Iyi, Kötü, Çirkin

A -
A +
"Siz hiç bukalemunu sinek avlarken gördünüz mü? Bir dala ilişir, rengi değişir. Büyük bir sabırla bekler, katiyen kıpırdamaz. Ne zaman ki avı menziline girdi, ani bir hareketle dilini fırlatır sineği yutar. İngilizler de bukalemuna benziyorlar." Lobengula
asır öncesi diyelim. Afrika'da yaşıyorsunuz.
Eğer babanız Khumalo kabilesinin şefi Matshobana, anneniz Ndwandwe reisinin kızı Nompethu ise sırtınız yere gelmez dünyada. Hem öyle otlu böcekli isimler değil havalı bir ad yakıştırırlar sana.
Mzilikazi (Ulu yol) derler mesela.
Evet böyle biri vardır ve gençliğinde Zulu kralı Shaka'nın komutanlığını yapar. Sonra kendi krallığını kurmak gibi bir hevese kapılır, el altından adam toplar.
Kararlıdır, kazığa da oturtsalar, timsahlara da atsalar devam edecektir yoluna.
Ve bir gün kabilesinin savaşçılarıyla (Khumalolar) vurur Zimbabve ormanlarına. Dile kolay 800 km ilerler ve fethettiği yerlerdeki yerlileri de ikna eder, takar ardına. Liderlik böyle bir şeydir işte, artık neler vaad 
ediyorsa.  

DEVLET BAŞTAN IRAK MI?
Kral Shaka, Mzilikazi'ye çok bozulur, bunu bırakmayacaktır yanına. Mzi peşindekileri atlatmak için önce Mozambik'e çekilir, sonra Batı'ya (Transvaal'e) kayar. Sırtını emniyete alınca güce dayalı bir despotluk kurar. Disiplinli bir cemiyettirler, hiyerarşiyi başarırlar. Mzilikazi "itaat" edenlere karşı müsamahalıdır ama "itiraz" edenlere dayanamaz, götürüp Mkobola Nehrinde boğar. Düşünün koca Nzunza kralı Magodongo da vardır maktüller arasında.
Mzilikazi muhaliflerini hizaya sokmak için her yolu dener, hayvanlarını öldürür, kuyularını bozar, tarlalarını yakar. Ve adı "Mfecane"ye çıkar.  Yani ezen, öğüten, mahveden, canavar!
Afrika'da kan dökmüşsün, katliam yapmışsın kimin umurunda? Bu kargaşada kargılananların sayısı tespit edilemez. Lâkin havalinin nüfusu o kadar azalmıştır ki Flemenkler ellerini kollarını sallayarak Highveld'e girer, ciddi bir direnişle karşılaşmazlar (1830). Buralarda Boer denir onlara, bizim tabirimizle "beyaz Afrikalılar!" 
Mzilikazi yer yer dirense de ağır kayıplar verir, dikiş tutturamaz.
Bir ara batıya (bugünkü Botswana), bir ara daha kuzeye (Zambia) yönelir, sonunda Matabeleland'a (bugünkü Zimbabve ) gelir mukim olurlar (1840).
Mzilikazi beyaz adamı çözmeye başlamıştır. Boerler ellerine geçenle doymayacak yine saldıracaktırlar. Ama bu sefer papucu pahalıya satacak, günlerini gösterecektir onlara. Mzi savaşçılarını akademili kurmaylar gibi yönetir, akla gelmedik pusular atar. Boerler ısrarlı hücumlarına rağmen (1847-1851) netice alamazlar. Ve koca Güney Afrika Cumhuriyeti anlaşma teklifinde bulunur ona.
BEYAZ ŞEYTANLAR
 Barış laftadır tabii, sureta. Avrupalı hangi sözünü tutmuştur ki bunu tuta. Avcı ve seyyah kisvesine bürünen casuslar fink atmaktadır ortalıkta. Kabileleri birbirlerine düşürüp fitne kaynatırlar. Sonra bir şey yokmuş gibi gelir, Mzilikazi'nin sofrasına otururlar. Kâşif Henry Hartley, William Cornwallis, tacir David Hume ve hekim Andrew Smith onlardan bir kaçıdır mesela.
Misyoner Robert Moffat ve David Livingstone gibiler kafalarındakileri saklasalar da gözleri oynar yuvalarında.
Mzilikazi defalarca ihanete uğrar, hatta kendi adamları tarafından da... Mesela Limpopon seferinde en güvendikleri onu ormanda bırakır, gider genç veliaht Nkulumane'ye bağlanırlar.
Mzilikazi bu badireyi de atlatır ve ortaya çıkar, eğer söylenenler doğruysa hainleri tek tek uçurumdan aşağı atar. 
Ki burası Ntabazinduna (şefler tepesi) diye anılmaktadır hâlâ. 
Mzilikazi o alanı başkent ilan eder ve Gu-Bulawayo (katliam yeri) gibi garip bir ad takar.
 1868 de Matebeleland'de ölen Mzilikazi bir mağaraya gömülür ve hemen o gün "kral kim olsun" münakaşası başlar.
 KRAL ÖLDÜ YAŞASIN KRAL
Şeflerin kahir ekseriyeti Mzilikazi'nin büyük oğlu Lobengula'nın etrafında toplanırlar. Karşı koyanlar da olur bu arada. Çünkü Lobengula'nın annesi prenses Sobhuza Amerika'dan gelmiştir, safkan yerli sayılmaz. Ayrıca kocası Mzi tarafından ölüme mahkûm edilmiş, celladının merhameti ile kurtulmuştur son anda.
Bütün bunlar teferruattır tabii, Lobengula hasımlarını eze eze dize getirir, tahta kurulur bileğinin hakkıyla. Taç giydiği gün sığırlar kesilir, kazanlar kaynar. Yemeği takiben şişeler dağıtılır, çakırkeyf muharipler piste çıkar savaş dansı yaparlar. Bu kadar basittir işte, artık ölmeye ve öldürmeye hazırdırlar.
Merasime katılan on bin savaşçının kostümleri görülmeye değer. Siyah deve kuşu tüylerinden pelerinler, leopar derisinden etekler ve sığır kuyruğundan aksesuarlar. Kollarda kıllar, tüyler, pullar, ayaklarda metal halhal...  

