Her şehrin bir “Sur İçi” var

A -
A +
“Şehirler, bitmek bilmeyen bir açgözlülükle her şeyi yutan ihtiraslı kapitalistlerin yönetiminde âdeta yağmalanmaktadır...” Her şehrin merkezini değil kalbini, karakterini ruhunu oluşturan bir “Sur İçi” var, zaman içinde etrafını sarmalayan kontrolsüz azmanlaşmış, kaşıdıkça büyüyen ruhsuz beton yığınları tarafından çembere alınmış. Nefes almasına bile fırsat vermeyen çarpık yapılaşma merkezi sıkıştırdıkça insanı bunaltan bu yapıyı beslemektedir. “Sur İçi” ise zaten içi boşaltılmış, kendini kapıp koyuvermiş, yolunu kaybetmiş üç beş turistin uğrak yeri olarak küçültülmüş ve günlük hayatımızdan yabancılaşıp çıkarılmış. Merkezini (Sur İçi) kaybetmiş insanın biyolojisi bozulmakta, ruhu kirlenmekte,  geçmişte olmasını hayal dahi etmediğimiz olaylar günümüzde sıradan hayatın parçası hâline gelirken, dengesi bozulan şehirlerde kirli ve oynak zeminde dengesini sağlamak için tutunacak bir dal aramaktadır. Herkes, toplumsal hayatımızı pejmürde eden bu kadar mikrobun (uyuşturucu, şiddet, dolandırıcılık vs.) bünyemize nasıl girdiğini, dahası nereden ve nasıl beslenerek varlığını ve tehdit olmayı sürdürebildiğini merak ediyor. Cevap/çare kendi ürettiğimiz beton kulelerin eline rehin düşmüş “Sur İçi”nde. Toplumunun sürüklendiği yapısal bozukluk, Modernizm denilen yabancı ideolojisinin hayatımızı tarumar etmesi kültür ve medeniyet merkezlerinin imhası ile başlamıştır. Sürdükleri “Babil saltanatı”nı “sur içi”nin enkazı üzerine inşa ettiler. Paul Virilio’nun “ölü mezarlıkları andırdığını” söylediği modern seküler şehirler insanların ruhunu öldürdü. Modern şehir, kalabalık yığınlardan oluşan insanların sürgün yeri, toplama/çalışma kampı gibi. Medeniyetler, şehirlerde yeşerir, şehirler de “sur içi”nden. “Şehir ve Medeniyet” kitabında insanın inşası ile şehrin inşası arasında, birbirinden ayrılmaz güçlü bir bağ olduğunu vurgulayan ve “Şehirlerin de bir dili var” diyen Recep Garip “Kimi şehirler insanı sıkar, kimi şehirler insana huzur verir. Bazıları maddenin hükümranlığıyla sizi karşılarken, kimileri de geçmişin izleriyle, ayak sesleriyle, tarihî yapılarıyla, metafizik boyutuyla sarıverir insan ruhunu” diyor. Bütün lügatler, Medeniyeti “İnsanca iyi ve ferah yaşayış, adaletseverlik, şehirlilik, yaşayış ve sosyal ilişkilerde, ilim, fen ve sanatta tekâmül etme” olarak tarif eder. Hiçbir lügatte binaların yüksekliği medeniyet tarifine girmez. Kat yüksekliği ile övündüğümüz şehirler tarihî tecrübemizin ürünü değil, medeniyetimizi saran kuşatma kuleleri gibidir. Kuşattıkları, ahlak, iman, inanç, edebiyat, sanat, hoşgörü ve tüm medeniyettir. Medeniyet bilincine ve medeniyet iddialarından uzaklaşan şehirleri bu kuşatmadan kurtarmanın yolu her şehrin kendi “Sur İçi”ni ihya etmekten geçer.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.