Bana ne diyemezsin buna

A -
A +

Uzman Dr. Serhat Onur anlatıyor: Bundan 8 yıl evveldi.  Gönüllüler hareketinden arkadaşlar “Var mısın” dediler “Afrika’ya!”
-N’apcaz orada?
-Hastalara bakacağız, insanlarla tanışacağız, değişik bir ülke göreceğiz bu arada.
Tamam dedim bana uyar. Aklıma National Geographic’ten kareler geliyor. Aslanlar, kaplanlar, ceylanlar, balta girmemiş ormanlar.
Nijer’e tayyare ile gittik güya, aktarmalardan ötürü kırk saatimiz uçtu havaya. Sonra bindik bir midibüse, başladık mı çalkalanmaya. Dışarıda sıcaklık 45 derece, içerisi şüphesiz daha fazla... Ne fan var, ne klima, buğulama olduk âdeta.
Mesafe 880 km. git git bitmiyor. Mola verdiğimiz yerlerin sadece birinde su vardı, tuvalet nerede deyince güldüler katıla katıla. Nasıl pişmanım, kendi kendime “Ah be Serhat” diyorum “ne işin var senin buralarda?”
Ne panter gördük, ne çita, yer çekirge, gök sinek. Bir daha Afrika mı? Adımımı atarsam…
Bana ne diyemezsin buna
BÜYÜK LOKMA YE…
Meğer büyük konuşmamak lazımmış, o günden sonra 22 defa daha gittim Afrika’ya.
Çile mi? Çektik tabii. Ama hepsini unuttuk gitti. Çünkü sahipsizler, muhtaçlar, minnet ve şükran okunuyor simalarında. Şunca yıllık hekimim böyle dua almadım hayatımda. Duyduğum hazdan olacak iki hafta nasıl geçti biliyor musun? Sanki 10 dakika.
Afrika’da bu güne kadar on binlerce insana baktık, ciddi ameliyatlar yaptık, bayrağımızı dalgalandırdık. Ama taşıma suyla bir yere kadar. Artık kalıcı olmamız lazım.
Biz on yıldır kovalıyoruz, misyonerler yüz yıldır oradalar, köşeleri tutmuşlar. Buna rağmen tesirli değiller, halkın bize teveccühü daha başka.
Bakın Küba yeni mezun olan hekim ve hemşireleri mutlaka kara kıtaya yolluyor. Gençler en uç vakaları görüyor, tecrübe kazanıyorlar. Eğer Küba bunu yapabiliyorsa, Türkiye neler yapmaz?
Biz Hıristiyan çocuklarını da sünnet ediyoruz, hasta hastadır, ayırım olmaz. Türkleri tanımayanlar beyaz insanın İslam’ı seçebileceğine ihtimal vermiyor. Beyaz adam hep efendi olacak değil ya, mesafe koymuyoruz onlara.
Bazıları efkârlı efkârlı “bizi unuttunuz” diyorlar “yakışır mı Osmanlıya?”
Bana ne diyemezsin buna
 HİÇ UNUTMAM BİR GÜN…

Evet, hiç unutmam Amine diye bir kadıncağız geldi. 7’inci doğumunu yaparken çocuk ters geliyor. Düşünün kafa içerde eller ayaklar dışarda, o haliyle üç gün yürümüş biçare. Çocuk vefat etmiş, bari kadını kurtaralım dedik aldık ameliyata. Çok şükür Rabbim bağışladı yavrularına.
Yine sekiz yaşında bir kız çocuğu getirdiler adı Fatıma, babası üstüne titriyor âdeta. Baktım garibin eteği ıslak herhalde su falan döküldü dedim. Meğer mesanesi dışarıdaymış, bu şekilde yaşıyormuş yıllarca. Mesaneyi yerine koymak kolay değil, ciddi bir ameliyat. İstanbul’da bile extra hazırlık lazım, şu tozun toprağın içinde, şu gece kondu imkânlarıyla?  
O günlerde de sıtmaya tutulmuşum, kinin alıyorum ama ne fayda. Alev alev yanıyorum, parmağımı kımıldatacak mecalim yok. Kenara çekilip düşündüm, “ihtimal bu çocuk ömründe ilk defa bir hekim görüyor, belki de göremeyecek bir daha. Birkaç sene sonra genç kız olacak, insanlardan kaçacak, kuytularda saklanacak. Ani bir kararla tevekkeltü alallah dedim, sığındım Yaradan’a. İçimden yalvarıyorum “Ben vesileyim Ya Rabbi, şifa senden, dilersen neler olmaz?”
Ameliyat nasıl güzel geçti anlatamam, hani içinize sinen işler olur ya, her şey tıkır tıkır yolunda… 6 ay sonra yine uğradım, baktım çocuğun neşesi yerine gelmiş, mutluluktan gözleri parlıyor âdeta. 
Söyleyin değmez mi? Bütün bu emekler bir insan için bile olsa…

