Protez kültür

A -
A +
"Kariyer Zirvesi toplantıları"ndan birinde, paylaştığım birkaç tecrübeden ne "Helen Keller"in hikâyesi ne de kornerden attığı gollerle Beşiktaşlı göbekli Şükrü'nün Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi salondaki gençleri ayağa kaldıracak kadar heyecanlandırmadı. Ama Japonların süs ağacı "Bonzai Çamı"na yapılanları anlattığımda merak dolu bakışlar yerini "Hadiii" diye çığlıklara bıraktı.
Bir hayat dersi olan "Bonzai" hikâyesi şöyle: Kaliforniya ormanlarında Sequoia denilen kocaman ağaçlar bulunur. "Mamut ağacı" da denilen bu ağaçların en irisi 81 metre boyunda 24 metre genişliğinde ve 2200 yaşında. En alçaktaki dalının altına 12 katlı bir apartman yapılabilir, biçilip ev yapımında kullanılsa 35 odalı bir ev inşa edilebilir...
 
İş yerindeki odamda çalışma masamın üzerinde de bir ağaç(!) var saksıda ve boyu kırk santim civarında. Bu bir Bonzai (Bonsai) çamıdır ve evlerde balkonlarda, otellerde lobilerde süs olarak bulunur. Oldukça yaşlı, güzel ve kusursuz bir biçime sahip olmasına rağmen boyu sadece kırk santim.
Birer tohumken Bonsai de Sequoia da aynı büyüklükte idiler.
Peki, ne oldu da aralarında böylesine ürkütücü bir fark meydana geldi.
Sequoia çamı, zengin topraklarda, yeterli yağış, zengin mineral ve bol güneşle beslendi. Bu mükemmel beslenme ortaya dev bir ağaç çıkardı. Bonsai ise topraktan başını çıkardığında Japonlar onu topraktan çıkarıp köklerini bağladılar ve gelişimini engellediler. Bonsai de sonuçta boyu 40 santimde kaldı. Bonsai ve Sequoia içinde bulundukları uygun çevreyle ilgili ortamda eşit şansa sahiptirler. Ne var ki Bonsai yeterince beslenmesi için kullanacağı köklerinden mahrum bırakıldığı için kısa kalmıştır.
İnsanlarında kültür kökleri kurutulursa gücü(!) kısa kalır. İnsan hedefine bulunduğu ortamda ulaşamayacağını fark ederse yapması gereken şey hemen ortamını değiştirmelidir.
İki çeşit kültür (toprak) vardır besleyici ve zehirleyici. Besleyici ortam sizi besler en iyi halinizi ortaya koymanızı sağlar. Size mücadele şansı verir ve size sorumluluk verir.
Zehirli olanlar ise iliğinizi kemiğinizi kurutur. Ne acıdır ki birçok kişi bu kötü beslenmenin baskısı altında kalır ve kendisini gerçekten kötü görür.
Eğer bu hikâyedeki mesaja bireyin üzerinden çıkıp parçası olduğumuz toplum üzerinden bakarsak karşılaşacağımız gerçek bizi mutlu etmeyebilir.
Birinci Dünya Savaşı'ndaki ağır yenilginin üzerimizdeki en büyük tahribatı kaybedilen imparatorluk toprakları, cephelerdeki milyonlarca can kaybı, sefalete, fakirliğe sürüklenen insanlarımızla beraber kültür üzerinde olmuştur. Bir imparatorluğun yağmalanmasında sadece kütüphane ve müzelerdeki kültürel miras değil değerlerde vatan dışına sürgün edilerek, gelecek nesillerinde ruh kökleri kurutularak kıyımdan nasibini almıştır. Kültür arkadan çekilirse toplumda ezilmişlik ve güçsüzlüğe bağımlılık oluşur. Tarih diye Asur ve Hititler, edebiyat diye Yunan'a muhtaç edilen bizim neslin kültürel beslenmesi, arada bir loş ışıklı, küf kokulu salonlarda entel muhafazakârların maziyi hayırla yâd edip teselliden ibaret konferansları ile sınırlandı. Kişisizlik, güvensizlik, idealsizlik ve cahiliye zırvaları ile kökleri bağlanıp bataklığa atılan kötürüm edilen toplum kaybettiği hafızayı yakalamak üzere. Umudumuz bu asır ekonomide olduğu kadar kültürde de esaret trajedisinin sonu olur.
Esaret insana serap gördürür derler ama seraplarda kuş olmaz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.