarım kalan hesaplarla, işlerle dolu. Seferi yarım kalmış ne krallar, padişahlar var? İşleri yarım kalmış ne insanlar var? Kavuşmaları mahşere kalmış ne sevenler var? Belki de bunun için insanoğluna "Nasihat olarak ölüm yeter" buyurulmuş.
Belki ders çıkarırlar diye!
Ne zaman bir cenazeye katılsam, hep şu aklıma gelir: "Bugün biz arkadaşımızı taşıyoruz ama, bir gün taşınanın biz olacağı gün muhakkak gelecek."
İslam âlimleri buyuruyorlar ki: "Muhakkak olanı olmuş bilin!"
Bir gün musalla taşına yatıracaklar. "Nasıl bilirdiniz?" diye soracaklar. İşte insan hayatının özeti bu iki kelimenin cevabında saklı... Rahmetliyi nasıl bilirdik? Yaşarken nasıl bir iz, eser, hatıra, muhabbet, hak, hukuk bıraktı?
Gerçekten rahmetli mi? Ya rahmetsizse!.. Ya ardında yıkık gönüller, kapanmaz yaralar, harabeler bırakmışsa... "İyi bilirdik" cevabını gönülden söyleyen dostlar bırakmamışsa... İnsanları kışkırtıp, nefret ve fitne tohumları ekip birbirine düşürmüşse! Geride ağlayan analar, kahrolmuş babalar, dağılmış aileler, yetim, öksüz çocuklar bırakmışsa! İnsan olduğunu unutup, aslına ihanet ederek, insanlık dışı vahşetlere sebep olmuşsa!.. Kalbi sevgiden, merhametten, kulluktan, insanlıktan nasibini alamamışsa...
Fani bir yaratılan olduğunu, bâki olan yaratıcısının kendisini beklediğini ve bir gün ona muhakkak geri döneceğini unutmuşsa...
Demir olsa, taş olsa, bir güruha baş olsa ne yazar?
Kurtuluş yok! Bilesin ki "Her nefs ölümü tadacaktır" (Ayet-i Kerime: Ali İmrân suresinden)
**
Geçenlerde Timaş'ta, yakın zamanda vefat eden bir arkadaşımızın (Erol Mermer), anma toplantısına katıldım. "Nasıl Bilirdiniz?" sualinin ne demek olduğunun en güzel örneği burada sergilendi. Toplantıya gelenler, kendi hatıralarında yer alan Erol Mermer'i nasıl bildiklerini anlattılar. Kelimeler dillerde şekilleniyor, ardında bıraktığı izler muhabbetle yoğrulmuş söze dönüşüyordu. "Bir güzel insandı" diye andıkları Erol Mermer'i, "Derviş, gönül insanı, mütevâzı, kanaatkâr, yüreği ile konuşan, çelebi meşrep, gülümseyen insan, geldiği yere sıcaklık veren, özüyle beraber yüzü gülen insan, talepkâr olmayan haline razı, dürüst, hassas, iyimser, sessiz, sakin, uyumlu, umut veren, şikâyet etmeyen, kalender, kendi ruh dünyamızın insanı, hastalığına sabreden, hamd etmesini bilen, muhlis, mümin, nüktedan, yaşarken kıymetini bilemediğimiz arkadaş" gibi kelimelerle yâd ediyorlardı...
**
"İşte bu!" dedim. "Nasıl bilirdiniz?" dendiğinde yıllar geçse de, aynı samimiyetle "İyi bilirdik" cevabını dolu dolu almak.
Ardında güzel anılar, izler bırakmak, iyiliklerle yâd eden dostlar bırakmak, dualarla ve rahmetle anılmak... Rahmetli olmak... Çünkü Allahü tealanın rahmeti olmazsa biz hiçiz!
Rabbim bizlere de arkamızdan rahmetle anılmayı nasip etsin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.