Siyaset sevdasının ağır faturası!

A -
A +
Biliyorsunuz Yeniçerilerin siyasete soyunmaları Osmanlıya pahalıya patlar. Üç beş çorbacı, birkaç bölük ağası kazan kaldırır, kelle koparırlar. Nice değerli vezirler zayi olur gider, istemezükçüler dediklerini yaptırırlar.
Derken bir İttihatçı taifesi çıkar. Evet vatansever çocuklardır, fedakârdırlar, bir şeyler yapmak isteseler de kullanılırlar.
İttihat Terakki, devlet içinde devlet olunca, muarızları da başka adreste toplanırlar: "Halaskâr Zabitân!"
Neyse biz misallerimize dönelim, okuyucumuz hisse çıkarır nasıl olsa.
Yunan zırhlısı Averof Balkan Harbi'nde, Osmanlı Donanması'nı felaket zorlar. Türk gemilerinin en iyisi 16 mil sürat yapabilirken o 22 mile ulaşabilmektedir zira. Bizimkiler üç dakikada bir mermiyi zor atar, o dakikada üç mermi sallar.
Derken efendim İmroz Deniz Savaşı patlar. 16.12.1912 Sabahı  Barbaros zırhlısı, Averof'u vurur. Averof manevra kabiliyetini kaybeder, gövdesi yan yatar. Donanmadan bağımsız olarak hareket eden Hamidiye zırhlısına "Averof"u batır" emri verilir. Hamidiye'nin silah kullanmasına bile gerek yoktur, gidip şöyle mahmuzlasa tamam, Averof'u Ege'nin derinliklerine yollayacaktır kolayca. Ama yapmaz, döner gider yoluna. 
Averof tamir edilip tekrar denize çıkar, Türk sivil ve askeri gemilerine kâbus olur âdeta.
Hamidiye mürettebatının  işaret bayraklarını görmemiş olması da muhtemel ama İstanbul kahvelerinde Averof'un batırılması durumunda Kamil Paşa iktidarındaki Hürriyet ve İtilaf Fırkasının alkış alacağı konuşulmaktadır. İttihat Terakki'nin şansı azalacaktır bundan sonra. İttihatçı subaylar bu fırsatı bahşederler mi onlara? İnsan politize oldu mu icraatın lüzumundan ziyade "kime yaradığına" bakar. Nitekim İttihatçılar hadiseden kısa bir süre sonra (23 Ocak 1913) Bâbıâli Baskınını yapar, zikrolunan kabineyi kanla terörle dağıtırlar. Peki Türklerin "Şeytan" Rumların "Şanslı" dedikleri Averof? 
İstanbul işgalinde gelip Boğaz'a yatacaktır Deli Dumrul edasıyla...
 SİLAHLA SİYASET OLMAZ
Kışlaya politika sokarsan Resneli Niyaziler dağa çıkar, Yakup Cemiller Harbiye Nazırının (Nazım paşa) şakağına sıkar. Birileri Sadrazamı makamında sıkıştırır istifaya zorlar.
Siyaset ince bir sanattır oysa, kendi zemininde yapılır ve yeni yeni şeyler öğrenilir her adımda. Bu ateşten gömleği giyen kırk defa ölçmeli biçmeli aldığı kararın neye mal olacağını sormalıdır erbabına.  Aksakallar bu gün için lazımdır sana. Ama tehditle, tedhişle, nümayişle başa gelirsen 6 asırlık imparatorluğu dağıtıverirsin hoyratça. 
CHP hizipçidir, cumhuriyeti biz kurduk der köşe başlarına kurulurlar.
Düşünebiliyor musunuz CHP il başkanları, direkt validir, belediye başkanlığı da yaparlar ayrıca. Fahreddin Kerim Gökay İstanbul mitingi için hakikaten çalışır ve Taksim'de topladığı muazzam kalabalığı göstererek  "İşte paşam İstanbul" der büyük bir kıvançla!
Meydandakiler İnönü'ye gaz, Menderes'e rey verirler o başka...
 DARBELER ARASINDA
Yakın tarihimizde siyasete bulaşan askerlerin milletin reyi ile seçtiği hükümetleri devirdiğini görüyoruz. Hatta bakanları, başbakanları ipe yollarlar. Milli Birlik Komitesinde bulunan yüzbaşılar koca koca paşaları hazır ol da durdururlar.
Darbeciler, babaları yaşındaki Genelkurmay Başkanı Erdelhun Paşa'ya da olmadık hakaretler yapar. Zavallının rütbelerini söker, ellerini arkadan bağlar, ite kaka götürürler Yassıada'ya. Halbuki Orgeneral Erdelhun 1'inci Cihan Harbine ve Kurtuluş Savaşı'na katılmış tecrübeli bir askerdir. Eğer madalyalarını assa üniforması taşımaz. Kültürlüdür sonra, İngilizce, Fransızca ve Japonca konuşabilir konuklarıyla. 
Ama CHP'li değildir. Ne büyük hata!
12 Eylül generalleri  hem siyasileri aşağılar hem de gırtlaklarına kadar siyasete batarlar. İşin ehlini aramaz, bankalara, belediyelere, Kamu İktisadi Teşekküllerine tekaüd subayları oturturlar. Adalet umurlarında bile değildir, bir sağdan asarlar bir soldan.
Rahmetli Özal'a kadar bütün cumhurbaşkanları kışladan çıkar. Bir sivilin Çankaya'ya niyetlenmesi suçtur adeta.

