Ada Köpeği

A -
A +
 Almanların nefret ifadesi olarak "Ada Köpeği" dedikleri İngilizlerin sömürge politikası ve alanlarının sınırı yok. Hindistan'daki İslam âlimlerinden Allame Fadl-ı Hak Hayrabadi "Hindistan ihtilali" kitabında İngilizlerin bugün yolunmuş tavuğa benzeyen, bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluklarını inşa ederken işlediği hile, acımasızlık ve vahşeti anlatırken diyor ki: 
"İngilizler ilk olarak 1600 senesinde Kalküta şehrinde ticarethaneler açmak için Ekber Şah'tan izin aldı. Ekber Şah, 'Din-i İlahi' adını verdiği bir dini 1582'de resmen ilan ederek bütün dinlerin karışımı müşterek bir din kurmaya çalışan bozuk itikatlı bir adamdı. İşte böyle bir zamanda İngilizler Hindistan'a girdiler. Kalküta'da arazi satın aldılar ve bunları korumak için asker getirdiler. 1714 yılında Sultan Ferruh Sir Şah'ı tedavi ettikleri için bütün Hindistan'da toprak satın almalarına izin verildi. 1837'de İkinci Bahadır Şah hükümdar olunca İngilizlerin yaptıklarına dayanamayarak askerlerin ve halkın teşviki ile büyük bir ayaklanma başlattı. Buna karşı İngilizlerin tepkisi ve zulmü çok şiddetli oldu. İngiliz askerleri Delhi'yi basıp evleri, dükkânları, malları paraları yağmaladılar. Genç ihtiyar kadın erkek demeden bütün Müslümanları hatta çocukları kılıçtan geçirdiler. İngilizlerin gözüne girmek isteyen Mirza İlahi Bahş adlı komutan, Bahadır Şah'ı teslim olursa İngilizlere suçsuz olduğuna inandırılıp af edileceğini söyleyerek aldattı. Bahadır Şah'ın ordudan ayrılıp Delhi içindeki kaleden 10 kilometre uzaktaki Hümayun Şah Türbesi'ne sığındığını öğrenen İngiliz ordusunda istihbaratçı meşhur papaz Hudson, General Wilson'a bildirip Hümayun Şah Türbesi'ne 90 kişi ile giderek Sultan'a, oğullarına ve hanımına dokunulmayacağına dair teminat verip kandırdı. Papaza aldanan Bahadır Şah teslim oldu. Hudson İngiliz siyaseti ve hilesi ile kandırdığı sultanın iki oğlu ve torununu ele geçirince hemen zincire vurup Delhi yolunda göğüslerine kurşun sıkarak şehit etti, kanlarını içip halkı korkutmak için kale kapısına astırdı. Bir gün sonra da başlarını İngiliz Genel Valisi Henri Bernard'a gönderdi. Sonra şehitlerin etinden çorba yaparak şaha ve hanımına gönderdi. Çok aç olduklarından hemen ağızlarına aldılar fakat ne eti olduğunu bilmedikleri halde çiğnemeyip yutamadılar ve kustular. Hudson alçağı 'Niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır, oğullarınızın etinden yaptırdım' dedi."
"Ekonomik Tetikçinin İtirafları/confessiions of an economic hit man" kitabının yazarı John Perkins'in anlattıkları bugün de emperyalizmin aynı yolda olduğunu gösteriyor.
John Perkins diyor ki: 
"Biz ekonomik tetikçiler küresel imparatorluğun kurulmasında birçok farklı şekilde çalışırız. Belki de en sık kullanılanı öncelikle şirketlerimize uygun petrol gibi kaynakları olan ülkeleri bulur gözümüzü üstlerine dikeriz. Ardından dünya bankası veya onun kardeşi başka bir organizasyondan o ülkeye büyük kredi ayarlarız. Fakat para asla gerçekte o ülkeye gitmez. O ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar. Bizim şirketlere ilaveten o ülkedeki birkaç zengin insanın kâr sağlayacağı şeyler. Bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. Yine de o insanlar yani bütün ülke bu borcun altına sokulur. Bu borç ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu da planın bir parçasıdır, geri ödeyemezler. Ardından onlara deriz ki: 'Bize bir sürü borcunuz var ve ödeyemiyorsunuz, o zaman petrolünüzü bize ucuza satın, ülkenizde askerî üs kurmamıza izin verin veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine; mesela Irak'a asker gönderin. IMF ve Dünya Bankası bu şekilde çalışır. Ülkeyi borca sokarlar ve bu ödenemeyecek kadar büyük bir borçtur. Ardından yeniden borç teklif edersiniz ve daha fazla faiz öderler. Şartlara bağlı veya iyi bir yönetim teklif edersiniz. Aslında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar. Sosyal hizmetleri, teknik hizmetleri, eğitim sistemleri de buna dâhildir..."
Sonra ne yaptıkları ise malum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.