Ezân-ı Muhammedî, dinimize uygun okunmalıdır...

A -
A +

Ezân, yeryüzünde söylenen sözlerin en doğrusudur. Ezân-ı Muhammedî, yani sünnete uygun okunan ezân büyük bir nîmettir.
Dinde tahrif hareketleri -19-
Dînimize uygun okunan ezâna karşı tazîm ve hürmette bulunmak, bir ibadettir. Tazîmin birinci derecesi, ezânın şeklini ve kelimelerini değiştirmemek, onu bozmamaktır. Ezân, yeryüzünde söylenen sözlerin en doğrusudur. Ezân-ı Muhammedî, yani sünnete uygun okunan ezân büyük bir nîmettir. İbni Âbidîn, namaz bahsinin başında diyor ki:
(Oturarak, tegannî ederek, câmi içinde, vaktinden evvel [ve hoparlör ile] okunan ezân, İslâm ezânı değildir.) Bunlar, sünnete uygun olarak tekrar okunmalıdır . 
Hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ”, her zaman ezânı dinlerdi. Sordular: “Ey müminlerin anası, niçin ezân okunurken işini terk ediyorsun?” (Ben Resûlullahtan “sallallahü aleyhi ve sellem” işittim, “Ezân okunurken iş işlemek dinde noksanlıktır”  buyurdu. Onun için ezân okunurken işimi terk ederim) dedi.
Nişâpurda yetişen evliyadan Ebû Hafs Haddâd “rahimehullahü teâlâ” (v. 264) demircilik yapardı. Her ne zaman ezânı işitse, çekici yukarı kaldırmış ise, aşağıya indirmez, eğer çekiç aşağıda ise, yukarı kaldırmazdı... Nihâyet bu zât merhum oldu. Dostları, cenazesini götürürlerken, müezzin minâreden “Allahü ekber” diyerek ezân okumaya başladı. Cenazeyi götürenlerin ayakları yürüyemez oldu. Nihâyet ezân bittikten sonra, cenazeyi götürmek mümkün oldu.
İslâmda ilk tahrif edilen, aslı değiştirilen ibadet, (Ezân-ı Muhammedî) olmuştur. Türkçe ezan ve  ibadet fikri, İngiliz ajanı bir din adamı olan Ali Suavi tarafından, Tanzimat döneminin sonlarında gündeme getirilmiştir. Ali Suavi hutbenin kesinlikle Türkçe olması gerektiğini söylüyor ve namazın da Türkçe kılınması fikri üzerinde duruyordu. Ancak o zamanlar bu fikir pek rağbet görmedi. Bu fikrin tekrar gündeme gelmesi ve dillendirilmesi, II. Meşrutiyet ile güçlenen Türkçülük akımı ile başlamıştır. Kur'ân-ı kerîme, İslâmiyete saygısızca saldıran aşırı reformculardan Ziya Gökalp, Ezânın Türkçeleştirilmesi ve ibadet dilinin Türkçe olması gerektiğini (Vatan) adlı şiirinde şöyle ifade ediyordu:
“Bir ülke ki, câmiinde Türkçe ezan okunur/Köylü anlar manasını namazdaki duanın./Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kur’ân okunur./Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın./Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!” 
Osmanlıdan sonra yeni bir devir başladığında, 1932’den 1950 senesine kadar, Müftülüklere gönderilen bir genelge ile ezânın Türkçe okunması mecburi hâle getirilmiş ve 1940 yılından sonra çıkarılan  kanunla da, bu mecburiyet devam etmiştir. Nihayet 16 Haziran 1950 tarihinde yeni bir kanun düzenlenmiş ve Ezân aslı gibi okunmaya başlamıştır...

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.