Müfredat sorunu ve akademik enflasyon

A -
A +
Eğitim sistemimizin, gelecek için bu şekliyle yeterli hizmeti veremeyeceği endişesinden hareketle eğitimde müfredat değişimine gidiliyor.  Öncelikle ‘neye ihtiyacımız var'ı tespit ile başlayacak değişim sürecinde ders kitapları ve konuları ile ilgili olarak herkesten, öğretmenler, veliler, eğitim konusunda söyleyecek sözüm var diyen herkes görüş ve önerilerini sunabilecek. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz yıl TÜRGEV’in genel kurulunda “Yeni dönemi; okul yapmaktan ziyade okul müfredatının içeriğine yoğunlaşma dönemi olarak ilan ettik. Maddi ve manevi eğitim konusunda çok eksiklikleri olan, rüzgârın önünde yapraklar gibi savrulan gençlerimiz var. Dinimizi istismar eden terör örgütlerinin ağına düşen, terör örgütlerinin elinde dağlara düşen, uyuşturucu, kumar bağımlılığı sorunu yaşayan gençlerimiz var. İhmalimizden dolayı bu tür felaketlere sürüklenen gençlerimiz varsa işimizi iyi yapmıyoruz demektir” ifadeleriyle önceliğe işaret etmişti. Bu madalyonun bir yüzü... Öte yandan geçtiğimiz yıl lise ve akademi öğrencileriyle bir araya geldiğim konferanslardaki tecrübelerimden öğrendim ki, veli, öğrenci ve öğretmenler herkes kendilerini geleceğe taşıyacak olan yegâne araç olarak sınavlardaki puanları görüyor.   İddiam şudur ki; bütün çocuklar inanılmaz yeteneklere sahiptir ve bizler onları harcıyoruz, hem de acımasızca. Şu anda bizim eğitim sistemimiz güya kamu idaresi ve özel sektörün iş gücü ihtiyacı ve akademik yetenekler göz önünde bulundurularak planlanıyor.  Bu pek inandırıcı değil, sistem tam bir kıyma makinesi! Sadece 40 binin üzerinde gıda mühendisi sosyal medya üzerinden aldıkları eğitime uygun iş peşinde koşuyor. Bunların çoğu başkalarının veya kamunun kurduğu iş yerlerinde iş bulma derdinde ama çok azı kendi iş yerlerini kurmayı hayal edebiliyor. Her meslekten yeni mezun sayısı o iş kolunda ihtiyaç duyulandan çok fazla. Böylece her yıl istihdam ettiğimizden çok daha fazla akademi mezunu öğrenci işsiz mezunların üzerine ekleniyor. İhmal edildiklerine inanan diplomalı genç bir nüfus aileler ve ülke için diplomasız kalanlardan daha ciddi bir sorundur. Tekstil mühendisliği okuyup zabıta olan, veterinerlik okuyup gardiyan olan insanların olduğu bu ülkede, mezunlarının bu durumu üniversiteleri rahatsız etmiyor mu? Lisans derecelerinin bile pek kıymeti kalmadı değil mi?  Bu bir akademik enflasyon süreci ve demek oluyor ki bütün eğitim sistemi ayaklarımızın altından kayıp gitmekte ve sorun sadece müfredatı oynatmakla çözülecek gibi değil. Soruna daha yukarıdan bakmaya ihtiyacımız var. Çocuklarımızı etiketlerken kullandığımız temel prensiplerimizin neyin üzerinde durduğunu yeniden düşünmeliyiz. Bazı insanlar, genel olarak başarıda zirveye çıkmanın ancak sıra dışı zekâ ve puanlara sahip olmakla mümkün olduğunu hâlâ düşünüyor. Fakat Prof. Lewis Terman’ın 50 yıllık bir zaman içinde sonuçlanan araştırması böyle olmadığını gösterdi ki "Normal zekâlı çocuklarda dâhiler grubu kadar ilgi çekici başarılar elde edebilir. Bunu belirleyen kendimizi içinde bulduğumuz şartlardır. Günlük hayatın rutinine uymaları için, bir araya gelerek sahadaki insandan bir şeyler öğrenmesi konusunda onlara fırsat verilmeli” diyor. Prof. Ülke Deniz Arıboğan, sorunu daha net tanımlamış. "Bence öğrenciler biraz daha az matematik veya fizik bilebilir, ama önemli ve çok kritik bir başarıyı kazandırmayı kaçırıyoruz. Bu da, hayallerine ulaşmak için yeteneklerini-diplomalarını nasıl kullanacaklardır” diye soruna dikkat çekmişti. Eğitim kurumlarına düşen sorumluluk çocukları kendilerini ifade edebilecekleri, hayatta karşılığı olan uygun şartlara hazırlamaktır. Öğretmenler, veliler, eğitim konusunda görüşüm var diyen herkes, eğitim kurumları ve çocuklarımızı günlük hayatın rutinleri ile yüzleştirdiğimizde aldıkları eğitim bu dünyada bir değer ifade edecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.