Ramazan bitiyor…

A -
A +
Ayların en güzeli mübarek ramazan ayı  bitiyor…  Sıcacık pidesiyle, mahya ışıklarıyla, mahalle davulcusuyla, hurmasıyla,  güllacıyla, oruç asabiyetiyle, sabrıyla, iftar trafiğiyle, teravihiyle bir ramazan daha sona eriyor…
Ezan okunurken müziğin sesini kısmaya üşenenler, dört gözle ezanı bekler oldu. Hoş, buna da şükür, kimi “ay ben tutamıyorum”cular, Survivorda aç kalmaya razılar… Lafımızı da soktuktan sonra “Neysehh” diyelim, neler oldu bir göz gezirelim.
İftarda sahurda ne yenmeli temalı röportajlar yine, yeniden, illa vardı. Uzmanlar ha babam uyardı! Biri de çıkıp desin ki “Pidenin arasına basın tereyağını!” Yok… On yedi saat oruç tutan adama uzmanlar iftarda ‘hafif yiyin’diyor! O adam, o uzmanı yer uzmanı bacım afedersin!.. Halıda yuvarlanıyorum şu an hey yavrum hey…
Lakin, “İftar bi olsun, iki pide yiyeceğim, köfte yiyeceğim, dolmaları bütün yutacağım, çayı demlikle güllacı tepsiyle götüreceğim” dendi, sonuç; çorbayla doyuldu… Bir adım daha ileri gidenler “Bir daha bu kadar çok yemeyeceğim” deyu söylendi,  nostaljik ressam Bob Ross tabloya “Şuraya da bir maden suyu çizelim” dedi…
Her yıl aynısı, bir türlü öğrenemediler ki… “Mektup yollarken zarf yaladım orucum bozuldu mu? Tükürüğümü yuttum şimdi ne oldu? Şeytan tırnağımı kopardım, şeytana uydum mu?” tadında bir yığın soru sezonluk tv kahramanlarına soruldu.
İftar sonrası tüttürenler, uzaydan yurdun toz ve duman bulutu olarak görülmesine ve uydudan koordinatların alınamamasına sebep oldu… Lakin en keyiflisi, telaşlısı, cümbüşlüsü sahurdu… Neredeyse motor yağı şirketleri bile iftar, sahur sofralı reklam çekiyorlar. Biz de reklamlarındaki gibi kalabalık, mutlu  sahur sofralara "zoom" yapalım;
Anne, nine  ben sahurda; Anne; Kızım çaya niye tuz attın şimdi? Ben; Ooovv eniştee, hoş gelmişsin, buyur sofraya. Hoş, kurulmuşsun başköşeye ya... Anne; Kızııımm, çok uykun varsa git yat zorlama. Ben; kimin evinden kimi kovuyosun kızım sen!!! Nine; götürüp yatırın şunu, elimde kalacak şimdi!
Bu bizimkiydi, ya diğerleri?
"Şuradan ekmeği uzatırmısın" demeye takati olmayan babanın "ekmeaggk" diyen detone sesi, lokması ağzında hizmet etmekten bitap düşen annelerin hâli… Uyku mahmurluğuyla sahurda kıpırdamadan yarım saat sofradaki zeytini izleyenler…  Tek kişilik oruç tutacakken beş kişilik yiyenler…  İçilen suyu görse deve hörgücünden utanır misali, yatağa damacana misali lıkırdayarak devrilenler…  Dört tabağı sünnetledikten sonra ağzının kenarında, bıyığında  sakalında pirinç, marul “Allah sabrını veriyor yaauu” diyerek sinirden güldürenler… İlk günlerde dillere destan sahur sofraları kuran, ramazan sonuna doğru “ne bileyim, tost most yiyin bişeyler” deyip yatan bacılar, hanımlar, anneler…  Sahura  kaldırılmadığı için ağlayan küsen bebeler… Yaşı yeten kuzucukların nazlı göz kapakları... Şen ama sükûnetli Müslüman sofrası... Besmele ile yudumlanan lokmalar... Dualar... Ve müezzinin sesi...
Her şey O'nun için... ve öyle olunca her şey ne kadar güzel, ne kadar anlamlı... Bir dahaki ramazana ermek hepimizin tek duası…
 
Ninem diyor ki; Kimi yer kimi bakar, kıyamet ondan kopar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.