Batı hayranı muhafazakârlık

A -
A +
18. asırdan bu yana, kiliseye kafa tutan herkes modern, ilerici ve inkılapçı olarak tanınmış ve itibar görmüştür. Yıkılan, itibarsızlaşan “Kilise”sini kaybedince boşlukta kalan ve yeni bir din ihtiyacı içinde kıvranan Avrupalı entelektüel “Peygamberlerin/Vahyin” yerine laboratuvardan veya filozoflardan yardım umdu ama laboratuvar ve felsefi ideolojiler “din ihtiyacını” karşılamadı. Neticede, ortada kalan Avrupalı kendini “dinsiz bir medeniyet” ve “mabetsiz şehirler” ve “felsefi ideolojilerin” ortasında bulmuştur. Sahte mabutları yıkılırken, “Eyvah! Tanrısız kaldık!” diye bu defa kendi eliyle yonttuğu sekülarizme, materyalizme teslim oldu.  “Köhne kilisenin baskısından” kurtuldular ama içine düştükleri bu buhranı istismar ederek maddeye-paraya tahvil etmek isteyen azgın ve yıkıcı ideolojilerin boyunduruğuna mahkûm oldular. Modernizme, pozitivizme, materyalizme, Marksizm’e, sosyalizme, komünizme, rasizme, faşizme ve benzeri akımlara sanki bir din imişcesine sarıldılar.  Teslim oldukları “dinsiz medeniyet”in onlara verdiği hayat; silah kaçakçıları, uyuşturucu çeteleri, asi nesiller, uyuşturucu düşkünü ve alkolik gençler ve ihtiyarlar, fahişeler, homoseksüeller, teröristler, müntehirler, akıl hastalarıdır. Bugünün Batı profili budur... Yıkılan kiliselerinden geri kalan ise şuur altına yerleşmiş “İslam düşmanlığı” fikridir. Kin ve intikam duyguları üzerine oturtulan bu karmaşık kafanın İslam dünyasına saldırarak açtığı cephe; işgaller, isyanlar, terör, anarşi, kin, kan, öfke ve cinnettir. İslam dünyasında döktükleri kan ve gözyaşına asrına  “Aydınlanma çağı” diyorlar. İslam dünyası işgallere rağmen sömürgecilere teslim olmadı ve direnç gösterdi. 25 yıl Mısır’da sömürge valiliği yapan Lord Cromer “Modern mısır” başlığı ile yayınladığı kitabında sömürgeciliği meşrulaştırmak için kullandıkları en tesirli silahın “İslamiyet’i asra uydurmak, modernleştirmek, Batı medeniyeti ile uyum içinde, bununla çelişmeyen bir İslam anlayışı geliştirmek ve yeni bir yoruma tabi tutmak” olduğunu yazıyor. Materyalist Batı, İslam Dünyası’nda da esersiz, tefekkürsüz ve çilesiz, İslamiyet’i, “kilise babalarının istibdadı” altında bulunan Hıristiyanlık ile bir tutan yerli “materyalist mukallitler” buldu. Öyle adamlar türedi ki, Müslümanların Nass’sa (Âyet-i kerime ve hadisi şeriflere) sadakatini, “boyunduruğa bağlı öküz”e benzetme habasetini/sapkınlığını gösterenler bile çıktı. Daniel Benjamin “Kutsal Terör Çağı-The Age Of Sacred Terror” kitabında (2002-172-173).  “Müslüman din adamı kılığına girmiş İngiliz ajanları 19. yüzyılın sonunda Osmanlı bünyesindeki Müslümanları ayaklandırmak ve İslamcı yapıları örgütlemek için İngilizler tarafından gönderilen ve Hindistan’da yetiştirilen pek çok İslamcı isimler vardı”  diyor. Halen, 20. asrın ikinci yarısından beri süregelen ceditçi/reformist akınlar yeniden köpürtülmek isteniyor. Millî ve mukaddes değerleri zamanın gerçeklerine toslayan hurda yığını olarak etiketleyen, ama kendilerini “Reaksiyoner” zanneden, dini Modernizme yamama kompleksine düşmüş bir entelektüel saldırıya şahidiz. Ne kadar acı, Peygamberin mucizesini bile akla tasdik ettirmeye kalkan bu anlayış kendi düştüğü eblehlik çukuruna Müslümanları da çekmeye çalışıyor. Reformculuk ve moderncilik adı altında İslam’ı kurtarmaya kalkışan, İslam’ı sil baştan yenileme sloganı ile ortaya çıkan içeride ve dışarıda iş birliği içindeki bu entelektüel çevreler, hayattaki değişimi, İslam’ın ışığında incelemelidirler.          Seyyid Ahmet Arvasi’nin ifadesiyle “20. asrın (modernizmin) ışığında İslamiyet” değil, “İslam’ın ışığında 20. asır” diyebilmelidirler. Bu iki hüküm arasındaki zihniyet farkı idrak edilebilmelidir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.