Dünyayı aldatıyorlar

A -
A +

Hâkim siyasi güçlerin, kamuoyu oluşturup desteğini arkasına alarak cinayetlerine meşruiyet kazandırmak için sahte baskınlar düzenleyip tecavüze uğramış numarası yapmak her zaman işlerine yaramıştır.
31 Ağustos 1939 gecesi Polonya sınırındaki Almanlara ait Gleiwitz radyo istasyonu Polonya üniformalı kişilerce basılır, istasyonu korumakla görevli Alman askerleri ile saldırganlar arasında çatışma çıktı. Radyoyu ele geçiren kişiler Polonya dili Lehçeyi kullanarak Almanya’yı hedef alan yayın yaparlar.
Baskından kısa süre sonra Alman radyosundan “Polonya hudut birlikleri bu gece sabaha karşı Gleiwitz’de Alman hududuna tecavüz ederek radyo istasyonunu tahrip etmişlerdir” duyurusu yapıldı. Adolf Hitler liderliğindeki Almanya ertesi sabah Polonya’ya saldırarak İkinci Dünya Savaşını başlattı.  Aslında Gleiwitz radyo istasyonuna saldıranlar Polonyalı değil savaşa gerekçe uydurmak isteyen Polonya üniformalı Nazi ajanlarıydı. Böylece tüm dünya Polonya’nın saldırganlığına inandı veya inanmış göründü.
Polonya’nın cezalandırılması gerekiyordu.
Sahte baskınlar kullanılması günümüzde de savaş teorisyenlerinin sıkça kullandığı yoldur. Böylece saldırganlıklarına ahlaki bir kılıf uydurmuş olurlar.
11 Eylül 2001 Amerika'nın karabasana uğradığı, afallayıp şaşırdığı bir tarihtir. Dünya kapitalizminin kalbi olan İkiz Kuleler uçakla vurulmuş ve yaklaşık 3500 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıları kabullenen El Kaide ise İslamî değerleri savunduğunu iddia eden bir örgüttür.
Saldırının ardından ABD’nin ve Batı’nın Müslümanlara bakış açısı tamamen değişti. Suçlu ilan ettikleri İslam ülkelerine saldırıp, öldürüp talan ettiler. Amerika’da yaşayan Müslümanlara ise terörist gözüyle bakılmaya başlandı, itilip, kakılıp horlandılar.
Şimdi Orta Doğu’nun yeniden şekillenmesi için sahte baskınlar yapacak DAEŞ gerekti.
Dünyayı Müslümanlar ve Hristiyanlar olarak ikiye bölen DAEŞ’i iyi tanımak gerekir. Ezilmiş ve yoksul 'Doğu Halkları’nın isyanını üstlendiğini iddia eden bu örgütün Batılı merkezler tarafından imal edildiğine hiç şüphe yok. DAEŞ yoksul dünyanın direniş ruhunu değil Batı’nın hilebazlığını temsil ediyor. Dünyanın bu örgütle mücadelesi akıllı bir strateji üzerine oturmaz ajandasında böyle bir şey yok. DAEŞ bir tek şeyle görevlidir, Batı’nın Suriye’de ki yolunun önünü açmak.
22 Kasım 2015 tarihli bir haberde (By; Martha Azzı for “Daily mail Australıa”) Kuzey İsrail’deki Zic Tıp Merkezi'nde tedavi gören Suriyeli askerlerle konuşan Avustralyalı Gazeteci Sharri Markson İsrailli güvenlik görevlileri tarafından gözaltına alındı. Hastane idaresi kendi güvenlikleri açısından hastaların kimliklerinin gizli tutulduğunu açıklamasına rağmen onlarla görüşen Sharri Markson’un telefon ve tüm kayıtlarına el koydular. Gazetecinin asıl tutuklanma nedeni ise tedavi gören yaralılar içinde DAEŞ militanları olduğunu, tedaviden sonra tekrar çatışmalara gönderildiklerini belirtmesiydi.
Asıl niyetlerini; saldırganlıklarını nefs-i müdafaa, kendilerini saldırganların kurbanı, dünyanın güvenliğini temin etmek için mücadele veren uluslar olarak göstermenin arkasında sakladılar.
Onların hesabı böyle ama acaba büyük plan nasıl?
Belgeselde bir zeplin faciası izlemiştim. Bağlantısından kurtulup aniden havalanan zeplini tutmak için yerdekiler iplerine asıldılar, onlar zeplini yerde tutamadı ama zeplin onları da yukarı çekti ve onunla birlikte havalandılar. İplerden asılıp çırpınarak göklere yükselen insanlar takatleri tükenince birer birer göklerden savruldular.
Hile, hurda, zulüm ve katliamları ile yükselen Batı’nın nasıl takatten kesilip yerlere savrulduğunu hep birlikte göreceğiz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.