Kesik patiler ve “Hayvan insan”

A -
A +
“Sekülerleştirilme/Dünyevileşme” ne anlam ifade ediyor? “Cehil ve hayvaniyetin artması” anlamına gelen bu kibar kelimenin ifade ettiği toplumsal tahribat en yıkıcı silahtan daha güçlü bir tahrip silahıdır.   Sekülerizm “Zorbalık Düzenidir” Yol açtığı hasarı sabahlara kadar anlatsak patileri, adı ve şeklinden başka bütün insanlık vasıflarını yitirmiş bir mahlûk tarafından biçilmiş bir köpek yavrusunun medyaya düşmüş resmi kadar tesirli olmayacak. Önceki gün Sapanca ilçesindeki ormanlık alanda can çekişirken bulunan dört bacağı ve kuyruğu kesik bir aylık yavru köpek dengemizi bozdu. Veteriner hekim, yavrudaki kesiklere bakıldığında bunun bir insan tarafından baltayla yapılmış olabileceğini söyledi. Sekülerleşme insanı ve toplumu yok etti, şiddet üretti, merhamet damarlarını kuruttu, hayatı anlamsızlaştırdı, gücü ellerinde bulunduran bazıları, merhamet ve insaf sermayesini kaybetti, vicdansızlaştı, vahşetin boyu insanları aştı, yavru köpekler ve kedilere kadar hedefine koydu. Yaktığı her can için kuru vicdanında bir çentik açtı. Sekülerizmin Materyalist müteahhitleri “Yüksek bir izzete ve şerefe sahip olarak en güzel biçimde yaratılmış insana” düşman kesilmiş bulunmakta, “insan efsanesini yıkacağız” naraları ile “hayvan insana” doğru, gerisin geriye koşmaktadırlar. İnsan tabiat ve fıtratı ile çatışır duruma gelmiş, “kültür ve medeniyet kurucusu” olan ve bu gücünü maddeden manaya, üstün ruhi ve zihni güçlerine borçlu bulunan insan; kendini inkâra yönelmiştir. Evet, çağımızın hastalığı budur. Büyük tehlike; vicdanı ve merhametini kaybetmiş insan yığınları. “Hepimiz, bütün insanlık buz çölünde yol alıyoruz!” diyen Necip Fazıl yarım asır öncesinden tehlikeyi haber vermişti. “Aldığımız nefesler bile, sipsivri kayalar şeklinde donuyor. Bakarken gözle bıçaklıyor, dinlerken kulakla zehirliyoruz! Damak kirletiyor, el donduruyor! Bütün bunların kanunlarını bilmiyoruz da, kanun çıkarmaya kalkıyoruz! Olur, mu hiç? Sen kaplanı yetiştir, besle, sonra pençe atıyor diye kement at, ipe çek!” Teselli bulmak için içkiye, keyif almak için uyuşturucuya, sağlık için tıka basa yemeye, kendini ispat için zavallı güçsüzün tepesine binmeye sığınan insanlığını, adamlığını, rehin vermiş insanı, yine insandan başka kurtaracak yoktur. Eskiden suçla suçlu arasında bir ilişki bir sebep vardı şimdi oda yok. Kimin yavru bir köpekle ne kavgası olur? Köpek patilerini keserek kendi insanlığını budayan ahmak nereye sığınacak? Üstat Necip Fazıl “Merhamet... Âlem bu temel üzerinde, toprağa, tohuma hatta kire, lekeye merhamet... Merhamet olmasaydı su olur muydu? Rengi merhamet, merhamet, pırıltılı, şırıltılı su. Ne duruyorsunuz sökün sahte su borularını. Ev ev merhamet şebekesi kurun. Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa geçin!” dediği merhamet şebekesini nasıl kuracağız? Acaba Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın son günlerde tartışılan, “Millet Kıraathaneleri” projesi sivil “sosyalleşme” mekânları olarak böyle bir merhamet şebekesi fonksiyonu icra edebilir mi? Sokaktaki “öfkeyi” merhamete çevirebilir miyiz? Geçmişte azledilmiş kadılar ve müderrislerle günümüzde emekliler ve açıkta kalmış mezunların çok rağbet ettikleri kahvehaneleri “kitap” ve “akil insan” sohbetleriyle zenginleştirerek birikmiş öfkeleri toprağa gömebilir miyiz? Her hâlükârda bu gidişi terse çevirmek zorundayız. Yoksa göklerle temasa geçeceğiz derken tepemize inen çatıların altında kalacağız…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.