ÂŞİKÂR SIR…

A -
A +
Belki de yıllardır hep bize gösterdikleri şeyleri görmeye alıştırıldığımız için ‘öte’yi göremedik. Yani ‘görüneni’ değil de ‘gösterileni’ görme yetimiz hiç mi hiç gelişmedi. Ya da bile bile köreltildi. Bu bir melekedir. İlhamdır. Ancak gayretle de kazanılabilir. Velhâsıl, eğitim sistemimiz ise her alanda bize bu yetiyi geliştirebileceğimiz doneleri sunamadı maalesef; elde bir şey olmadığı için… Gösterilene dair yetisi olanlar ise olayları analiz etmede, kâinatımızda teşekkül eden hâdiselere bakmada, yaşanan vak’aları birleştirip sonuç çıkartmada ve netice olarak metnin asıl niyetini okuma konusunda mâhirdirler.
Beynimizde oluşan imgeleri her daim ölçer tartarız. Büyüklük küçüklük gibi mesela... Hacimsel noktada bir yerlere oturtmaya çalışırız. Ama ille de gördüğümüz aslında görünen değildir. (!) Misal: “Güneş gözümüze küçük göründüğü hâlde, akıl sayesinde onun dünyamızdan bile daha büyük olduğunu biliriz” der; İmam-ı Gazali hazretleri…
Asıl meselemize, ‘âşikar sır’ konusuna gelelim… Alman yazar Goethe’ye sormuşlar: "Hangisi büyük sır? En büyük sır nedir?" diye… Goethe de şöyle cevap vermiş: "Âşikâr Sır (Open Secret), bilinen sır" demiş. Yani ‘herkese açık ve zâhir olduğu hâlde, neredeyse hiç kimsenin görmediği…’
İşte, girizgâhta bahsettiğim noktaya ulaşıyoruz burada. Görünen ve gösterilen… Bizim gördüğümüz şey orada ama onda neyin tezâhür ettiğini idrak edemiyoruz. Ya da kolayına kaçıyoruz işin… Kafa yormuyoruz kısaca. Düşünmüyoruz… Dert etmiyoruz… Konuyu daha fazla dağıtmak istemiyorum ama cismânî noktada daha anlaşılır kılacağı için Yûnus Emre hazretlerinin “Ete kemiğe büründüm, Yûnus diye göründüm” sözünü de buraya not etmek istiyorum.
 
Sır sır olalı böylesine âşikâr olmadı…
 
Open Secret (Âşikâr Sır) konusuna dönecek olursak şöyle de bakabiliriz meseleye; ters bir açı yaparak. Metinlerde (yazınsal, görsel ve işitsel) asıl niyet, yazarın (ürün sahibinin) söyleyemediklerindedir... Sır görünen değil, görünmeyen, yazılıp söylenemeyenlerdedir. İşte asıl metin de budur. Metin kelimesini burada ‘şey’ manasında kullanıyorum. Yani baktığımız-gördüğümüz “her Şey…”
Dolayısıyla “görünen” gerçeğin arkasındaki “gizli anlam”, herkesin göremediği bir “âşikâr sır”dır. Daha açıklayıcı bir misal: “Her göz görür, ama bildiğini görür” der Goethe bu konuda... Âşikâr Sır kavramına ilâhi noktada nazar edemeyeceğimizi varsayarak verdiğim örnekleri daha çok yazınsal, görsel ve işitsel manada ele almaya çalıştım. İlâhi noktada meseleye vâkıf olanlar varsa ya da olursa ‘nimete kavuşanlara afiyet olsun’ demek kalır bize de…
Netice olarak, bir kitap okuduğunuzda, gazetelere baktığınızda, kişilerin hitâbetinde, işittiğiniz bir seste ve dahi bu yazıda mutlak olarak gösterilen noktaya, âşikâr sırra odaklanmaya, görüneni değil de gösterilen noktayı -yazarın asıl niyetini- görmeye çalışın. İşte o zaman hakîki bir şekilde görebilme yetisine sahip olmaya başlayacaksınız…
                 ***
Kelâm-ı kibar: “Benim bir karıncaya dahi ulu nazarım -bakışım- vardır…” (Yûnus Emre)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.