BEREKET KONVOYU'YLA BALKANLARA...

A -
A +
Bayrampaşa Belediyesi tarafından yola çıkarılan Bereket Konvoyu bu yıl 11. defa Balkanlarda. Sözle kolay ama bu iş filan semtte ramazan çadırı kurmaya benzemiyor.
aydi binin arabalara, gidelim Balkanlara!
Ah keşke öyle kolay olsa.
Bereket Konvoyunun arkasında büyük emekler var oysa. 
Önce seferin altyapısı hazırlanıyor. O coğrafyayı bilen insanlar masa başına oturuyor, haritalar açılıyor. Az gidilmiş, uğranmamış, ihmal edilmiş, kırılmış, darılmış bölgeler göz önüne alınarak bir güzergâh çiziliyor. Sonra her ülkeye bir mesul seçiliyor, defalarca gelip gidiyor, ilgili mercilerden izinler alınıyor. Ayrıca nakil, malzeme temini ve konaklama da onlardan soruluyor.

AAA RAMAZAN GELMİŞ!
Dört yıldır, sefer Hırvatistan'ın başşehri Zagrep'ten başlıyor. Öyle ki Zagrepliler konvoyumuzu gördüler mi "Aaa Ramazan-ı şerif gelmiş" diyorlar.
Konvoyun üç tırı var bunlardan biri açılıp sahne oluyor, biri yürüyen mutfak, diğeri de masa ve iskemleleri taşıyor.
Meydanı hazırlayan çocuklar ateş parçası gibi. 400 masa ve 2 bin tabureyi fırtına gibi indirip yayıyor üzerlerine masa örtülerini geçiriveriyorlar. Bir kısmı kutuları katlıyor, bir kısmı pideleri poşetliyor. Bir ay boyunca kutu katlamak keyifli iş olmasa gerek ama ilahiler okuyor, birbirlerine takılıyor gülüş çığırış işi bitiriyorlar. Çatal kaşık ve su şişeleri tek tek yerleştiriliyor. Bu arada yemekler pişmiş oluyor. Pilav tatlı ve tas kebabı plastik kaplara konuyor, dökülmesin diye üzerine selefon çekiliyor. Tepsicikler yemeği sıcak muhafaza eden sandıklara alınıyor. Sandıklar iki kulplu, biri önden biri arkadan tutarak zincir oluşturuyor ve hızla dağıtıyorlar. Yukarıdan bakarsanız on kırmızı mintanlı genç aynen tırtıl gibi masaların arasına giriyor. Hasılı yemekler sıcak sıcak misafirlerin önüne konuyor.
ZAMANA KARŞI YARIŞ
Bu çocuklar iftarlarını alel acele açmak zorundalar çünkü daha feslerini cepkenlerini giyecek minik konuklar için pamuk helva yapacak, macun saracaklar. En büyük sevabı kazanan onlar, küçük hanımlar küçük beyler etraflarında pervane oluyor. Şerbet güğümü az ağırlık değil o yorgunlukla omuzluyor pullarını şıngırtadarak dolanıp ağız tatlandırıyorlar. Herkese bir iş var; Kimi fotoğraf çekiyor kimi tercümanlık yapıyor. Bunlar zaten Bayrampaşa'da oturan Boşnak Arnavut çocukları, lisandan yana dertleri olmuyor.
Diyelim program bitti herkes evine gitti, onların işi tekrar başlıyor, masalar katlanıyor, tabureler iç içe geçiriliyor. Hepsi kamyona yükleniyor. Ortalıkta ne kadar karton, poşet varsa çöp torbalarına alınıyor, ki bu takriben üç saat sürüyor. Özetlersek sabah sekizde başlayan koşuşturmaca ancak gece birde bitiyor. Evet sözde 11 ülke geziyorlar ama kaldıkları şehri görmek gibi bir fırsatları olmuyor.
REKORA GİDİYORLAR
Mutfak ekibinin başında Niksarlı Sabahattin Yaşar usta var. Her gün 250 kilo et, çuval çuval pirinç işleniyor. Soğan soyanlar, domates biber doğrayanlar, pirinç kavuranlar... Zamana karşı bir yarıştır sürüyor.  Tırın içi sauna gibi, ocaklar yandı mı ter topuklarınızdan akıyor. Dayanılır bir tempo değil ben beş dakika mikrofon tutuyorum içime baygınlıklar giriyor.
Tatlıcımızın da mesaisi sıkı. Erzincanlı Erdem Usta taaa sabahın seherinde kalkıp hamur tutuyor, şerbet kaynatıyor. Lokmaları tek tek kızgın yağa atarken görmeniz gerek, hızdan elleri takip edilemiyor. Tatlıları nar gibi kızartıp şerbete buluyor. Her tabakta üç lokma olduğunu düşünürseniz tek başına  6-7 bin parça mal çıkarıyor.

