Cinnet Mustatili!..

A -
A +
Üzerimizden bir çığ gibi geçen modernizmin “Yalnızca aileyi değil, elimizin dokunduğu her şeyi bölüp parçalayıp ötekileştiren dayatmaları" altında hayat kimsenin kendini güvende hissetmediği büyük, devasa açık bir “Cinnet Mustatili”ne evrildi. Evdekilerle, dostlarla, komşularla olan ilişkimiz sadece bir araya geldiğimizde “Ben buradayım” imzasından ibaret.
Evet, “Bu gönül coğrafyasının diriltici adalarını, limanlarını, sığınaklarını oluşturan aile çatırdıyor, toplum çözülüyor hızla... adım adım ölüyoruz aileler ve toplum olarak; çürüyoruz...” Modernliğin medeniyet birikimine karşı giriştiği saldırıya, sabitelerimizi  “reddimiras" yapan aydınlardan önce o değerlerin vârisleri olan halkın karşı durması lazım.
Kavgamız reddimirasçılardan önce kendimizle… Üstad Necip Fazıl’ın “Yılanlı Kuyu” olarak tanımladığı 1950’lerin başında girdiği hapishanede, dört duvar arasında yaşadığı çile dolu günlerini anlattığı zindan hâtıraları 1955 yılında “Yılanlı Kuyudan” ismiyle neşredilmiş, daha sonra bu kitabın ismi alt başlığa alınarak, “Cinnet Mustatili” (dikdörtgen) olmuştu.
Merhum, günümüz çakma aydınının vazifesini "Varlık ve ruh hisarımızı baştan başa; taş taş yokladıktan sonra, bizi en zayıf bulduğu noktadan vurmak istiyor. O da kendisini Müslüman sanan ve şuursuz bir Şehadet kelimesi ve kalbin refakat etmediği beş vakit namazın sesi altında uyuyan insanları uyandırmak kabiliyetinde bir adam çıkınca, onu lekelemek, bu oyuna kolayca inandırmak ve asırlar boyunca aldatılmış ve apıştırılmış olan bu kitleyi yine aldatıldığı vehmiyle dağıtmak, teker teker nefis deliğine kaçırmak, başsız ve rehbersiz bırakmak...” olarak tarif ediyor.
Yarım asırdan fazla zaman geçmesine rağmen aynı travma devam ediyor ve Üstad'ın çığlığının muhatabı değişmedi... “Zindanın anahtarı bizde; içinde de biz varız!”
Burada mesele, elitlerin (aydın, sanatçı akademisyen gibi sıfatlara sahip olan belli bir zümrenin) kendi halklarına uzaklığıyla beraber, o halkın kendi değerlerine uzaklığıdır. Modernizmin kurbanı, düşünce biçimleri felç olan halkın çözümü dışarıda aramasıdır. Sorumluluk; onları büyütüp besleyip semirtip semirdikçe azmanlaşan, onlar azmanlaşıp kendi değerlerini törpüledikçe savunmada kalıp onların merhametine sığınan kompleksli ve ezik sözde muhafazakârlarındır. 
Muhafazakâr siyasal iktidarların şemsiyesi altındaki marka muhafazakârları, meşruiyetlerini çakma aydınlara tasdik ettirmek için yüksek bedeller ödeyerek onları halkın önüne sürenler sahnede, sinemada ve ekranda kendi cellatlarını alkışlayarak ne kadar demokrat olduklarını ispata çalıştılar.
Önceki gün Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kültür sanat meselesini; en az terörle mücadele, dış politika ve temel hizmet alanları kadar önemli bir beka meselesi olarak gördüğünü vurgularken
Hükûmetlerimiz döneminde de kültür sanat alanına hep özel önem verdik. Bu yöndeki projeleri özellikle himaye ettik. Kültür ve sanat insanlarımızla sürekli istişare hâlinde olmaya, onların birikimlerinden istifade etmeye ihtimam gösterdik. AK Partili belediyeleri de bu doğrultuda teşvik ederek medeniyet değerlerimize sahip çıkılmasını sağlamaya çalıştık. Buna rağmen hep söylediğim gibi geçtiğimiz 16 yıla baktığımda kültür sanat alanında yeteri kadar mesafe katedememiş olmamızdan dolayı hep hayıflanırım, iç geçiririm” dedi.
Sayın Cumhurbaşkanı “İnşallah yeni dönemde bu eksiğimizi giderecek, ülkemizde kültürü, sanatı, mimariyi, şehirciliği hak ettiği seviyeye getireceğiz" derken meselenin püf noktası bu hayati meseleleri ihtiyaç ve dert edinen toplumsal talebin yerel yönetimler/aktörler tarafından seslendirilmesidir.
Umudumuzu diri tutacak, “kültürümüzü” canlandıracak projeleri hayata geçirmek hükûmetin boynunun borcu ama bu hamleyi yapacak kadroları sahiplenmek ve ortada bırakmamak gerekir. Etrafı boşaltılan, sahiplenilmeyen fikir ve fikir adamlarının üstü küllenir, hayatın dışında kalır.  Kendine ait fikri sahiplenmeyenler/olmayanlar başkalarına ait olanları kullanır. Sonuçta “Buyur, 'cinnet mustatili' içinde tepe tepe kullan…” derler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.