Vesayet savaşı ve Pİ’nin hikâyesi

A -
A +
Her ne kadar, 16 Nisan’ın yüzde 51.41’lik referandum sonucunun imtiyazlı bir zümrenin vesayet rejimini, bürokrat saltanatını sona erdirdiğini, 1699 Karlofça Antlaşmasından bu yana süregelen Hıristiyan Batı’nın Türkiye üzerindeki vesayetini kıracak kapıyı araladığını yazıp çizsek de, içimizdeki devşirmelerin saldırılarına karşı mücadelenin güçlendirilerek devam etmesi gerekiyor.
Bu, içinde bulunduğumuz durum, Batı’nın İslamiyet ve Türkiye’ye karşı artarak büyüyen düşmanlığı ve bunun karşısında verilen mücadele bana, kurtuluşu yok gibi görünen zayıf bir sandalda hem acımasız okyanusa karşı hem de kendini sandalda birlikte bulduğu Bengal kaplanına karşı kurban gitmemek için hayatta kalma savaşı veren “Pİ’nin hikâyesini”(*) hatırlattı.
Bir mesaj/fikir okuyucuya aktarmak istendiğinde onu bir hikâye içinde zarflamak, fikrin, anlaşılmasının yanında gelecek nesillere aktarılmasını da garanti eder. Arkada kalsa da, 16 Nisan öncesi “Hayır” cephesine açık destek veren Batı’nın bu gayretkeşliğinin arkasındaki sebebin iyi anlatılmadığı ve hangi hendekten atladığımızın iyi anlaşılmadığı kanaatindeyim.
Pİ'nin hikâyesi şöyle. Hindistan’dan Kanada’ya giden bir yük gemisi, içindeki tüm canlılarla birlikte trajik şekilde batar. Bir cankurtaran filikası, uçsuz bucaksız vahşi Pasifik Okyanusu'nun ortasında yapayalnız kalır. Sandalın hayatta kalmayı başarabilen mürettebatı ise bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan, Parker adında üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ve Pİ adlı 16 yaşında bir çocuktan ibarettir.
Pİ, Bengal Kaplanı ile teknede baş başa kalmıştır. Dev kaplana yem olmamak için hayvanla anlaşma imkânı bulamayan Pİ onu terbiye etme yolunu seçer. Sıra dışı yolculuk Bengal kaplanının Pİ’nin gücünü kabul etmesiyle sona erecektir...
Kendini Okyanus zanneden Batı Türkiye’yi besin zincirine kurban bir sömürge olarak görmek istiyor ve sandalı içindeki iş birlikçileri ile birlikte yutmak istiyor. Aynı maksada hizmet eden ülkedeki taşeronlarıyla aynı senaryo/sandal içindeler.
Geçmişte Haçlı ordusu sadece ülkenin dışında idi. Bugün ülkenin içindedir. Hıristiyan Batı bu ülkenin çocuklarını Haçlı ordusu olarak kullanmaktadır. PKK, DEAŞ, DHKP-C, FETÖ... 
“AB’nin kapısında 54 yıl bekletildikten sonra bir 54 yıl daha beklesek netice yine değişmeyecektir. Çünkü Batı Türkiye’yi sömürge gibi kabul etmekte, Amerikalı milyarder Soros ve Almanya bankaları Türkiye’deki terör teşkilatlarına para yardımı yapmakta,  Amerikalı subay ve askerler PKK ile kucak kucağadır.”
Bu dünyada hür yaşamanın, özgür olmanın bedeli güçlü ekonomiden geçer. Ekonomik gelişmenin temeli de siyasi istikrardır. CHP, HDP ve Avrupa, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa topyekûn Batı Başkanlık sistemini İstemiyorlar. Çünkü Başkanlık sisteminde ülkeye dışarıdan hükmetmeye çalışanların hiçbir hükmü kalmayacak. Bu sistem bu ülkeyi dışarıdan yönetmeye çalışanların sonu demektir. Bu zamana kadar hep koalisyonla ya da darbe ve muhtıralarla yönetime müdahale edip bu ülkenin kalkınmasını yavaşlattılar.
Referandum sonucu ile başlayan süreç, saldırgan Batı’nın hoşuna gitmese de terbiye edilmesidir. Pİ’nin dediği gibi “Bu(nlar) ehlileşmez ama terbiye edilebilirler…”
.....  
(*)“Pİ'nin Yaşamı” 2001 yılında Yann Martel'in yazdığı roman.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.