Edebiyat varsa… Hâlâ umut var demektir!

A -
A +
Herkesin dillendirdiği şeyleri dillendirsem diyorum. Ama neden sonra vazgeçiyorum bütün bunları dillendirmekten. Zira dilimizde tüy bitti. Papağan misali denilenleri tekrarlayıp durduktan sonra ne anlamı var ki bütün bunları dillendirmenin?!. Terör sarmalından mı bahsedeyim sizlere, vatan hainlerinin halkına ve devletine isyan edip önüne geleni tarayıp başkaldırmasını mı, yoksa uzmanların uzmanı gibi cahilce analizler mi yapayım kozmosumuza ve geleceğimize dair? Belki de hiçbir zaman çözemeyeceğimiz, çözsek de bize pek bir şey katmayacak şeylerin peşinde niye koşarız ki? Size pembe gözlüklerinizle bakabileceğiniz bir tablo mu çizeyim yoksa?
Sorular, sorular… Hep sorular. Umudumuz var ki hep sorular soruyoruz. Düşünüyoruz…
“Umut nedir?” diye soracak olursanız bana, “umut umulmayanlara açılan bir yelkendir” derim.
Umudunuz varsa, fikriniz vardır. Düşünüyorsunuz demektir. Yani hayati bütün fonksiyonlarınız yerinde ve işleyiştedir. Düşünmüyorsanız -kitap okumuyor, araştırmıyor, eleştiremiyor, deruni fikir mücadelelerine giremiyorsanız- yaşamıyorsunuz demektir.
Bedenen hayatta ama fikren bitkisel yaşama mahkûm olup olmadığınızı kontrol etmek istiyorsanız, söyleyecek bir şeyleriniz olmalı. İlla siyaset, illa ekonomi, ille de dünya konjonktürüne dair değil bu dediklerim... Bizi okyanusun ortasında umut tacirlerinin eline bırakmayacak “kitaplara” sarılmalıyız. Kitaplar batmaz. Kitaplar yüzer… Dünyayı güzellik kurtaracak diyorlar ya… “Hadi oradan efendim” diyesim geliyor. Benim sloganım şu: “Dünyayı okumak kurtaracak…”
Mesela, bir kimse; Fizik, Kimya, Biyoloji ve Mühendislik ilimlerini öğrendiğinde şahsiyet kazanmaz. Öğrenmediğinde de bir şahsiyet eksikliği hissetmez. Fakat bir kimse Edebiyat, Tarih ve Din bilgilerinden mahrum ise, işte o zaman şahsiyet eksikliği var demektir. Ve bu bilgileri öğrendiğinde de artı bir değer, şahsiyet kazanır.
 
Okumak… Edebiyat… Umut…
 
Edebiyat varsa, hâlâ umut var demektir değerli dostlar…
Bakınız, Albert Camus ne diyor bir yazısında: “Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umut kesmek gerektiği düşüncesiyle nasıl kalır insan?.. Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluyoruz. Dünyanın hiçbir anlamı yoktur demek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak olur. Ama yaşamak ve örneğin, yiyip içmek kendiliğinden bir değer yargısıdır. Ölmeye yanaşmadığı sürece, insan yaşamayı seçiyor demektir. O zaman da, görece de olsa, yaşamaya bir değer veriyoruz demektir.
Umutsuz bir edebiyat ne demek olabilir? Umutsuzluk susar. Kaldı ki susmak bile, eğer gözler konuşuyorsa, bir anlam taşır. Gerçek umutsuzluk can çekişme, mezar ya da uçurumdur. Umutsuzluk konuştu mu, hele yazdı mı, hemen bir kardeş el uzanır sana, ağaç anlam kazanır, sevgi doğar. Umutsuz edebiyat sözü birbirini tutmayan iki sözdür Çünkü edebiyat olan her yerde umut vardır…”
Eğer bir savaş açmak istiyorsanız, siz de Camus gibi umutsuzluğa karşı savaş açınız. En koyu umutsuzluğunuz içinde, bu umutsuzluğu -bu inkârcılığı- aşmanın yollarını arayınız. O eşiği aştığınız an barış gelecektir.
Savaş mı?..
Evet, varım…
Ama fikrî bir savaş. Okuyarak, araştırarak, konuşarak, hak ve hukuk çerçevesinde, kayırmadan etmeden, eleştirel düşünce ile fikirlerin sentezinde buluşarak bir mücadele…
Ne zaman okumaya başlarsak işte o zaman asıl konuşmaya başlayacağız. Umudumu kaybetmedim değerli dostlar. Ensemi karartmaya da hiç mi hiç niyetim yok. Zira, benim umudum var…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.