Papalık misyonunun hamalları

A -
A +
Bir asırdan fazla zamandır, İslamiyet’i ters yüz etmek, her şeyi tersine çevirmek, dönüştürmek için yapılan saldırılar çok farklı bir boyut kazandı. Çok sinsi ve organize bir şekilde her çeşit yol ile doğrular yanlış, yanlışlar doğru olarak dayatılıyor. İslamiyet’in on dört asırdır Müslümanlarca tatbik edilen hükümleri, Peygamberimizin "sallallahü aleyhi vesellem” nübüvveti, İslam âlimleri, İslâm kitapları tartışılmaya üzerinde şüpheler uyandırılmaya çalışılıyor. Dünyayı ahtapotun kolları gibi sarmalamış “Papalık misyonunun hamalları” bir yandan dinin temellerine saldırırken bir yandan da devletlerde iktidarları ele geçirme operasyonlarına girdi. Yabancı istihbaratların emrinde yapılan 15 Temmuz darbe girişimi bu misyonun son hamlesi değildir. Yeni ve farklı cephelerden saldırılar devam edecektir ve ediyor. Son günlerde sapkın örgütler üzerinden yapılan operasyonları tarikat ve cemaatler üzerine yıkarak İslam’a saldırı için malzeme yapan bu yıkıcı misyonu ve reformist saldırıların içerideki “hamallarını” tanımanın en kestirme yolu kurucularından misyoner Papaz Samuel Zwemer’i yakından tanımaktır. Amerikalı misyoner Samuel Marinus Zwemer (1867-1952) 1890’da Reform Kilisesi adına Basra, Bahreyn ve Arabistan’da 1905’e kadar misyoner olarak görev yaptı. Bu maksatla bölgedeki “Arap Bürosu’nun” kurucuları arasında yer aldı. Zwemer 1913'ten 1929'a kadar Mısır’da din tarihi profesörü olarak görev yaptı. Birçok Hristiyan’ın İslam ülkelerinde misyonerlik çalışmalarına girmeleri için etkili oldu, onları teşvik etti ve rehberlik yaptı. 1906 Kahire Kongresi'nde, Kongre Başkanı olarak şöyle diyor: “Bir Müslüman’a dinini bırak dersen, onun İslam’ı bırakması asla mümkün değildir. Nitekim 25 yılda ancak 25 Müslüman’ı Hıristiyan yapabildik. Onlar buna karşılık her gün en az 25 Hıristiyan’ı Müslüman yapıyorlar.” Biz Müslümanlara, “Sizin dininiz olan İslamiyet; mücevher yüklü çok kıymetli bir gemiye benziyor. Ama bu geminin yükü çok ağır, karşıya batmadan geçebilmesi için, bu yüklerin bir bölümünü denize atmamız gerekir” demeliyiz. Böylece "Mübahlardan, müstehaplardan, sünnetlerden başlayarak, vaciplere, farzlara gelinceye kadar onlara geminin bütün yüklerini boşalttırmalıyız. Böylece gemi karşıya geçse de boş geçmeli!..” Zwemer, 1930’ların başında Kudüs’te Zeytin Dağı’nda toplanan misyonerler kongresinde yaptığı konuşmada da şöyle diyor: “Sizin göreviniz, Müslümanların Hıristiyan yapılması değildir. Asıl göreviniz onları dinlerini sorgular, tartışılır hâle getirmektir. Bu sağlanırsa gerisi kendiliğinden gelir. Bizim yapmak istediğimizi kendi kendilerine yaparlar.” Ne acı ki İslam gemisinin içini boşaltmak için içeriden hamal bulmakta zorlanmadılar. İttihatçılar zamanında Ayasofya müderrisi olduğu söylenen İbadullah Afgani adlı bir “hamala” önce içinde “Dinin yeniden yorumlanmasına, önce imandan başlamalıyız, amentünün altı şartı İslamiyet olamaz.  Din iyiyi kötüyü, güzeli çirkini ayırıyor. İyilik imanın şartı, kötülük imansızlığın sebebi olmalıdır” diyen ve daha nice hezeyanlarla İslam’a temelden saldıran “Kavm-i Cedid” diye bir kitap yazdırdılar. Sonra bu kitabı bütün Osmanlı coğrafyasında ücretsiz dağıttılar. Sonra “Arap Bürosu” Mekke’de “El Kıble” diye bir gazete çıkarıp “Kavm-i Cedid” kitabını kaynak gösteren yazılar ile “payitaht dinden çıktı” iftirasını yaydılar. Orta Doğu’da bugün hâlâ devam eden yangın böyle tutuşturuldu. O günden zamanımıza “Papalık misyonunun hamalları” değişti ama misyonları değişmedi. Millet 15 Temmuz’da CIA ajanı, Vatikan casusu bir örgüt liderinin saldırısı ile yüzleşti, korkunç bir travma yaşandı. FETÖ denilen örgüt kırk yıl boyunca “sinsi ve muğlak ifadelerle kendisini -haşa- Allah katında göstermek; Peygamber yerine koymak; meleklerle görüşmek; levh-i mahfuzda olanları görmek, gayb âlemini sınırsız bilme hakkına sahip bulunmak; Peygamber Efendimizin dublesinin bulunduğunu savunmak. Peygamberlerin dışındaki insanlara da masumiyet addetmek...” gibi fikirlerle nesillerimizin beyinleri ile oynadı, büyük hasar bıraktı. Mademki Papalık misyonunun hamalları saldırı aracı olarak en çok dini kullanıyor, öyleyse İslamiyet millete tam ve doğru bir biçimde anlatılmalıdır. Onlara bu fırsatı veren “cehalettir”, Ehl-i sünnet âlimlerini itibarsızlaştırarak, devre dışı bırakarak “cehaleti” besleyenler de yine bunlardır. Dinî bilginin kaynağı önemli, kaynağın sahihliğini, güvenirliliğini anlamak da zor değil. Kimin nerede durduğuna bakın!.. Yaptıkları mücadele bunlarla mı? Yoksa bunlarla mücadele edenlere karşı mı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.