“Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var!”

A -
A +

 

Bu ses, tarihin derinliklerinden gelen bu ses; bir kez daha hatırlattı bu büyük millete kim olduğunu!.. Darbe girişiminin ilk adımın atıldığı Boğaziçi Köprüsü’nde, tek başına bir kadın tankların üzerine yürüyordu... Yüreğinde iman vatanı adına cuntacılara hesap sordu!.. Aldığı cevap tanktan ateş, “Git yoksa vururuz!” oldu. “Vuracaksan sırtımdan vur” diyerek diğer vatanseverlerin yanına dönerken üzerlerine kurşun yağıyordu!!

İnanması zordu… ama… Vatanı, milleti korusun diye emanet edilen silahları sahibine; halka çevirmiş asker üniformalı teröristlerin hedefi Türk Milletiydi! Bu, sıradan bir kalkışma değildi. Bu, Türkiye Cumhuriyeti demokrasisine, halkın bölünmez bütünlüğüne ve halk iradesine karşı bir darbe, bir darbeden de öte ‘işgal girişimi’ydi! O an çok net anlaşıldı ki; tarihinde görmediği bir ihanetle karşı karşıyaydı millet… Ya özgürlüktü bundan sonrası yahut da zillet!.. Canına kastedilen bir Cumhurbaşkanı, yaverleri tarafından derdest edilmiş Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları… Ve… İçinde milletvekilleri varken F-6 savaş uçaklarıyla millî iradenin mukaddes tecelligâhı TBMM’nin bombalanması! Tam dört kez!.. Kurtuluş Savaşı verilirken ‘İşgal kuvvetlerince’ dahi yapılmayan bu alçaklığın ve tüm sair ihanet cinnetlerinin gerçek olduğuna inanmak zordu! Tüm Türkiye’de, yediden yetmişe, her yaştan, her görüşten halk; iradesine, demokrasisine, geleceğine sahip çıkmak için; tek yürek olup bir araya geldi! Kulaklarında sala yüreklerinde iman; Vatan, millet, bayrak aşkıyla, Allah yolunda; ölüm saçmaya kararlı namlulara, bombalara, kurşunlara, savaş uçaklarına kendini siper etti! O gece tüm dünya, bastonuyla, protez bacağıyla koşan aksakallı dedeleri; “Anasız yaşanır ama vatansız yaşanmaz!" diyerek canını ortaya koyan anaları, nineleri gördü… Akıncılar Hava Üssünün pistine yatan Kazanlı köylüleri gördü… Tank üzerindeki uçaksavarı söküp polise götüren, kendisini silahla tehdit eden askerin üzerine “Öleceksek adam gibi ölelim!” diyerek yürüyen kahramanları gördü... “Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” Darbe teşebbüsü milletin azimli, inançlı sinesine çarpmış ve dağılmıştı! Bir şairin düşüyken gerçeğe dönüşen Asım’ın Nesli, yeniden şahlanmıştı… İlmiyle, irfanıyla, vatan aşkıyla, hürriyet sevdasıyla ve imanıyla buradaydı! Asım’ın Nesli, ecdadını utandırmadı… Anadolu Topraklarına vurulan ‘Türk Mührü’ne bir kez daha sahip çıktı!.. 15 Temmuz İkibinonaltı!.. Zaman farklı... Dünya faklı… Nesil farklı… Şartlar farklı… Bu kıyım hamlesinin başrol oyuncuları ise; yüz yıl önce Kurtuluş Savaşı’nda üzerimize ateş kusanlarla aynı karanlık yolun yolcuları… Felaketimizi dileyen bed ruhlu işgalci, sömürgeci milletlerin mirasçıları. Ve ‘Hizmet’lerindeki ihanet çetesiyle iç uzantıları!.. Sonuç ise… Yüz yıl önceki cevapla aynı; bir ‘Diriliş Destanı!..’ Mevcudiyetinin bedelini kanla, canla, fedakârlıkla ödemiş Türk milletinin; ruhunu bayrağına sararak kudretini ve istiklale sadakatini ispatı!! Şühedanın mübarek kanı üzerinde bize devredilen bu aziz vatanda… Dirlik ve beraberlikle; Millî irade ve tam bağımsızlıkla… Kutlu Türk Milleti ‘Kıyamete Kadar Baki Kalacak’ Aynı bayrağın altında, aynı imanla, aynı ruhla!   Ninem diyor ki: Ezan dinmez, bayrak inmez, vatan bölünmez...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.