Konuya 17 Aralık operasyonu öncesinden başlayalım.
Kimsenin bir şeyden haberi yoktu ama fısıltı gazetesi çalışıyordu: "Bir kriz çıkartılacak, dolar yükselecek borsa ise düşecek."
Kriz çıkartılacak... Kilit soru bu. Yani kriz doğal olarak çıkmayacak, çıkartılacak.
Bu
söylenti fısıltının kalbi Kapalıçarşı'da da çıkmıştı. Bu fısıltı
hakkında Türkiye Gazetesi'nden Ahmet Sağırlı ve Yeni Şafak Gazetesi'nden
Salih Tuna yazılarında bahsettiler.
Bir ekonomik kriz çıkartılacak...
Aslında
bu fısıltı Emniyet içinde de çok yayılmıştı. Birbirlerine "borsada
hisseniz varsa satın; bu Hükûmet gidecek" diyorlarmış.
Ve 17 Aralık operasyonu geldi; ardından 25 Aralık operasyonu. Her iki operasyonun da hedefinde merkez ekonomiydi.
Özellikle
büyük çıkarlarımız olan İran ile ticaret hedefe alınmıştı. Ve çok daha
büyük öneme sahip olan Kuzey Irak Enerji iş birliği yok edilmek istendi.
Kuzey
Irak enerji iş birliği çok önemliydi. Çok ucuz doğalgaz anlaşması
yapmıştık. K. Irak petrolleri de Türkiye üzerinden dünya pazarına
akacak. Sadece Petrolden yılda 3 milyar dolar kazancımız olacaktı. Keza
İran ile ticareti sürdürmenin de Türkiye'ye yılda 3 milyar euro kazancı
oluyordu.
Ama K.Irak ile gaz iş birliği apayrı bir hikâye. Şu
anda doğalgazı İran'dan 500 dolara yakın bir fiyattan alıyoruz. Ve en
fazla gaz aldığımız Rusya'ya da metreküp başına 420 dolar civarı bir
fiyat ödüyoruz. Kuzey Irak gazı ise bize 180-200 dolar civarı bir
fiyattan gelecek. Tabii ki Irak gazı sonrası Rusya ve İran mecburen gaz
fiyatlarını aşağıya çekecekler.
Şimdi paralel örgütün neden
Enerji Bakanlığını Bakan'dan başlamak üzere, baştan aşağı dinlediğini
anlıyor musunuz? Ve paralel medyanın neden Türkiye'nin ucuz enerji
girişimlerinin hepsine saldırdığını da...
Ve 17 Aralıkta
operasyonlar başladı. Borsa tepetaklak giderken döviz ise fırladı. FED
etkisi ile operasyon etkisi Türkiye'yi ekonomide en kırılgan ülke
durumuna getirdi.
Ekonomi aynı zamanda beklenti ile yönetilir.
Bu nedenle paralel örgüt için beklentilerin sürekli gergin ve kötü
tutulması gerekiyordu.
Ve öyle oldu...
17-25 Aralık
operasyonundan sonra sürekli yeni operasyon söylentileri dolaştırıldı.
Örgüt, operasyon kabiliyetini kaybettiğinde ise devreye KASET
şantajcılığını aldı. Sürekli kaset yayınına geçildi ama istenen etki bir
türlü gerçekleşmiyordu.
Muhalefet ve bazı gazeteci
görünümlüler canlı yayın yapsa bile Türk Halkı KASETÇİLERE prim vermedi.
Meydanlar iktidarın mitingleri ile adete dolup taştı. Miting meydanları
bile millete dar gelmiş, gelenler yer bulamıyordu. Halk devlete ve
Hükumete sahip çıkmıştı.
Yayınlanan kasetler beklenen işlevi
görmeyince bu sefer sürekli daha büyük kasetlerden bahsederek gerilimi
artırıp piyasaları ve ekonomiyi bozmaya çalıştılar. Kadınlardan
bahsettiler hem de isim vererek; iğrenç ilişkiler ima ettiler. Sürekli
"büyük turp" ile Hükûmetin yıkılacağını ima ederek veya açık açık
yazarak tehdit ve şantajı sürdürdüler. Ve piyasalar sürekli gerildi,
bozuldu.
Bu kaset şantajcılığı sadece Hükûmeti değil ekonomiyi
de hedef alıyordu. Tarih vererek "görün bakın ne olacak" diye açık açık
yazabiliyorlardı. Her şantaj piyasalarda bir satış ve ekonomide bir
bozulma demekti.
Ve "büyük turp oyunu" sürdü gitti. İki aylık
şantaj sürecinde araba satışları yüzde 19,25 ve kredili konut satışları
yüzde 23,9 düştü. Finansal piyasalar ise daha sert tepki verdi. Borsa
düştü, döviz çıktı, faiz ise yükseldi.
Ve "büyük turp şantajı"
ile Türkiye ekonomisine milyarlarca dolarlık vurgun yapıldı. Ve son
tarih 25 Mart demişlerdi. "Büyük turp" çıkmadıkça piyasalar harekete
başladı.
İyi de kaybedenlerin parasını kim ödeyecek? Açık açık "büyük turp şantajı" ile ortaya çıkan kayıpları kim ödeyecek?
Hesap zamanı ne zaman gelecek!
Veya;
Hesabı kim ödeyecek?