Kendi dilinden Ahmet Koç

A -
A +

"Surlara çıkarız, bin yıllık duvarın harcı erimiş, ayağınızın altından taşlar kayar. Sen kale kule çekmek için mevzi almışsındır, bir bakarsın aşağıda at eşek boğazlıyorlar."

andil günü defnettiğimiz Ahmet Koç dağıtımdan habere, inşaattan, finansa müessesemizin her noktasında bulunmuş bir arkadaştı. Ama o daha ziyade ansiklopedilerimize verdiği hizmetlerle tanınırdı. Dilerseniz sözü ona bırakalım bize kendini anlatsın: 

Ahmet Arvasi Hoca (Rahmetullahi aleyh) "ansiklopedin yoksa sen de yoksun" derdi, "bitersin. Eğer çocuğunu Darvinciler eğitiyorsa boşa kürek çekersin."

Rehber Ansiklopedisi büyük bir ihtiyaçtı o yıllarda. Rahmetli Enver ağabey işi İlhan Abiye emanet etti. İlhan Abi yükü asker disipliniyle üstlendi. Yazıları mümkün mertebe ehline yazdırıyordu, mevzunun mütehassıslarına. Bana da işin resimleme tarafı kaldı. Her maddeye uygun fotoğraflar bulacağım ya da gidip fotoğraflayacağım.

"Hadi hadi bekleme çık yola!"

İyi de abi bu işler parayla oluyor. En azından bir makine lazım di mi ama?  

Biri İlhan Abiye fi zamanından kalma bir Pentax vermiş. Sadece 50 mm vidalı objektifi var, bırakın Sultanahmed camiini, şadırvanı bile kadraja alamıyor. Neyse aradım sordum müstamel bir 28 mm Vivitar buldum, Polonya pazarından da Rus malı bir makro aldım. Adaptörle oturttum yuvasına. Flaş mlaş arama, yamalı bohça.

Neyse çalışmaya başladık. O yıllarda (seksenler) İstanbul dökülüyor, tarihî eserler işgal altında. Memleketinde barınamayan bıçkınlar bir medreseye çörekleniyor, kendi mülkü gibi yayılıyorlar. Misal Murad-ı Münzevi dergâhında meyve kasaları atlar, arabalar. Girmek ne mümkün üstüne köpek salıyorlar. Tarihî duvarlara sıva atıyor, mezar taşlarını kırıyor, canım mihraplarda ateş yakıyorlar. O nadide kalem işleri eriyip gidiyor.

Sen bir fotoğraf çekeyim desen Vakıflar, Anıtlar Derneği, yok emniyet, vilayet, diyanet karşına dikiliyor ama eserlere hiçbiri sahip çıkmıyor. Mezarlıklar ona keza kabir taşları sökülüyor menemen destisi gibi yanaşık düzen sıralanıyor. Gerçek kabrin yüzü kıbleye bakar, bunların ne yana baktığı belli değil, zevahiri kurtarıyorlar akılları sıra.

İşgalciler tabii ki tarihî mekânların fotoğraflanmasını istemiyor, yerine göre saldırıyor, tehdit ediyorlar.

VAH?İSTANBUL'UMA

Eyyubsultan'da metruk bir konağın çatısına çıkmıştım. Yazılı medreseyi çekeceğim güya... Baktım tavan arasında Osmanlıca kitaplar, yazmalar. Ehli görse servet verir, burada çürüyorlar. Meğer alt kattaki selamlığa evsizler yurtsuzlar postu sermiş. Beni çatıda görünce hep birlikte saldırdılar, polis de tırsıyor, eli belinde seyrediyor.  

İstanbul sur içinde ne kadar Sünni tekke ve zaviye varsa ya yıkık, ya da işgal altındaydı o yıllarda. Ben bilhassa benzin istasyonu, oto park ve mahrukatçıları izledim % 90'ı cami ya da medrese çıktı, kim bilir neler var altında.

Anlaşılan o ki devlet bile bile Fatih, Üsküdar ve Eyyubsultanı yağmalatmış. Hem Osmanlının izini sildirtmiş, hem bal tutturup parmak yalatmış.

Vakıf arsaları apartman olmuş, ulema kabirleri ezilmiş, kırılmış dağılmış.

Fatih Çarşamba'da İstanbul'un ilk Mevlevi dergâhını bulduk. Caminin iki duvarı yakınlara kadar duruyordu, adam içine ev yaptı ufak ufak eritti camiye benzer yanı kalmadı bir süre sonra. (Baha Tanman doçentlik tezinde hazireden de bahseder ayrıca.)

Feyzullah Efendi Mevlana Halidi Bağdadi Hazretlerinin Anadolu'ya yolladığı üç halifesinden biri. Millet kütüphanesini millete bağışlayan bu büyük alimin, Akdeniz Cd. Vatan kavşağında tekkesi varmış, bir ara yanmış, arsası apartman olmuş, kabri bahçede kalmış... Halifelerinden birinin üzerine kömürlük yapılmış hatta.

İdris-i Bitlisi Hazretleri hakkında "Zeynep Hatun camisinin bahçesindedir" diye bir ibareye rastladık. Ama ortada bahçe filan kalmamış, cami sokağa açılıyor. Üç sokak ötede dolaşırken bir baktık ulema sarığı... Kabir taşını okuduk. Aaa o! Artık nasıl talan edildiyse, sıra evler yapılmış araya.

