Çok geç olmadan!..

A -
A +
Kamu Denetçiliği Kurumu Baş Denetçisi Şeref Malkoç önceki gün “TBMM kadına yönelik şiddetin sebeplerinin belirlenmesi komisyonu”nda konuşmuş.
Her ne kadar Kamu Denetçiliği, diğer adıyla ombudsmanlık görevi “Kişi ile kurum arasında uzlaştırma” yapmak olsa da üzerinde ısrarla dikkat çekmeye çalıştığımız derdimiz, aile yapımızı kemiren virüs "Kişi ile kurum” arasında değil, doğrudan evlerimizde, aile içinde ve “insan-İnsana” merkezli...
Ailenin durumundan bahsediyoruz ya!.. Buyurun ailenin bugün geldiği durum… Boşanma oranları korkutucu seviyede. 2020 yılında evlenen çiftlerin sayısı 487 bin 270, boşanan çiftlerin sayısı ise 135 bin 22 oldu. Ve TÜİK istatistiklerine göre boşanmaların %35,3'ü evliliğin ilk beş yılı içinde gerçekleşti.
Prof. Nevzat Tarhan: “Modernizm, evliliği ve aile hayatını bozdu, durum böyle giderse 50 yıl sonra dünya yaşanılır bir hâlde olmayacak." 
Dünyada ailenin en güçlü olduğu bir toplumda böyle bir yıkım yaşanıyor. Ailenin olmadığı, yok olduğu bir toplumun yaşanabilir olacağını kim söyleyebilir.
KDK Baş Denetçisi Şeref Malkoç, aile içi şiddet ve boşanmalara yol açan sebepler arasında iletişim yokluğuna vurgu yapmış. Bunun sonucu olarak ailedeki bireyler “aidiyet merkezleri”ni kaybediyor...
İletişim güçlendiğinde aile içindeki sorunların çözülebileceğini ancak bunun aile içinde sağlamanın mahkemelerin görevi olmadığını belirten Malkoç “Yapıcı bir dili inşa etmek zorundayız. Bu sebeple, aile içi ilişkileri olumlu yöne çevirecek anlaşmazlık merkezleri kurulması gerekiyor" diyor.
Davranış ve eylemlerimizde bize yön veren, rehberlik eden toplumun vicdanı olarak tanımlayabileceğimiz kanaat önderleri ve büyüklerimiz her zaman olmuştur. Aile içinde karakolluk olmayı hak etmeyen anlaşmazlıklarda “Akil İnsanları” yok sayarak mahkeme koridorlarına taşınması aile için bir yıkım olmuş ve hasarı artırmıştır.
Dolayısıyla mahkemeye intikal etmeden anlaşma zemini aramak aile kurumuna en az zararla sorunu çözme imkânı verebilmekteydi. Ne var ki, dinimize, örfümüze ve aile yapımıza tamamıyla ters olan İstanbul Sözleşmesi “Dini temelinden sarsmakta ve nasihati öldürmekteydi…”
Hayat tecrübeniz özellikle aile içinde yaşanan çatışmaların çözümünde yetersiz kaldığında ne yaparsınız? "Ara buluculuk müessesesi” aileler tarafından her zaman kabul görüp ihtiyaç duyulsa da, toplumda “uyuşmazlıklardan” beslenen bir kesimde sırtını İstanbul Sözleşmesi'ne verip “ara buluculuk müessesesi”ne gerek olmadığını söyleyebilmektedir. 
Sevgi, saygı, güven, sosyalleşme, aile ve millete ait olma duygusu gibi ihtiyaçlar sadece kendi kendimize karşılayabileceğimiz ihtiyaçlar değil. Bu ihtiyaçlarımızı karşılayacak nitelikte bir toplum yapısına, hayat biçimine ve aileye ihtiyacımız var. Bunlardan mahrum kalan insan savrulur gider.
Aile içi çatışmalarda kendi çözümünü üretemeyen bireyler, çözüm için bir aile büyüğüne veya dostuna müracaat edememekteydi. Bu durum, çatışmaları körüklemekte, sosyal ve psikolojik kökenli aile sorunlarını adli sorun hâline dönüştürerek bugünkü tehdit boyutuna getirdi.
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Kararı ile 20 Mart'ta çekildiği İstanbul Sözleşmesi’nin 1 Temmuz 2021'de sona ereceğine ilişkin karar Resmî Gazete'de yayımlandı. Bundan sonraki süreç hasar tamiratıdır.
Ve bir an önce “Geleneksel aile ara buluculuğu kurumları” hayattaki yerini almalıdır. Çok geç olmadan...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.