YURTTA HARP CİHANDA...
Matabele ordusu biteviye hareket halindedir, gün yoktur ki bir yere sefer düzenlememiş olsunlar. Her eli silah tutan erkek askerdir, yetmez 40 ayrı kışlada 15 bin muharibi hazır tutarlar.
Lobengula da iyi bir savaşçıdır ama beyaz adamla düşe kalka alkole alışır, kilo alır, bacaklarını oynatamaz olur sonunda. Hem serin gölgeler dururken, şu tozda, toprakta...  
Halkını heyecanlandırmıyordur artık. Bulawayo sokaklarında "babasının dengi değil" fısıltıları gelir kulağına. Mzilikazi'nin 200 karısı vardır, o yirmi tane bile bulamamıştır daha...
Hani cenkler de eski cenkler değildir. Tüfek imal olmuş, mertlik bozulmuştur, silik biri en namlı muharibi alnından zımbalar mı? Zımbalar!
Bu kahpe aletten kaçış yoktur. Batılının damarına basarsan, bir sefile para verir, sırtına sıktırırlar. Belki de bu yüzden "Inyati Hristiyan Misyonerlik Merkezinin" kurulmasına mani olmaz (1859).

ALTININ ALTINDAN...
Derken ortalıkta bir haber çınlar: "Witwatersrand'de altın var!" Bir yanda kilise, bir yanda para... Başlar mı zemin kaymaya.
Lobengula baskılara dayanamaz. Sir John Swinburne'a Tati Nehri boyunca maden arama izni verir ve iş alır başına. (1870)
Heyetler yağmur gibi dökülmeye başlamıştır. Lobengula, F. R Thompson, Charles Rudd ve Rochfort Maguire'nın tekliflerini reddeder. Ancak Gut hastalığını tedavi eden Dr. Leander'a hayır diyecek hali yoktur ya. Doktor onu De Beers Elmas Şirketi sahibi Cecil Rhodes'le tanıştırır ve otururlar masaya. Rhodes tam bir kurttur, tekne, araba, silah gibi oyuncaklarla Lobengula'nın başını döndürür ve British South Africa Company (Chartered) adına imtiyazı kapar. Halka da vaadlerde bulunur güya, daha çok para ve daha bol bira...
Canım alt tarafı bi arama izni işte, şunnacık kâğıt dünyanın sonu değildir ya.  
Gelgelim İngilizler o el kadar kağıt parçasıyla Tanganyika gölünden Nyassaland'a kadar olan topraklara el koyarlar. Adını Mr. Rhodes'den alan Rodezya, bugün Zambia, Malavi ve Zimbabve diye tanıdığımız üç ülkeyi kaplar. Britanyalılar buradan çıkardıkları altın ve elmaslarla üzerinde güneş batmayan bir İmparatorluk kurarlar.
Lobengula aldatıldığını anlar ama meğerki geçmiş ola. İşgalcilerden kurtulmak için başlattığı savaş (Ekim 1893) yeni yıkımlar getirmekten başka işe yaramaz. Güney Afrika Şirketi güçlü silahlarla donanmıştır, hiç bakmaz gözünün yaşına.
Lobengula Aralık 1893'te bir mağarada can verir. İngilizler yeni bir şef seçilmesin diye ölümünü sır gibi saklar, savaşçıları başsız bırakırlar.
Cecil Rhodes ve çiftiği Rodezya! 
O başlı başına hikâye, bir başka yazıya!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.