Çam sakızı çoban armağanı
Bereket Konvoyu'nun iftar programlarına gayrimüslimler de katılabiliyor, kimseye kimliği
sorulmuyor.
Bu arada şirin bir çadır kuruluyor. Kul Ali mahlaslı ebru ustası Ali Çalışır hakikaten çalışıyor, İstanbul'da tanesi yüz liradan satılan ebruları gözleri önünde yapıp zarafetle hediye ediyor. Gül isteyene gül, lale isteyene lale. Papatyalar, karanfiller, sümbüller deste deste gidiyor. 
Kaligrafi sanatkârı Rıdvan Özalp kardeşimiz de her gün yüzlerce isim yazıyor. "Tatlar ve sesler unutulur ama yazı kenarda durur" diyor. Belki seneler sonra ellerine alacak "hiç unutmam o gün İstanbul'dan Türkler gelmişti" diyecek, dalacaklar hatıralara... Eee söz uçar yazı kalır dememişler boşuna.
Şaşıracaksınız belki ama ismini yazdırmak için sıra bekleyen çocukların çoğu Sırp, Hırvat. İhtimal ailelerinden iyi şeyler işitmediler, önce uzak duruyor ama sonra kimi helva kokusuna kimi ebru ve yazı aşkına yanımıza sokuluyor.
Rıdvan kardeşimiz geçen yıl Kosova'daydık diyor, baktık kahveler boşaldı her yer Türk bayrağı. Meğer Türk Basket Takımı Sırbistan'ı yenmiş, bizim haberimiz bile yok onlar meydanlara dökülüyor. Bereket Konvoyu da öyle, Türkiye'den bakarsanız ne var yani? Hepi topu birkaç kazan yemek pişirilip dağıtılıyor. Ama burada öyle değil tabiri caizse yer yerinden oynuyor.
ÖMÜR BİTER YOL BİTMEZ 
Konvoyun transferi de kolay değil. Balkan coğrafyası hayli engebeli virajlı yollar ekibi yayıktaki ayrana çeviriyor. Gümrüklerde de işlerin tıkırında yürüdüğü söylenemez, zorluk çıkarmasalar bile vakit alıyor. Bir kapıda birkaç saat beklemişsin bunlar çileden sayılmıyor.
En çok zorlanan da canlı yayın arabasının başındaki Halis Baltacı ağabeyimiz. Onca malzeme onca liste, gümrükçünün bilmediği tanımadığı cihazlar, adeta deveye hendek atlatıyor.
Halis ağabey ve ekibi sabah erkenden yer tutup uydu bulmak zorunda. Her gün iki canlı yayını ve detayları Türkiye'ye aktarmak kolay değil. Milletin otellere gidip yattığı vakitlerde onlar görüntü geçeceğiz diye çırpınıyor. Yüzlerce metre kablo döşeyip topluyorlar her meydana ayrı jimi kuruluyor. Halis ağabeyin uykuya hasret olduğu gözlerinden belli ayrıca da araba kullanıyor.
Sunucu Rıdvan Elitez'in heyecanına, Uğur Aslan'ın sakinliğine imreniyorum. Yapımcı Bülent Kahraman Çolakoğlu yönetimindeki TRT Avaz ekibi de saat gibi uyumlu çalışıyor. Kameraman Yılmaz Teknikçi Oğuz dünyalar iyisi. Program Müdürü Nizam Şahin onlara da bize de abilik yapıyor.
Sami Çavuş dışarıdan bakarsanız bir minibüs şoförü kendisine emanet edilenlerin intikalini sağlıyor. Ama tanıyınca anlıyorsunuz ki konvoyun mimarlarından. Aslen Arnavut, Sırp'la da Hırvat'la da Boşnak'la da rahat anlaşıyor.  Her köyde kasabada bir tanıdığı çıkıyor. Dengeleri öylesine biliyor ve gözetiyor ki tecrübesine ihtiyaç duyuluyor.
Ve insanın içini titreten manzaralar. Yardıma koşan gençler, Tito'dan beri ilk defa ezan sesi duyduğu için katıla katıla ağlayan ihtiyarlar. Ve "biz tecavüze uğrarken neredeydiniz" diye hesap soran Boşnak kadınları...
Her insan ayrı hikâye, gitmek görmek dinlemek gerekiyor.
MACUN SEVİNCİ
Osmanlı macunu, pamuk şeker gibi Türk lezzetlerini tadan çocukların  mutluluğu görülmeye değer...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.