Marmara depreminden sonra ne değişti?..

A -
A +
 
 
Bu sorunun cevabını ancak çoğumuzun yaşadığı deprem tecrübelerini mukayese ederek verebiliriz. Değişmeyen şey coğrafyamızın gerçeği olan deprem. Dün vardı yarın da olacak. Değiştirmeye çalıştığımız şey ise kusurlu binaların zemini, yapımı ve afet sonrası ilk yardım ve kurtarma kapasitemiz.
Hayatı tanımadan 1939 depremi sonrası yapılan adı muvakkat ahşap Kızılay binalarında deprem hikâyeleri dinleyerek büyüdük. Mevsimin sert kışı, ulaşım imkânlarının zorluğu, yıkımın bütün bir Kelkit vadisini kuşatması, ölü ve yaralı sayısının çok yüksek olması felaketi bir yıkımdan çok daha yukarılara taşıdı.  Eskiler buna “Şehir Göçtü” derdi. Artık şehir yerinde değil başka bir yere konuşlanacak demektir.
Sonra 1992 depremi derken 1999 Marmara geçtiğimiz yıl Elâzığ ve Malatya depremlerini yaşayarak ne olduğunu öğrendik. Enkazdan çıktık, enkazdan insanları çıkardık. Çadırlarda çamur içinde enine boyuna depremi ve sonrasını sahada yaşatarak öğrendik.
Deprem bu defa İzmir’i vurdu. Merkez üssü Seferihisar ilçesi açıkları olan 6,6 büyüklüğünde Seferihisar'ın yanı sıra kent merkezi ve çevre ilçelerde yoğun olarak hissedildi. İzmir'de bazı binalar yıkıldı, çok sayıda binada da hasar oluştu. Bu satırları yazarken ölü sayımız 51 yaralı sayımız ise 896 idi...  
İzmirlilerin deprem sahasında kalan bölgelerde hayatı bundan sonra uzunca bir süre farklı olacak. Deprem uzmanları depremin ne olduğu hakkında geçmişte olduğu gibi ekranlarda hararetli tartışmalar yapacaklar birkaç gün sonra hava yumuşayacak ve İzmir depremi de daha öncekilerin arkasında, arşivlerdeki yerini alacak.
“Depremle yaşamayı öğrenmek” demek yapıların uygun zeminde, projelerine uygun ve projede belirlenen malzemelerle inşa edilmesidir. Rahmetli Mete Işıkara hep “deprem öldürmez bina öldürür” derdi.
Ancak bizim “depremden sonra neyi değiştirdiğimiz” hep deprem sonrası yaralı kurtarma ve ortaya çıkan enkazı kaldırma kabiliyetimiz ile ölçüldü. İzmir depremi sonrası ilk yardım, enkaz kaldırma, yaralıların tedavisi, barınma gibi konularda müdahale yeteneğimizin aldığı mesafe Marmara depreminden sonra  açıkça ortaya konmaktadır.
Geçmişe baktığımızda ise konuşulan, Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu’nun  “Afet yönetiminde beceriksizliğimizden değil bu mübarek çadır yetersizliğinden sınıfta kaldık…” diyerek hayıflanmasıydı. Artık kimse çadır bulamadığı, ambulans gelmediği, enkaz kaldırılmadığı, için valiyi istifaya davet etmiyor. Depremle mücadele farklı bir boyutta.
İşin asıl ve önemli yarısı depremden önce alınması gereken tedbirlerle alakalı. İddialı bir söz ama derler ki: “Bir afetle savaş, afet öncesinde kazanılır veya kaybedilir...”
Dün gece enkaz başında bir baba enkazda kalan kızının çıkarılması umudu ile beklerken kendisine uzatılan mikrofona “Kızım hep söylerdi, bu bina çok sakat deprem olsa başımıza yıkılır...” diyerek dertleniyordu.
Yapıların deprem mukavemeti güncellenen yöntemlerle ölçülebiliyor. Hayli mesafe alınan bu ölçüm ne kadar tamamlanırsa ve gereği yapılıp sicili bozuk olanlar yıkılırsa gelecekteki kayıplarımız o ölçüde azalacaktır.
Bence deprem öncesi tedbirlerin merkezî ayağı mevcut yapıların eğer hâlâ ölçümü yapılmayan varsa incelemeye alınması ve zayıf olanların güçlendirilmesi ıslahı mümkün görülmeyenlerin ise hemen yıkımının yapılmasıdır.
Bu yapılmadığı takdirde diğer tedbirler felaketin boyutunu küçültmez. Afetle mücadelede aldığımız mesafeyi görmek için depremi beklemeye gerek yok...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.