İlm-i siyaset

A -
A +
Eskiden mektep ve medreselerde bir ders olarak okutulan ilm-i siyasete bugün de hayli ihtiyacımız var. Üslup önemli... Mesela diplomasi, birine "Defol git!" dendiğinde karşıdakinin içinde seyahat heyecanı uyandırabilmektir... Çoğumuzun hayatında diplomasiye yer ve gerek olmasa da, ilm-i siyaset şart! İlm-i siyaseti bilmek; karşı tarafın kapasitesini ve sözün ne kadarını söyleyeceğini hesap etmek, herkese anladığı dilden konuşabilmek, doğruları doğru şekilde ifade edebilmek, sözün doğru olması kadar söyleme tarzının da doğru olmasını bilmektir. Neyi nasıl söylediğimiz ve daha da önemlisi 'karşı tarafa ne hissettirdiğimiz' hayati önem taşıyor. Yunus Emre ne diyoor: “Söz ola götüre başı, söz ola bitire savaşı…” Osmanlı padişahlarından 2. Abdülhamid Han, odasında devlet işleri ile meşguldür. Önündeki evrakları inceleyebilmek için gözlüğüne ihtiyaç duyar. Fellik fellik gözlüğünü arar. Bulamayınca da yanındakilere sorar; "Gözlüğümü gören var mı?" Gözlüğü hep birlikte aramaya başlarlar fakat yine bulamazlar. Bir de bakarlar ki gözlük, padişahın kafasında. Aranan bulunmuştur tamam da, bunu kim söyleyecekti Sultan'a? Hiçbirisi gözlüğünün kendi kafasında olduğunu dillendirmeye cüret edemez. Sonunda vezirlerden biri yaklaşır ve ilm-i siyaset budur dedirten lafı eder: "Sultanım; biz gözlüğünüzü bulana kadar siz başınızın üzerindeki ile idare edin. Arar buluruz..." İlm-i siyaset, aynı zamanda zarar vermeden ve zarar görmeden, istediklerini yapabilme yaptırabilme yöntemidir. Tıpkı şu komşular arasında yaşananlarda olduğu gibi:  Vakti zamanında adamcağızın biri komşusunun tavuklarının sürekli kendi bahçesine girip çiçekleri didikleyip mahvetmesinden, ortalığı kirletmesinden bezmiştir. Tavuklarına sahip olması konusunda komşusuna defalarca ricada bulunur. Ne var ki, umursamaz komşu hiç oralı olmaz. Tavuklar da bahçeyi işgale ve talan etmeye devam ederler... Tartışmadan, tatsızlık yaşamadan bu sıkıntıdan kurtulmak isteyen adam, düşünür taşınır sonunda zekice bir plan hazırlar. Bakkaldan aldığı birkaç yumurtayı hafiften çamura bular ve komşusunu beklemeye başlar. Akşam evine gelen komşusuna bitişik duvardan uzatarak; “Komşu, senin tavuklar benim bahçeme yumurtlamışlar al şu yumurtalarını” diyerek yumurtaları verir. O umursamaz komşu bu sefer hayli ilgilidir. Gözleri parlayarak yumurtaları alır ve teşekkür bile etmeden kapısını kapatır. Ertesi gün adam, komşusunun tavuklarının diğer tarafa geçmesini engellemek için ortak duvarın üzerine boydan boya tel örgü çektiğini görür, memnuniyet ve tebessümle bir oh çeker, olay kapanır…     Ninem diyor ki; Sözünü bil, pişir; ağzını der devşir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.