Şapkamı alır giderim!..

A -
A +
Değişim nedir diye soranlara verilen en kestirme cevap “Bir binanın yeterli olmayan elektrik şebekesi devredeyken kısa devre yaptırmadan, binayı yakmadan yenisini döşemektir” deniyor.
Demokrasilerde kriz zamanlarında vesayet odaklarından baskı yediğinde çözüm şapkayı alıp gitmek değil. Bu kırılganlığı önleme adına siyaset alanlarını değiştirmeye kalktığınızda imkânlarını kaybeden yerleşik sermaye ve medya patronları kadar değişime içeriden de büyük itirazlar gelir.
Bunun basit bir sebebi var; eskilerden bazıları değişen yapı içindeki mevcut pozisyonlarını bazen itibarlarını kaybetmekten korkarlar. Bu durum şirketler kadar siyasi partiler için de geçerlidir.
Muhalefet içinden olduğu kadar mevcut yapı içinden de itirazlar yükselir. Bugün siyaset koşusunun gelip vurduğu Başkanlık rampasında iktidar partisi içinde geçmişte görev alıp bugün dışarıda kalanlardan farklı yorumlar yükselmesi bu yüzdendir.
Başkanlık sistemi değiştiğinde herkesin yetkili ama kimsenin sorumlu olmadığı “sıkışınca şapkamı alır giderim” rahatlığı tarih oluyor.
AK Partinin siyasi ve bürokratik yapıyı rahatsız etmesi ama milletçe kabul görme sebebi de bu teslimiyetçiliğe karşı duruşundandır.
Muhalefet tabanında tavrın tamamı "Hayır” olmasa bile “Erdoğan” karşıtlığı üzerine oturuyor. Rap rap diye yürüyen muhalefetin bu hayır yürüyüşüne bir de ayaklarını sürüyerek onu takip edenler var.
Saadet Partisi’nin referandumda takınacağı tavrı katıldığı bir TV programında Sayın Temel Karamollaoğlu şöyle özetledi:
“Biz başkanlık sistemine kategorik olarak karşı değiliz, bizim karşı olduğumuz şey kontrol edilemeyen Başkanlık sistemi. Bana şimdi sorsanız 'Evet' der misiniz? Diye düşünmeden 'Evet' derim. Ama düşünürsem 'Hayır' derim. O yüzden herkese söylediğim şey şudur; lütfen düşünün, düşünmeden karar vermeyin...”
Dil yumuşak olsa da söylediği söz CHP ile aynı yere çıkar. 
Darbelerde üzülerek millet iradesine el koyduklarını söyleyenler de benzer ifadeler kullanmış “Demokratik kurumları korumak için idareye el koyduk” demişler. Onlar idareye el koyduk derken milletin iradesini emanet alanlar da ya, "problem bensem derhal istifa edeyim" demiş ya da "şapkamı alıp giderim” teslimiyetçiliği içine girmişti.
Siyasette önemli olmak bir yerlere göz dikmek, alan işgal etmek değil sorumluluk almak ve bunun hakkını vermek olduğunu kendisinden sıkça duyduğumuz Başbakan Binali Yıldırım geçtiğimiz yıl kendisiyle yapılan bir mülakatta Cumhurbaşkanlığı makamının da sorumluluk alması gerektirdiğini vurgularken “Cumhurbaşkanının da halkın oylarıyla seçildiği için siyasi sorumluluğu başlamıştır. Yarın milletin karşısına gittiğinizde millet 'yüzde 52 oy verdik, ne için? Ülkede kardeşlik olsun, terör olmasın, bölmeye çalışanlara fırsat verilmesin, ülke kalkınsın' dediğinde ne diyecek? Bütün bunların adresi olarak vatandaş Cumhurbaşkanını görüyor" demişti.
Referandum süreci belki “dün dündür, bugün bugündür” denilen siyaset ve siyasetçi algısını da tarihe gömecek. Bir yıl önce Sayın Binali Yıldırım “Milletin amelesiyim, bununla gurur duyuyorum. Önemli olan bir yerlere gözünü dikmek değil, aldığınız sorumluluğun ne kadar hakkını veriyorsunuz onu bilmektir” demişti.
Gerçekten de siyaset iddia işidir. Ve kader çizginizde ne varsa onu yaşarsınız...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.