Seküler zihniyetin salyası!..

A -
A +
Marmara Denizi’nin, hayatın durmasına sebep olan müsilajın (Deniz salyası) kuşatması altına girmesi kendiliğinden olmadı. Dağlardan tertemiz doğan dereleri şehir merkezlerinden geçerken su değil kimyevi atık hâline getirdiler. Atıklarını Marmara’ya veren fabrikalardan bazıları maliyetler artmasın diye geceleri arıtma yapmadan derelerle denize kirli atık gönderdi. Devlet arıtma tesisi bulunan fabrikaların elektrik faturalarına destek yardımı yapmasına rağmen...
Müsilaj denilen fesat, denizleri ve karaları böyle sardı, kirlenmeden dolayı besin zinciri koptu ve deniz zehirlendi. Şimdi hep beraber insanların denize girmesine, balıkçılık yapmasına, canlıların üremesine mâni olan bu kuşatmadan “nasıl kurtuluruz”un hesabını yapıyoruz.
Müsilaj kuşatması kısa bir süre içinde  olmadı. Denizin dibinde uzun süre önce başlayan bir kuluçka dönemi geçirdi. İnsanlar onu ancak kendi hayatlarına dokunmaya başladığında fark ettiler. Çoğu uzmana göre ise onu geldiği yere göndermek ve yok etmek âdeta ölüyü diriltmek gibiydi!..
“Bu beladan kurtulmak için ne yapılması gerekiyor?..” sorusuna bilim insanlarının cevabı basit:  “Marmara'ya arıtılmamış atık boşaltılmasını engelleyin!..”
Gelelim; karada insanları zehirleyen “Kültür Kuşatması”na. Seküler zihniyetin salyasının da yol açtığı hasar çok daha büyük ve ciddi sonuçları var. Karadaki “Kültürel yıkımlarda” dünden bugüne olmadı. Milletlerin bünyesine sızan kültür kirliliği ve “Kültürel salya” kuşatması da toplumda hayatı yaşanamaz hâle getirmektedir. 
Sosyolog ve fikir adamı Seyyid Ahmet Arvasi, yıllar önce “Bizim derdimiz başka” derken kültürümüzü hedef alan dipten gelen salya kuşatmasına işaret ediyordu.
Bize göre milletlerin günümüzdeki “var olma savaşının” karakter değiştirerek daha çok bir kültür emperyalizmi hâline geldiğini belirten Seyyid Ahmet Arvasi’nin ikaz ettiği tehlike müsilajdan çok daha büyük tehdittir.
Bugüne geldiğimizde ikazları çok daha önemli kılan olaylara şahit olmaktayız.
Toplumdaki zehirlenmeye bakın!.. gelecek için çok endişe verici. Ceza İnfaz Kurumu İstatistiklerine göre, 31 Aralık 2019 tarihinde Ceza İnfaz Kurumundaki hükümlü kişi sayısı, 2018 yılının aynı tarihine göre %10,1 artarak 291 bin 546 oldu. Türkiye'de yüz bin kişi başına düşen ceza infaz kurumundaki kişi sayısı 2010 yılında 163 iken, bu sayı yıllar itibarıyla artarak 2018 yılında 323'e ve 2019 yılında 351'e ulaştı.
“Ne yapılması gerekiyor?..” sorusuna  bilim insanlarının cevabı aynı: “Kültür hayatımıza arıtılmamış atık boşaltılmasını engelleyin!..”
Seyyid Ahmet Arvasi diyor ki: “… Bir cemiyet ‘dinini ve dilini’ unutursa ve yaşayamazsa kısa sürede yok olur gider.”
Rekor seviyede antidepresan kullanıyoruz, evde ve sokakta şiddet her geçen gün artıyor, uyuşturucu kullanımı, intihar ve alkolizm yayılıyor. Bunun cevabını burada aramak gerek.
Seküler zihniyetin salyası “dip dalga” gibi yukarı doğru tırmanırken bütün toplumu içine alacak ve yutacak kadar genişliyor. İçimize kapanarak yapayalnız yaşayacağımız bir dünya kuramayacağımıza göre ne yapmalıyız?
Seyyid Ahmet Arvasi’nin ifadesiyle  ne yapacağımız belli: “Bütün bu kültürel saldırılar karşısında çok şuurlu ve akıllı bir programla dinimize-dilimize- tarihimize ve değerlerimize sahip çıkmalı. Sahip çıkmak demek yaşamak ve genç nesillere aktarmaktır…”
Kültürel değişime yön vermeyenler bütün istikametlerini kaybeder, nereye gideceğini bilmeyen gemilere bütün rüzgârlar tersten eser…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.