Çözüm Süreci diyenlere bak!..

A -
A +
Çözüm Süreci, Demokratik Açılım diğer adıyla Barış Süreci 1984 yılında başlayıp halen süren büyük can kayıpları ve ekonomik zararlara yol açan terör ve çatışmaların sona erdirilerek çatışmasızlık ortamında demokratik yollardan sorunların çözümünü hedefleyerek başlatılmıştı.
Ancak PKK ve Kandil baştan beri bu sürecin kendilerinin istediği öz yönetim, özerklik veya muhtariyet hayallerine taşımayacağını bildiklerinden ayak sürüyüp, silah depolayıp hendek kazarak sabote ettiler.
Sonra bilinen başa döndük.
Ancak bu defa silahlı mücadelenin yanında yeni bir cephe açıldı.
Bu cephe, otuz yıldır işlenen her türlü suçu kaçak elektrikten dağa çocuk kaldırmaya kadar bir hak arama olarak gösteren, eşkıyalığı meşrulaştıran yargı, akademik cephe, medya ve siyaset tabanı ile başlatılan alışkanlıkları bozan bir yeni savaş alanı.
Hükümetin böyle bir irade ortaya koymasını beklemiyorlardı. Böylece örgütün dağlı ve şehirli her iki tarafı da kendi ürettikleri ve beslendikleri sistem tıkandı.
Meclisteki sırtını dağa verdiğini, dağdaki de şehirden beslendiğini söylemekten imtina etmedi, hâlâ vazgeçmiş de değiller, varlıklarının devamı buna bağlı.
PKK ve bölücü siyaset dün olduğu kadar bugünde bunun üzerine oturuyor.
Son günlerde çözüm sürecinin yeniden tartışmaya konu yapılması ve malum çevrelerce ısıtılıp dayatılması bu yüzden.
Geçmişteki mücadelenin alınmayan sonuçlarını da “savaştın da ne oldu?” iddialarına dayanak yaparak paçayı kurtarmak istiyorlar.
Oysa savaşın konsepti ve alanı değişti.
Teröre destek ve destekçi tanımı dağdaki eşkıyaya tandır ekmeği verme sınırlarını aştı ve halk tarafından da kabul gören vatandaşlıktan çıkarılmaya kadar uzandı. Bu değişen destekçi tanımı içine yargı mensubu, akademisyen, medya çalışanı hatta din adamı dahi girebilir.
Hükümete yakın durmaya çalışan bazı fırıldak tiplerin de arada bir müzakere, görüşme gibi laf etmeleri karşısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan milletin hissiyatını ifade eden bir tavrı önceki gün Türk Kızılayı'nın Genel Kurulunda yaptığı konuşmada ortaya koydu: 
“Ortada müzakere edilecek de görüşülecek de bir konu yoktur. Bunun böyle bilinmesi lazım. Silahlarıyla, roketleriyle, canlı bombalarıyla, bombalı araçlarıyla güvenlik güçlerimizi ve vatandaşlarımızı hedef alan teröristlerin önünde iki yol vardır: Ya teslim olup adaletin haklarında verecekleri karara razı olacaklar ya da kıstırıldıkları deliklerde birer birer etkisiz hâle getirilecektir.
Başka çareleri yok, Türkiye'nin önünde artık üçüncü yol kalmamıştır. Çünkü biz diğer yolları geçmişte hep denedik. Demokratik açılım, dedik olmadı. Millî birlik, kardeşlik; dedik olmadı. Çözüm süreci dedik, gene olmadı. Daha neyi deneyeceğiz? Tüm samimiyetimizle, iyi niyetimizle; her türlü riski, eleştiriyi göze alarak diğer alternatifleri hayata geçirmeye çalıştık. Olmadı. Karşılığında sokakları, binaları tuzaklanmış şehirler; 79 milyonun tamamını hedef alan bombalı araçlar bulduk. Yavrularımızı katlettiler, şehit ettiler. Dolayısıyla terör örgütünün, onun güdümündeki yapıların söyledikleri hiçbir sözün geçerliliği yoktur..."
Devlet malını tahrip etmiş, beldeleri yaşanamaz hâle getirmiş, yüz binlerce insanı yerinden yurdundan etmiş eşkıyaya bir şans daha isteyenler bunu kendileri için istiyor.
Uzatmaya da gerek yok, bunlara yeniden benzer bir şans verilse, bıraktıkları yerden hendek kazacaklarından kimsenin şüphesi olmasın.
“Yeniden inşa ve demokratikleşme” süreci sadece PKK’ya kazandırır. Hükümeti suret-i haktan görünüp masaya oturmaya zorlayan barış simsarlarının sağda solda yeniden görüşme ayarlamaya kalkışmasını Kürtlerin PKK’yı terk ettikten sonra gündeme taşımaları tesadüf değil.
Ya Kürtler aklıselim davranmayıp PKK’nın yanında yer alsaydı ne olacaktı?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.