İfşaatlar, istihbaratlar ve ihtimali muhtemel havadisler… (*)

A -
A +
Deveye sormuşlar: “Neden boynun eğri?” diye. Deve de: “Medulla spinalisin merkezi ilk omurun miyelin sinirlere yaptığı lokal baskıdan ötürü dorsal ve ventral motorik sinirler sıkıştığı için” demiş. Mesele bu kadar basit aslında… Nereden ne şekilde müdahale edileceğini bilmek ve teşhisi doğru koymak gerekiyor. Yoksa devenin “nerem doğru” cevabıyla hikâye biter. Şu ana kadar yaşadığımız sistematik problemler, hep ezberlerle ve cümle tamamlamalarla oldu. Oysa “problem” varsa, “çözüm” de olmalıydı. Biz -tabiri caizse- konunun felsefesini yapmayı sürdürdük. Topluma hâkim olmak, diline hâkim olmaktan geçiyor. Bu mesele hepimizin dil üzerinde ne kadar da yanlışlarla dolu olduğunuzu koyuyor ortaya. Türkiye’nin mühim münevverlerinden olan rahmetli Ömer Öztürkmen abimizin bir köşe yazısında kaleme aldığı tespitler ile yazımızı zenginleştirerek devam edelim… Osmanlıca; 700 yıldan beri kullandığımız, geliştirdiğimiz bir lisandır ve bugünkü güzel Türkçemizin gelişmesini de ona borçluyuz. Zira bugünkü Türkçemiz gökten inmedi. İki bin yıllık Türkçemizin son bin yılı Osmanlı kültürüyle beslenip, Osmanlı tarihiyle gelişmiştir.   Bugün Osmanlıca konuşulmasını kimse kimseden beklemiyor ve konuşmamız elbette mümkün değil. Ama Osmanlıcayı bilmeden bugünkü Türkçemizi doğru dürüst konuşmamız da pek mümkün değil… Neden mi? Bir gazete çıkıp da "İfşaatlar" diye bir manşet atarsa, Osmanlıca bilmeniz gerekir. Evet, haber içeriği önemli fakat manşet felaket! İfşaat kelimesi zaten çoğul bir kelime. Ona bir de "lar" ekleyince çoğulun çoğulu bir tuhaflık, bir yanlışlık çıkıyor ortaya. Yine haber başlığında "İstihbaratlar" diye bir kelimeye rastlarsanız, yine Osmanlıca bilmeniz gereklidir. İstihbarat kelimesi de zaten çoğuldur. Ona bir çoğul eki daha eklenince çoğulun çoğulu bir ucube çıkıyor ki ortaya, katmerli istihbarat gibi bir şeyler gelebilir Osmanlıca bilmeyen bir insanın aklına. Ömer Öztürkmen’in verdiği şu örnek ise çok hoşuma gider: “Yıllar önce bir muhabir arkadaşımız verdiği haberin son cümlesini ‘İhtimali muhtemeldir’ diye noktalamıştı. Bunu duyan rahmetli Peyâmi Safâ'nın kızgınlığından hop kalkıp hop oturduğunu anlatmışlardı. İkide bir 'Allahım bu Türkçemizi sen koru!' diyormuş. Aradan 50-60 yıl geçti, rahmetli yaşayıp ifşaatları, istihabaratları duysaydı herhâlde hafakanlar geçirirdi. Allah'tan Yahya Kemal hayatta değil. Bugünkü Türkçemizi görseydi, ‘Meçhul'e giden gemisiyle bir daha başını alıp terk ederdi bizi…" Velhâsıl; yine, rahmetli Ömer Öztürkmen’in sözü ile noktalayalım yazımızı. “Büyüklerimizin dediği gibi cehâletin bu derecesi ancak tahsil ile mümkün. Yoksa 'mümkünat' mı (!) deseydim?..” .....  (*) Bu yazıda Ömer Öztürkmen’in 14.12.2007 tarihinde Türkiye gazetesinde kaleme aldığı aynı başlıklı yazısındaki görüşler harmanlanarak aktarılmıştır. Allahü teâlâ Ömer abimize gani gani rahmet eylesin, mekânı cennet olsun…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.