GÖRSENİZ?AĞLARDINIZ

Hatuniye Tekkesi hepten yıkık, minaresi kırıktı. Avluda Hüsameddin Efendi adlı büyük bir velinin kabri. Halbuki o dergâh kurtuluş savaşında Anadolu'ya silah ve mücahid yollayan merkezlerden biriydi. (Geçtiğimiz yıl tamir edildi.)

Beşir Efendi medresesi perişandı sonra, sahipsizdi işgale açıktı âdeta.

İstanbul'da aynı ismi taşıyan sayısız kabir var, bazıları makam olabilir ama biz aslını bulmak için çalışıyorduk sabırla. Mesela Ahmet Buhari dediğiniz zaman üç ayrı yer çıkar karşınıza. Yaşadığı devri, hocasını, talebelerini, vefat tarihini bilmezseniz bulamazsınız asla.

AT?KASAPLARIYLA...

Surlara çıkarız, bin yıllık duvarın harcı erimiş, ayağınızın altından taşlar kayar. Sen kale kule çekmek için mevzi almışsındır, bir bakarsın aşağıda at eşek boğazlıyorlar. Elinde fotoğraf makinesi ile görünce saldırırlar. Tekme, tokat, taş, sopa. Kıtır kıtır kesseler kimse duymaz.

Dia çok pahalıydı. Bir kullanımlık 100 dolar, iade edemezsen 250 dolar daha. Kapakta kullanırsan çarpar katlarlar. Yani üç beş dia fotoğraf makinesi fiyatına. Dia bankaları banka gibi çalışırdı o yıllarda.

Şimdi internet var, rahatlıkla seçiyorsun, bedeli de makul, para tutmuyor.

Resmi çekilsin diye bir kitabı teknik servise yollarsın, yaprak yaprak kopartıp tarar eseri dağıtırlar. Baktım olmayacak, röprodiksiyon için eski bir agrandizörü bozdum, içine makineyi oturttum. Vidayla yukarı aşağı oynatabiliyoruz artık. İki yandan iki halojen yaktın mı tamam. Makroyu da taktım mı on numara. Ama ensemiz pişiyor bu arada. Nasıl terliyorum göz çukurum havuz oluyor. Kablolu deklanşörlerden almışım, enjektör gibi basıyorum titremiyor.   

Kağıtların üstüne cam koymasanız bir tarafı kabarıyor, cam koyarsanız parlıyor. Mecburen polorize filtre taktık. Diyaframı kısıp enstanteneyi uzattın mı kağıdın hareleri çıkıyor. Derken camların yeşilimsi olduğunu fark ettik, maktasında bariz bir ton oluyor. Renksiz cam bulmak için nasıl uğraştım anlatamam. Bir tane ithal parça bulduk o da mavimsi çıktı bu defa.

Bütün bunlar deneye yanıla yapıyoruz tabii, eğitimini almış olsak başka.

Tek işimiz fotoğraf olsa öp koy başına.

Yazı da yazıyoruz ayrıca. Tashih, redakte ve resim altları da bize bakıyor.


Çilesine taliptik

İlhan Abi sekizde gelir, dakika sekmez, o yaşta. Aynı odada mesai yapıyorsun, hadi yüzün varsa geç kal. Sabah işe Kur'an-ı kerim ile başlarız. Sonra büyüklerin kitaplarından birkaç paragraf okunur. Fıkh, kelam menakıp artık ne olursa...  

Ve sıkı bir çalışmadır başlar. 

İlhan Abi insanların verimli vakitlerini bilir, akşam evinde iş üretecek adamı odada tutmaz. İkindiden sonra mayışana, "haydi git" der, "sabah dinç gel bana!"

Yorulduğumuzu gözümüzden anlar. Ortaya rastgele bir mevzu atar, münazara açar.  Hani milletin zihni dağılsın, o hesap.

Önce teksir kağıdına yazarız, onlar daktiloya çekilir. Karşılıklı okunur, düzeltilip dizgiye gider. Dizgiden (compeset makineler) çıkan film kağıdı önümüze (20 metre rulo) gelir.

Tekrar kontrol, sonra fotokopi çekilir. En son bir başkasına okutulur. O da tamam dedi mi baskıya...

O zaman iş çoktu, şimdi bahane çok.

HERKES Atom karınca

 Gazete dağıtımında da hoşça hatıralarım var. Gazeteyi akşamdan alır, koşarız vapura. Yükümüz az buz değildir çımacılar zorluk çıkarırlar. Yalvar yakar yükleriz, "bak bi daaa olmasın" diye azarlarlar. Tamam abi dersin, yarın aynen devam...

Beykozlular Üsküdar meydanda bekler gazetelerini alırlar. Yağmurlu havalarda kağıtlar ıslanır, akşamdan sobanın yanında kuruturum, lavaş gibi çıtır çıtır olurlar. 

Nasıl gayretliyiz nasıl heyecanlıyız anlatamam, adam kuyuda çalışıyor, yukarıdan bağırıyoruz "ağa bak böööle bir gazete çıktı, al çocuğun dinini imanını öğrensin" şaşarsınız belki ama yerin dibinden çıkar abone olur oracıkta.

Sabah gün doğmadan yola düşerim önce Ümraniye çarşıyı dağıtırım, oradan Dudullu'ya. Modoko'da tek abonem vardı onun için ne yürürdüm ama. Kayışdağı, Küçükbakkalköy, İçerenköy derken Bostancı sanayii. Bunlar bittikten sonra Ünalan, Gültepe, Çengelköy sırtlarında satış yaparım ayrıca.


Düşünebiliyor musunuz şu anda benim dolandığım yerde 5 büro var, belki de elli eleman...


UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.