Kültürel şiddet ve biz kimiz?

A -
A +

Batı en gelişmiş silahlarıyla değil kültürlerini yok ederek bütün dünyayı köleleştirdi.

Bütün savaşlar önce kültür cephesinde kazanılır, bu savaşı kaybeden her şeyini ve geleceğini kaybeder. Şimdi savaş kültürümüzü talan eden içerideki ruhsuz, omurgasız kültür çeteleri iledir.
Her toplum kendi kültür hamurundan kendi kahramanını çıkarır. Kendi sanatında, edebiyatında, ahlakında, sahne ve sinemasında onu resmeder, topluma "rol model"i olarak servis yapar. Genç nesli "Fareli Köyün Kavalcısı" gibi ardından sürükler.

Kültürü servis yapan son asrın en önemli malzemesi sahne ve sinemada geçmişin Karagöz perdesinin önemli karakteri yeniçeri zorbası, sarhoş Tuzsuz Deli Bekir’in yerini mahallenin yersiz ve kaba şakalar yapan, argo konuşan, yaşlı kadınlara "kocakarı" diyen, boş gezenin boş kalfası küfürbaz tipler doldurdu...

1960’lı yılların kahramanı fabrika işçisi kenar mahalle çocuğu, kuracağı apartman için fukaranın gecekondusunu ucuza kapatmak isteyen kötü zengin tiplemesiyle mücadele eden ve hep kazanan tipler vardı. Bir tarafı beğenilmese de bir tarafından bize benzeyen “Avare Mustafa, Can Mustafa, Tophaneli Tayfun, Berduş” hepsi fakir ama onurlu çocuklardı. Oturdukları ahşap bahçeli evler, akşam dinlendikleri çay ocakları, biraz argoya kaçan ama muhatabını incitmeyen konuşmaları, çoğu, simitçi, boyacı bize benzeyen adamlardı. Ya da biz de onlara benzerdik.

İnsanlar kendi ezilmişliklerine, fukaralıklarına ortak bularak acısını hafifletir yazlık sinemalardan evine mutlu dönerdi...

Zaman değişti yazlık sinemalar tarihe karışırken evlerde birer şube açtılar ve kahramanlarını da yenilediler.

Profili değişen yeni kahramanlar kişiye özel, bazen kendisini taklit eden evin küçüğünün ağzından kaçırdığında büyükleri rezil eden sözler sarf etmesine sebep olan, ağzı bozuk, küfürbaz, sorunları kaba kuvvetle halletmeyi marifet sayan kaba saba tipler.

Filmleri sinemada gişe rekorları, TV’lerde rating rekorları kırıyormuş. Seyirci ona baktığında kendini görmese salonları tıka basa doldurmaz diyorlar. Bu karakter toplumun son hâlidir diyenler çarşıya pazara bakın etraf akrandan fırlayan bu tiplerle doludur diyor.

Sayı çok olunca kabalık, yobazlık, küfürbazlık meşrulaşır zannediyorlar.

Ama kendilerine böyle bir tiple komşuluk veya iş arkadaşlığı yapmak ister misiniz diye sorunca çok da istekli görünmüyorlar çünkü bir yerde tehdit olarak görüyorlar. Perdede kalsın ama hayatımıza girmesin diyorlar.

Bilmiyorlar ki perdede izlemeyi alışkanlık hâline getirdiğin her neyse o bir gün senin gerçeğin olur.

Bir toplumu eğitirseniz çölü vahaya çevirirsiniz.

Geçtiğimiz hafta Millî Kültür Şûrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Çağımızın en büyük sorunu kültür sığlaşmasıdır. TV, İnternet ve sosyal medyanın kültürümüzü yiyip bitirmesine göz yumamayız. Kendi kültürümüzü yeni kuşaklara aktarmanın yollarını aramalıyız” demişti.

Kültürü el yordamıyla ayakta tutmaya çalışanların hangi yol haritasını ortaya koyacakları merakla bekleniyor. Rekabet yapabilecek yerli yapım tarihî filmlerin yanı sıra, seferberlik hamlesinde bir müze üç kitabevi açmakla yetinmek sokaktaki eczaneye güvenip evlerdeki ilaç kutusunu çöpe atmaya benzer.

Çözüm her eve bir mini kütüphane kurmak, içini kadim medeniyeti bugünlere taşıyan eserlerin sahibi ecdat ile tanışmak. Her eve bir şube açan Hollywood karşısında seferberlik yine evlerden başlamalıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.