Batı’nın gözetleme kuleleri

A -
A +
Afrin küçük bir coğrafya ama büyük değişimin giriş kapısı olacak. Tarihin en büyük değişikliğine doğru hızla ilerliyoruz. Bu değişiklik sadece bizimle sınırlı kalmayacak, sadece coğrafya üzerinden olmayacak. Kendimizden başlayarak dost ve düşman tanımlaması da değişecek. Sadece bugün yaşayanlar değil dünkü tarihi yazanlarda, o tarihe konu olanlarda bu süzgeçten geçecek ve muhtemeldir ki çoğunun yeri değişecek. Emperyalist Batı’nın işgallerini gerçekleştirirken en etkili silahları dışarıdaki çemberler değil içerideki bu sahte kahramanlar olmuştur. Batının küresel iflası önce gözetleme kulelerinin, sahte kahramanların yıkılması ile içerideki bu kuşatmanın kırılması ile başlayacak. Türkiye-AB ve Amerika ilişkileri yeniden tanımlanıyor. Burada belirleyici taraf belki ilk defa Türkiye’nin tavrı ve tarzıdır. Batı ile uyumlu olmak, onlar tarafından kabul ve makbul olmak onların standartlarına değil Türkiye’nin doğrularına bağlanıyor. Türkiye’nin ilk hamlesi ABD’nin içerideki gözetleme kulesi FETÖ’nün oyun dışına atılması ile oldu. İkinci adım ise binlerce tır dolusu silahla güney sınırımızda cephe oluşturmaya soyunan terör ordusunun Afrin’den başlayan imha operasyonudur. Bunun bir test operasyonu olmadığı ABD tarafından fark edildi. Türkiye’nin hedefi net ve açık; Önce Afrin, sonra Menbiç’e ve devamında da Irak sınırına kadar uzanan güvenlik koridoru inşası var... Bundan sonraki büyük adım Menbiç’ten sonra gelecek. Bunu yapabilecek imkânı bize sağlayan ekonomik güçlenme ve millî birliktir.“Vekâlet örgütler” üzerinden savaş yürüten emperyalist güçler planlarının bozulmasından rahatsız ama “Bizi vurursanız, karşılık veririz” diyen ABD’li General Funk’ın, ‘Hareket Ordusu’na benzeyen devşirme güçlerle iş tutmanın mümkün olmayacağını bilmesi gerekir. Bunun işe yaramadığını sahada öğreniyorlar. Öte yandan bu iş deniz piyadeleriyle de olacak gibi değil, çünkü Kesnizani Tarikatı gibi kapıları içeriden açacak ihanet şebekesini 15 Temmuz’da kaybettiler.   İki arada bir derede sıkışan ABD’nin bu saldırganlığından vazgeçmesi, bölgedeki enerji yatakları üzerindeki hesaplarının tutmaması ve Büyük İsrail Projesinden vazgeçmesi anlamı taşır. Ne olacak şimdi?   ABD’nin bölgedeki varlığı onun bölgedeki enerji yatakları, kaynakları ve nakliye koridorları ile Türkiye’nin zenginlikleri olan geleceğin enerji ve endüstrisinde temel taşlar olacak; bor, uranyum, toryum ve neptünyumu kontrol altına alma iştahı ile izah ediliyor. Oysa arkadaki büyük plan bölgede küçük şehir devleti çapında bölünmelerle Nil’den Fırat’a kadar olan alanı İsrail’e altın tabakta sunmaktır. Sonuçta “ABD Menbiç’te, PKK/YPG’yi alan dışına atarak yerli halkla birlikte güvenliğin tesisi için Türkiye ile iş birliği yaparsa bu projelerini bir süreliğine de olsa askıya aldılar demektir.  Ama aksi duruşla teröristleri himayeye devam ederek kendince Türkiye’nin müdahalesini zorunlu kılarak içeri çekmek isterlerse” yüzyılın en büyük değişikliğini doğru gidiyoruz demektir.   Türkiye yüzlerce kilometre boyunca sınırında bir cephe açılmasına asla müsaade etmeyecektir. Bu kararlı duruşun getirisi, 15 Temmuz’daki ilk raunt, Afrin operasyonu ile tamamlanacak ikinci raundun ardından “böyle gelecekseniz gelmeyin” ile dünyaya ilan edilen üçüncü raunt ile tamamlanacak... Kanaatimce işgalcilerin bütün dayanakları, sığınakları, barınakları, dağılıp toz olan taşeron savaşçıları ile içerideki “gözetleme kuleleri” idi, onları da kaybettiler. Ne demişler, “el atına binen, çabuk iner…” zaman haktan yana…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.