"Şehir Hakkı"

A -
A +
İnsan davranışını anlamaya çalışırken dolambaçlı yollarda kaybolmaya gerek yok. İnsan davranışının önemli bir kısmını içinde yaşadığı çevre belirler. Hayat sahnesindeki davranışlarımızı etkileyen her birimizin teker teker içine konulduğumuz sağlam veya çürük sepetlerdir. “Bizi terbiye eden, bu sepetlerin (kentlerin) ekonomik, tarihsel, politik, dinî ve yasal karakteridir” diyen Philip Zimbardo bir bakıma kendisinden yedi asır önce yaşayan İbni Haldun’un “coğrafya kaderindir” sözünü tekrarlıyor. Bu yıl başında şehirlerin meseleleri ve çözüm yollarının enine boyuna tartışıldığı “Şehircilikte yeni vizyon” temasıyla toplanan “Şehircilik Şûrası”nda Başbakan Binali Yıldırım şehirlerin içinde yaşayanlara kendi şeklini veren bir kap olduğunu vurgulayarak “Marifet halkın kalbini, ruhunu, benliğini inşa edecek insana huzur verecek şehirler inşa etmektir” demişti. Bu AK Parti'nin yerel yönetimler için çizdiği yol haritasının merkeziydi. Şehirleşmenin yeni vizyonu şehirlerin, Kimlik, Planlama, Kentsel Dönüşüm, Göç ve Uyum başlıkları altındaydı. Nitekim bu parametreler çizgisindeki yarışta tüm şehirler farklı performans gösterdi ve bunun gözden kaçmadığını Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz AK Parti 3. Olağanüstü Kongresindeki konuşmasıyla açıkladı. Cumhurbaşkanının “Bizim, temel belediye hizmetlerinde, yatırımlarda, sosyal hizmetlerde, sosyal yardımlarda ve insan ilişkilerinde AK Parti vizyonuna uygun icraat ortaya koyan belediye başkanlarına ihtiyacımız var. Şehirlerine ve partilerine yük olan değil, şehirlerinin ve partimizin yükünü omuzlayan belediye başkanlarıyla yolumuza devam edeceğiz” sözleriyle ifade ettiği mesaj; çürük sepetlerle sağlam sepetlerin bir tutulmayacağı ve liderlik çıtası düşük başkanlarla yolların ayrılacağıdır. Yaşadığı ve yönettiği şehri markalaştırma adına bir şehrin geleceğini belirleyen en önemli aktör, diğer paydaşların lideri tartışılmaz olarak belediyelerdir. Hele dünyada nüfusun kırsaldan şehirlere aktığı, ziyaretçi, yatırımcı ve nitelikli nüfusun ikameti için şehirlerin birbiriyle yarıştığı bu zamanda düşük profilli yöneticilerin ayrılması kaçınılmazdır. Şehirler; yüksek binaları, yoğun trafiği, daraltılan kamu alanları, aralarda sıkışıp kaybolan veya mahkûm edilen tarihî eserleri ile bize bir şeyler söylüyor. Artık sadece ekonomik değil, kültür ve politikanın merkezinde şehirler. Şehirleri dinleyen kazanıyor. Henri Lefebvre 1967 yılında yayınladığı “Şehir Hakkı” isimli kitabında “Şehir, zihinsel ve toplumsal bir biçimdir. Niceliklerden, nesneler ve ürünlerden doğan bir niteliktir. Bu şartlarda 'Şehir Hakkı' mülkiyet hakkından farklı olarak, özgürlük hakkı, toplum içinde bireysellik hakkı, habitat ve mesken hakkı, şehre katılım ve sahiplenme hakkıdır” demişti. Zenginliğin sahip olduğu devasa üretim ve inşa kapasitesi özellikle metropol kentlerde “Şehir Hakkı"nın üzerine kontrolsüz biçimde çöktüğünde insanların hayatından çalar. İnsanla şehir arasındaki ilişkiyi doğru okumak ve büyüyeceğim derken obez olmadan dengeyi korumak çok önemlidir. İbni Haldun “Şehirlerin bir ruhu vardır, insanlar zamanla yaşadıkları şehrin ruhuyla özdeş hâle gelir” demişti. Başarılı belediye, şehirlerin ruhunu beton yığınlarına ezdirmeyendir. Yerel yönetimlerdeki revizyonlar bir anlamda 2014’te başlayan “İnsan-Demokrasi ve Şehir” temalı yönetim anlayışına yeni bir başlık açacak. O da sermayenin şehirleri talan eden kuşatma gösterisi karşısında figüran durumuna düşürülen şehrin hemşehrilerine saygı dediğimiz “Şehir Hakkı”nın “Şehir Halkı"na iadesidir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.