Ey Oblomov! Bir gün özgür kalacağım…

A -
A +

Hayatın bazı durakları vardır. Bunları siz belirlersiniz. Zamanı gelince ya yıkar, ya tamir eder ya da o durakların daimi bekçileri olursunuz. Kalıcıysanız bu durakta, gelen geçen yolcuları sayar, atıp tutmaya başlarsınız; ‘mecbûrî’ can sıkıntısından 'yataktan bir türlü çıkmak bilmeyen Oblomov gibi...'

Bi’ gün özgür kalacağım dedim ya…

Eskisi gibi…

“Alışkanlarımın esiri olmayı ne kadar da özlemişim!” diyeceğim. Ne bir sevda peşinde koşacağım, ne sevdalar benim ardımca gelecek. Pürneşe sevdam ve meyvesi yeter diyeceğim. Yosun kokulu sahillerin yoldaşı olmaya devam edeceğim bir süre sonra. Atlayıp arabaya boydan boya ölçüsünü alacağım geçtiğim yolların. Sınırları çizilmiş özgürlüğümün etrafında kaldırım taşlarını söküp söküp denize atacağım. Artan petrol fiyatlarına rağmen benzin istasyonuna uğrayıp yarım depo ziyafet çektireceğim arabaya. Euro/Dolar paritesine aldırmadan ekmek arası köfte, bir kutu ayranla karnımı doyuracağım. Enflasyon rakamlarına bakmadan alışveriş yapacağım. İşsizlik çoğalmış/azalmış, ne gam! İhracat ve ithalat oranları belirlemeyecek sevgilerimi. Sanayinin çarkları dönmeye devam etsin diye, inadına dönüp duracağım tüm sanayi sitelerinde…

Sonra…

Sonra taş sektireceğim yine su üstünde; kaldırım taşlarından kalan artıklarla... Gece ay ışığı yansırken suya, benden akıllı zannettiğim telefonuma yazmaya bir türlü başlayamadığım kitabım için kıssadan hisse notlar alacağım.

Sahilden denize…

Bir kuru yük gemisi geçecek o sırada kalbimin ortasından. 'Ne kadar da kurusun be yük!' diye bayağı ve bayat espriler yapacağım. Ama anlayacak beni geçen gemi, ona niçin öyle dediğimi. Şimdi olmasa bile demirleyeceği limanda anlayacak tüm sözlerimi. Geminin içinde yaşayanların tüm yükü kalbimde, dönüşe geçeceğim.

Yine saat başı haberleri dinleyip bilgileneceğim yollarda; yollar birbirine eklemlenirken... Müzik kutusuna dönmüş radyoların aksine, inadına tüm konuşkan radyolara mesaj atacağım. İstek kitaplarda bulunacağım. Fikirler ısmarlayacağım mikrofonlarına…

Arabadan sıkılıp, toplumsal bilincimi artırmak için halkımın toplu ulaşım araçlarına bineceğim. Namazlarda sıklaştıramadığımız saflarımızı otobüslerde sıklaştıracağız! Ne şeytana fırsat vereceğiz, ne de vesveseye otobüslerde. Hiçbir şey giremeyecek aramıza… Elimde kitap, sırtımda kitap dolu çantamla toplu ulaşımın yoldaşı olacağım. Otobüste insanlar rahatsız olmasın diye çantamı sırtıma almayıp, ayaklarımın arasına sıkıştıracağım.

Alışkanlıklarıma döndüğümde hayat süregeldiği gibi devam edecek kaldığı yerden… 'Öyle özlemişim ki…' diye başlayan cümleler kuracağım. Sonra sil baştan; bütün bunları tekrar başa saracağım. Yine sağını solunu tamir ettiğim bir durakta soluklanıp sonrasında yoluma devam edeceğim. 

Şimdi yolculuk zamanı…

Ara sıra hayatın bazı duraklarında durup dinlenmek hiç de fena bir fikir değil. Tavsiye ediyorum. Bir minibüse benzetin hayatı. Minibüs boş iken ne kadar alelâde… Bir dolmuşa benzetin kendinizi. Yükleneceksiniz bazı şeyleri ve zamanı gelince bırakacaksınız.

Hayat bu…

Bu durakları da siz kurar ve siz yıkarsınız. Mutlu olmak için mutlu taklidi, güçlü görünmek için güç gösterisi yapmak ancak size zarar verir. Kendinizi yenilemek için mutlaka bir durakta dinlenin. Ama bu durak sizin inşâ ettiğiniz bir durak olsun. Ve yaşadığınız onca şeyin ardından ruh sağlığınızın aynen yerinde olmasını istiyorsanız; hayatınızda duracağınız, tamir edeceğiniz ve yıkacağınız durakları iyi belirleyin! Sonrasının bir pişmanlık ve yalnızlık buhranı olmasını istemiyorsanız... 

Kısaca…

İvan Gonçarov’un Oblomov'unu da yatağın içinde öylece sere serpe uzanmış halde bırakmayın dostlar. Tutup çıkarın onu. Zîrâ uzanmak için evin başka odalarının olduğunu da unutmayın... 

Siz!

Ey Oblomovgiller!

Problemlerin farkındasınız, çözümün ne olduğunu da biliyorsunuz. Hayatınızı değiştirmek için sürekli birbirinden güzel planlar yapıyorsunuz. Fakat o planları da bir türlü uygulayamıyorsunuz.

Sizin içinizde bir cevher yatıyor. Siz, akıllı ve kültürlü insanlarsınız ama sizin bütün derdiniz; birikiminizi ve potansiyelinizi boşa harcamakla geçiyor.

Oblomovgiller, Oblomovgilliği’nden kendilerini bir kurtulabilseler, harika işler yapmaları işten bile değil!

Uyanın!

Ve…

Harekete geçin!..

Uyandırın içinizdeki Oblomov’u…

 

         ***

 

Kelâm-ı kibar: Güzel söz de bir sadakadır... 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.