Korkularından besleniyorlar…

A -
A +
Siyasetçinin kılavuzu korku olunca takipçilerini de karabasanların içine, siyasetin dışına itiyorlar. Yeni hükûmet sisteminden korkanlar için onlara korkuları ile baş edecekleri yaşanmış bir tecrübeyi paylaşmak istedim. Romancı Karen T. Walker’ın, korkularla nasıl baş edebileceğimizle ilgili aşağıda nakledeceğim dikkat çekici bir hikâyesi var. Korkularımızı değiştirme zamanımız varken korkulara bir göz atabilmek, onlarla yüzleşmek en uygun yoldur. Walker’ın dediği gibi korkularımızı yorumlayabilirsek, endişelenmekle daha az zaman geçirir ve karşı karşıya geldiğimiz felaketler palazlanmadan çok önce onlarla baş ederiz.  
Walker’ın hikâyesi şöyle:
1819 yılında bir gün, Şili kıyısında Pasifik Okyanusunun en ücra köşelerinden birinde, 20 Amerikan denizcisi gemilerinin sular altında kalışını seyretti. Gemilerinin gövdesinde felaket delik açan bir ispermeçet balinası tarafından darbe aldılar. Gemileri kabarcıklar çıkararak batarken adamlar üç küçük kurtarma sandalına tıkıştılar. Bu adamlar evlerinden 10.000 mil ve en yakın kara parçasından 1.000 mil uzaktaydılar. Küçük sandallarında sadece en temel seyir donanımları ve sınırlı yiyecek ve su taşıyorlardı.
Essex gemisinin alabora olmasının üzerinden henüz 24 saat geçmişti. Adamlar için plan yapma zamanı gelmişti, ama çok az seçenekleri vardı. Bu adamlar ulaşabilecekleri en yakın adaların 1.200 mil uzaktaki Markiz adaları olduğunu biliyorlardı. Fakat bazı korkutucu söylentiler duymuşlardı. Duyduklarına göre bu adalarda ve yakınındaki diğerlerinde yamyamlar yaşıyordu. Bu yüzden adamlar kıyıya ulaşmayı öldürülmek ve akşam yemeği olmayı kafalarında canlandırmışlardı. Olası diğer bir istikamet Havai idi. Fakat mevsim yüzünden, kaptan şiddetli fırtınalara yakalanacaklarından korkuyordu. Son seçenek, en uzun ve en zor olanıydı: Kendilerini sonunda Güney Afrika sahillerine itecek olan rüzgârlara ulaşma umuduyla güneye doğru 1.500 mil yolculuk yapmaktı. Fakat bu yolcuğunun uzunluğunun kendilerinin yiyecek ve su kaynaklarını zorlayacağını biliyorlardı. Yamyamlar tarafında yenmek, fırtınalar tarafından hırpalanmak, karaya ulaşamadan açlıktan ölmek. Bunlar bu zavallı adamların hayal güçlerinin içinde dans eden korkulardı. Kendilerini yönlendirecek olan korku yaşamalarını veya ölmelerini belirleyecekti.
Birçok tartışmadan sonra adamlar sonunda bir karar verdiler. Yamyamların korkusu yüzünden en yakın adalardan vazgeçip, daha uzun ve çok daha zor bir rota olan Güney Amerika'ya doğru yola çıkmayı seçtiler. Denizde geçen 2 aydan uzun bir sürenin sonunda yemekleri tükendi ve hâlâ karadan çok uzaktalardı. Hiçbir arama ekibi onları aramak için gelmedi. 
Kazazedelerin en sonuncusu da geçen iki gemi tarafından alındığında, yarısından daha azı sağ kalmıştı ve bazılar kendi yamyamlık biçimlerine başvurmuşlardı.  Essex'teki zavallı adamlar güverteyi terk ettikleri anda Tahiti'ye doğru yola çıksalardı yamyamlıkları önlenebilirdi. Fakat "yamyamlardan korkuyorlardı"...
Korkularımız bizi gelecek ile ilgili düşünmeye yönlendirir. Sonra ne olacak? Kendimiz ile gelecek planları yaparız ve bu zaman yolculuğunda nereye gideceğimizi korkularımız belirler.
Bugün yaşadığımız FETÖ ile mücadele başta, bu gel-git döneminde siyasi aktörlerin çoğunda gelecekle ilgili kararlarını baskı altında tutan korkuları var. Özellikle çoğu muhalif siyasetçi, yazar, akademisyen ve takipçileri Essex gemisinin pasifikte sandallara sıkışmış mürettebatı gibi korkuları yüzünden yönlerine karar veremiyor. Oysa yol uzun ve bedeli ağır da olsa, mücadele uzak liman görünse de, nimetlerine muhtaç olduğumuz “demokrasi” hepimiz için en güvenli limandır. Muhalefetin “Meclis çalışmalarını tıkamak” gayretiyle başka tarafa kürek çekme gayreti hepsini korktukları şeylerden kaçarken korkunun kucağına itebilir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.