Politika camiye girerse
Ehl-i Sünnetin reisi İmam-ı azam hazretleri siyasete alet olmamak için canını verir. Değnekle dövüle dövüle şehit edilir küflü zindanlarda. Osmanlı Şeyhülislamları padişahın her söylediğine "isabet buyurdunuz" demez. "Hayır sultanım böyle yaparsanız ruz-ı mahşerde hesaba çekilirsiniz" diye ikazda bulunurlar.
Ama son devirlerde işin çivisi çıkar Abdülhamid Han'dan kurtulmak isteyen İttihatçılar Elmalı Hamdi Yazır'a bir fetva hazırlatırlar.
Elmalılı Hamdi "Müslümanların imamı şeriat kitaplarını yasaklasa, yaksa, yırtsa devlet hazinesini israf edip harcasa, halkı hapsetse, sürse, zulmü adet edinse, doğru yola yemin etmişken sözünden dönse, Müslümanların yaşayışını tamamen bozacak şekilde fitne çıkarıp birbirine öldürtse..." gibi iftiralar sıralar.
Halbuki Abdülhamid han, dindarlığı ile tanınır, katır sırtlarında ilmihal kitapları yollar memleketin dört yanına. Eğer kan dökmekten kaçınmasa Hareket Ordusu asla giremez İstanbul'a. İmparatorluğun borçlarını ödeyip azalttığı da bilinmektedir ayrıca. Nitekim fetva emini Hacı Nuri Efendi saçmalığa alet olmaz, kesinlikle imzalamaz. 
Sonrasını biliyorsunuz Meclis-i Ayandan Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi, Draç Mebusu Esad Toptani ve Selanik Mebusu Yahudi Emanuel Karasu'dan müteşekkil heyet Sultan'a gider: "Millet seni azletti" derler utanmadan.
Abdülhamid Han yaka paça (elbiselerini  dahi almadan) Selanik'e sürülür, Alatini köşküne tıkılır, bahçeye bile çıkarılmaz.
İhtilalciler Sultan'ın otuz üç yıllık arşivini (Enver Paşa'nın emriyle Harbiye Nezareti bahçesinde) yakarlar. Acemi subaylar "sırf Almanların tatlı hatırı için" harbe girer ve koca imparatorluğu dağıtırlar. Ne ordu kalır ne silah, ne mektep, ne fabrika. Hans'ı korumak uğruna düşeriz Galiçya'da.
Cumhuriyetli yıllarda siyasetçiler ibadete de karışır, Türkçe ezan, Türkçe hutbe dayatırlar. Nihai hedefleri Türkçe namazdır, yapamazlar.
Ezan-ı Muhammedi aslına rücu etse de, Türkçe hutbe bid'ati sürüp gitmektedir hâlâ.

