İşgalciler ve İş birlikçiler

A -
A +
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesine bazı İslam ülkelerinin düşük seviyede katılımı İslam dünyasının maruz kaldığı saldırıların altında saldırganların gücü değil saldırıya maruz kalanların İslam’ı temsil yeteneğini ve acziyetini de tartışmaya açtı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “İslam dünyasının bazı ülkeleri korku içinde, kimden korkuyorsunuz? Bugün Kudüs’ü savunmayacağız da ne zaman savunacağız? Öyle görünüyor ki, bazı İslam ülkeleri bu kararı alan ABD’den fazla çekiniyor.” diyerek bu uzak duruşu korkaklıkla izah etti.
Filistin meselesi ile aynı yaştaki bu teşkilatın İslam dünyasında arkada kalan süreçteki kıyım ve katliamlar karşısındaki acziyeti de göz önüne alındığında, “Bir İslam âlemi var mı?” sorusunu şöyle sormalı: “İslam ülkeleri denildiğinde neden akla, iç savaş, mezhep çatışmaları, Müslümanların birbirini boğazlamaları, terör, hukuksuzluk, adaletsizlik, eğitimsizlik, yoksulluk geliyor?” Bu tablo, kendi derdine düşmüş, kendini terbiye etmeyi bırakıp “reform hareketleri” ile İslam’ı terbiye etmeye kalkan bir İslam dünyası, değerleri hakkında şüpheye düşmüş, referansını kaybetmiş, sayısal çoğunluğu ile sorunlarını çözmeye kalkan kitlelere dönüşmenin sonucudur.
Eğer, İslam dünyasının birlikte hareket kabiliyetini oluşturan “ortak değerlere” Kur’an ve Sünnete sadakati olsaydı bu bölünme, parçalanma, ihanetler ortaya çıkar mıydı? Yıllar önce gazetecilerin, İsrail devletinin o günkü Başbakanı Şimon Perez'e “Kur'ân-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor” diye gözdağı veren gazeteciye, Perez şu cevabı vermişti:
“Sen işine bak! Kur'ân'ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, o zaman düşünürüz, O Yahudi biz değiliz, o Müslüman da sen değilsin.” 
Yahudi’ye arka çıkan Suudi’lerin, Filistin’in nefes borusunu kesen Mısır’ın, BAE’nin İslam omurgasından savrulup ABD’ye teslim olan bu kaypak ve korkaklığı bunların damarlarına nasıl girdi? Sonuçta, bu ülkelerin vesayet altındaki gönüllü iş birlikçi yöneticileri idaresinde hareket alanları işgalciler tarafından çizilir. Yat yat, kalk kalk…
Bu toz duman ve hengâme içindeyken hâlâ Kur’ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerin bazı hükümlerinin nazil olduğu zamana, topluma, sosyal hayata ve şartlara ait olduğu, bugün için geçerli olmadığını iddia ederek ortalıkta dolaşanlara ne demeli?
Din adına dinin kaynağına saldıran bu kimseler Müslüman toplumun referans değerlerini, Nassları (Ayet-i kerime ve Hadis-i şerifler) tartışma konusu yaparak dinin temeline saldıranlar kime hizmet ediyorlar?
Kur’ân-ı kerimin açıklamasını Peygamber Efendimiz’in tasarrufundan alıp kendilerine layık gören oryantalist kafalılar, kendi din anlayışlarını ortaya koymaktadırlar. Herkesin kendi kafasına göre Kur’ân-ı kerimi yorumladığı, hadislerin delil olmadığı bir kargaşa ortamında “Holistik Din” anlayışının kendine yer aradığı İslam âlemini oluşturan Müslüman toplumlar hangi ortak değerlerle bu küresel kuşatmaya karşı koyacak?
ABD’nin Irak eski büyükelçisi Zalmay Khalilzad’ın Yahudi asıllı eşi Cheryl Barnard, başında bulunduğu Rand Corporation, 2003’te de Ilımlı İslam” (Civil Democratic Islam) adlı bir rapor yayınlamıştı. Bu raporda; Kur’ân-ı kerim ayetleri ve Hadisler üzerinde şüpheler ve oynamalar meydana getirerek İslam’ı yozlaştırmak için yeni yöntemler tavsiye edilmekte ve uygulamanın İslam ülkelerindeki hâlihazır bazı “Müslüman liderleri” yukarıda tavsiye edilen yöntemlere uygun şekilde kullanmayı tavsiye etmekteydi.
“Kudüs” operasyonunda bazı İslam ülkelerinin takındığı tavır bu projenin tahribatını ortaya koymaktadır. Herhâlde Müslümanların önceliği önce Müslümanların zihinlerini bu işgal saldırılarından kurtarmak olmalıdır. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.