Küresel
ekonomik düzen, iki dünya savaşı öncesi kadar bozuk duruma geldi. 30
yıllık 'arz iktisadı modeli' iflas etmek üzere. Bu model 'zengini daha
zengin et ki, fakire iş versin' mantığına dayanıyor. Ve kucağımızda bir
şımarık zenginler zümresi buluverdik.
Artık tüm dünyada;
Gelir dağılımındaki bozukluk en büyük sorun.
Artık yönetimleri bile halk değil sermaye belirliyor.
Kanunlar sermayenin istediği şekilde çıkıyor.
Parayla kanunlar bile satın alınabiliyor.
Özellikle
finansallaşan yeni ekonomik modelle borsaların, faizin ve dövizin
fiyatına göre iktidarlar belirleniyor. Halk ve fakirler kimsenin
umurunda olamıyor.
Gelişmekte olan ülkeler ise sadece yeni
pazar olarak görülüyor. Büyük sermaye hakimiyetine başkaldıran
yönetimler derhal istenmeyen liderler oluyor. "Milli ekonomi" en
korkulan senaryo haline geldi.
Sömürü düzeninin en büyük
hareketi de maalesef sokaklarda şekillendiriliyor. Renkli devrimler ile
görüntüde demokrasi isteniyor ama aslında kapıları açılan yeni pazarlar
oluyor. Gürcistan'da 'gül devrimi' ve Ukrayna'daki 'turuncu devrim'
bunların başında geliyor. Aslında ne Gürcistan ne de Ukrayna'da 'sol'
anlamında bir devrim olmamıştır. Olan kapitalizmin yeni pazar açma
darbeleridir.
'Arap Baharı' da aslında bir yeni tüketim
toplumları oluşturma hareketidir. Karşı çıkan zaten hemen yine sokaklar
vasıtası ile devrilmiştir. Mısır'da M. Mursi 'milli ekonomi' dediği için
devrilmiştir; Ukrayna'da Yanukoviç AB'ye hayır dediği için
gönderilmiştir.
Vatanı olmayan küresel sermaye sadece
sömürecek yeni topluluklar arıyor. Düşük işçilik ile çağdaş kölelik
düzeni ile besleniyor. Ve şımardıkça şımarıyor.
Küresel kriz
bahanesi ve rekabet şartları gerekçesi ile ucuz işçilik modeli ekonomi
politikalarının en temel dayanağı hâline geldi. Siyasetçiler ise
finansal dengeler için sosyal politikaları terk etmek zorunda kalıyor.
En önemli gösterge, kemer sıkma politikaları oldu. Kemeri ne kadar
sıkarsan o kadar sermaye alırsın noktasına gelindi.
IMF ve
Dünya Bankası finansal bağımlılığın yönetim merkezi halindedir.
Kemerlerin sıkılma oranına göre para veriyorlar. Parklarda yatan
insanları değil, bankalarda yatan parayı değerlendiriyorlar. Ekonomi
dendiğinde artık insan değil, para ölçülüyor.
Ve bütün bu küresel sermaye düzeninin kullandığı argümanlar da maalesef 'sol' oluyor.
Sokaklarda
sosyal adalet ve özgürlük söylemi ile 'sol' argümanlar kullanılıyor.
Özgürlüğün sembolü olarak küresel sermayenin şirketleri gösteriliyor.
Sol adına Twetter, YouTube, Facebook en önemli gösterge görülüyor.
Sermayeye
hizmet eden, sermayenin çıkarlarını savunan devrimler aslında bir
küresel dilenci haline getiriyor. IMF kapısında para dilenmek için 'sol'
söylemle sermayenin devrimleri yaşanıyor.
Karşımızda duran
gerçek şu ki artık halkın 'sol'u veya fakirliğin 'sol'u kalmadı.
Rahmetli Bülent Ecevit'in deyimi ile 'ortanın solu' da çoktan silindi
gitti.
Geriye bir tek sol kaldı: Sermayenin 'sol'u.
Veya Twetter 'sol'u...