SİYASET OKULLARDA
CHP ne yazık ki mektepleri de kullanır. Kemalizm ve laiklik kisvesi altında parti propagandası yapar. CHP'nin umdeleri (altı ok) ders kitaplarına girer ve istisnasız her imtihanda çıkar. Önceleri dört umde vardır. Cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik ve laiklik. 1931 Üçüncü parti kurultayında devletçilik ve inkılapçılık da eklenir onlara.  
İnkılap tarihi kitapları yanlıdır, sultanlara, paşalara, ulemaya söven bir külhanilik sezilir üslubunda.
Köy Enstitüleri özünde mantıklıdır, şüphesiz bir öğretmenin fideden, tohumdan anlaması memlekete fayda sağlar. Ama maksat militan yetiştirmek olunca...
Halkevleri CHP gençlik kolu gibi çalışır. Türk ocaklarından istedikleri verimi alamayınca kapatır, mal varlığına el koyarlar.
CHP spora da el atar, parti kurmayları Mussolini'nin kara gömleklilerine özenir, aynı Faşist İtalya'daki gibi stad gösterileri yaptırırlar.
Takımlara yön vermek isteseler de kulüplerimiz bu oyuna alet olmaz.
Unutmayın Yugoslavya, Dinamo Zagrep- Kızılyıldız maçından sonra karışır. İspanya'da Kralcılar Atletico Madrid, Cumhuriyetçiler Barselona taraftarıdırlar. 
Peki siyaset adalete sızarsa ne olur?
Takrir-i sükun kılıç olur sallanır başınızda. Halkın cellat diye adlandırdığı Kel Ali, Kılıç Ali, Necip Ali ve Reşit Galip gibi ısmarlamalar, günahsızlara kıyar, hıyanet-i vataniyeden kulp takar ipe yollarlar.
İnfaz derhal yapılır, sonraya bırakılmaz.    
Menemen tertibiyle din alimlerini asar, Erzurum'da şapka giymediği için bohçacı kadını (Şalcı Bacı) sallandırırlar.
 ORTAYI SOLLAYINCA
Ecevitli yıllarda CHP sosyalist bir hüviyete bürünür. Altı ok umurlarında bile değildir, rejimi kuran parti "bozuk düzen" demeye başlar. Militanlar bilhassa Adalet Bakanlığı'nda kadrolaşırlar ki Bakan Moğultay, elbette CHP'lileri aldım MHP'lileri mi alacaktım demekten kaçınmaz. Neticede Başbağlar'da cami basıp, katliam yapan, koca köyü çatır çatır yakan katiller "suçlarını itiraf etmelerine rağmen" salınırlar. Yetmez, müdahilleri yıldırmak için mahkeme Erzincan'dan İzmir'e kaydırılır, mazlumlar mağdur olurlar.  Bu davadan kimse ceza almaz. (Tutuklanan iki kişi başka suçlardan.)
Bir milletin hakimlere itimadı zedelenirse tren raydan çıkar, halk adaleti kendi usulü ile tatbike kalkar ve anarşi kopar.
Hasılı asker, hakim, muallim, sporcu politikaya alet olmasın. 
Bırakalım siyaseti siyasetçiler yapsın.

İHTİLAL YAVRULARINI YER
Hareket Ordusu Komutanı Mahmud Şevket Paşa, ihtilalcilere yaranamadı, o da öldürüldü
militanlarca.

DİKKAT KOMUTAN SAĞDA
Albay Tarık Güryay, müstehzi bir şekilde Menderes'i izliyor.

YÜZEN KALE AVEROF
Yunan Deniz Kuvvetleri'nin nerdeyse yarısı demek olan Averof, kendi hatamız sayesinde bela oldu başımıza.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.