GEÇ BİLE KALDIK...
Afrika’yı tanımaz bilmezdim, sağ olsun Serhat Bey çağırdı, bir grup arkadaşla gittik Çad’a. Ben mahrumiyet olduğunu biliyordum da, bu kadarını tahayyül edemezdim asla. Düşünün koca ülkede sadece bir KBB uzmanı var, halbuki çalıştığım hastanede 7 arkadaşız yan yana. Bizi beğenmeyen özele de gidebilir, üniversiteler de emrinizde ayrıca.
Acemilik işte orada cihazlar olacağını sanmıştım, hiçbir şey yok. Sadece iskemle masa… Uzman olsanız ne fayda?
Beş çocuğu ile bir baba gelmiş, minikler bembeyaz giyinmiş, ördekler gibi sokulmuşlar adamcağızın kanadı altına. Bu ülkede bir sünnet 50 dolar, maaş da 50 dolar. Beşini birden yaptırsın, imkânı mı var? Arkadaşlarımız köylere kadar uzandılar, hasır üzerinde çöküp sünnet yaptılar icabında. Ne yemek, ne çay. Bazıları yıllık izinlerini alıp geldiler, kendilerine lazım olsa yok başka.
Yaşlı bir adamın kulağından buşon çıkarmıştım, basit bir vaka. Adamcağız açtı ellerini başladı mı duaya. Bir ağlıyor hıçkıra hıçkıra. Bilmem Çad çok tesir etti bana, vermeyi öğretti o yaştan sonra. 
Biliyorum şu yaptığımız muayyeneler ameliyatlar deniz yıldızlarını suya atmaktan ibaret. Bunları ısınma turu olarak görmeli, hastaneler kurmalıyız mutlaka. Araştırdım Türkiye’de okuyan Afrikalı öğrencilerin sadece % 17’si geri dönüyor, çoğu İstanbul’da kalıyor. Biz gelip geçiciyiz, Afrika’yı Afrikalılar kurtarır anca.
Afrika’da büyük oyuncular var Amerika, İngiltere, Çin, Hindistan, Fransa. Biz yeni yeni giriyoruz sahaya. Devletimiz yanımızda, gerek Dışişleri, gerek Sağlık Bakanlığı, gerekse de THY ve TİKA üstüne düşeni yapıyor fazlasıyla.
Afrika hükümetleri hem hekim bulamamaktan yakınıyor hem de “izin” hususunda naz yapıyorlar. Diplomalarınızı, ihtisas belgelerinizi, hatta katıldığınız kongreleri bilmek istiyor, sıkıntı çıkarıyorlar. 
Afrikalı çocukların neredeyse tamamı yalınayak, üzerlerinde çullar çaputlar. Ama öyle içten gülüyorlar ki imreniyor insan. Bizim on tapumuz olsa on birinciyi kovalıyoruz, onlar bir lokma bulsa şükrediyor. Biri sefalet, biri sefahat içinde… Böyle kardeşlik olur mu? Allahü teâlâ hesabını sorar.
İlk Afrika seyahatimde “üzerinize az şey alın” diye tembihlemişlerdi. Çünkü ilaçlar, cihazlar bagaj hakkımızı dolduruyordu fazlasıyla. Ben ilave ücreti göze aldım bavulla çıktım yola. Lakin bagajım kayboldu, kaldım mı gömlek fanilayla. Aynı Afrikalılar gibi akşam yıkıyor, sabah giyiyorum. Sonra bavulum geldi, onca elbise, kozmetik, çeşit çeşit ayakkabılar… Demek olmasa da oluyormuş dedim, alayını dağıttım, elimi kolumu sallayarak döndüm yurda. 
Bana ne diyemezsin buna
UZM. DR. İBRAHİM ULUSOY: AY YILDIZIN ‘TADD’INDA...
Bakın böyle bir ekibi yola çıkarmak hiç de kolay değil, sadece hazırlığı aylar sürüyor. Şu kadar ilaç, şu kadar enjektör, ultrason, koter vs…  En az 60 koliyle giriyorsunuz uçağa. Serum ağır bir malzeme, onu da oradan tedarik ederiz deyip almamıştık. Uganda’nın büyük şehirlerinden birine gidiyorduk nasıl olsa. İnanabiliyor musunuz koca Jinja’da bir şişe serum aradık yok, dört saat gidip Kampala’da bulduk anca. Ne kadar verdiğimizi söylesem ıslık çalarsınız, İstanbul’da 100 şişe serum alabilirdik o paraya.
Aksaklık çıktı mı alışkın edalarla boyunlarını büküyor, ellerini açıyor, “sory” diyorlar, “here is Afrika!”
30 yaşlarında bir genç getirdiler apandisit patlamış, yayılmış batına. Hastaneye kaldırmışlar ama cerrah yokmuş, alıp getirdiler yanımıza. Şükürler olsun müdahale ettik zamanında. Nasıl efendi, nasıl hürmetkâr. Bayrağımızı öpüp duruyor büyük bir aşkla.
Onca uzaklığa rağmen Cumhurbaşkanımızı tanıyor, Türkiye’den çok şey bekliyorlar.
Ayaklarının altı elmas, üzerlerine mintan bulamıyorlar o başka. Nil var göl var sular akmıyor. Toprak bereketli, günde iki kere yağmur yağıyor ama karınları doymuyor. Batılılar siz yorulmayın ne lazımsa vereceğiz demiş halkı uyuşturmuşlar.
Afrika’da günde 500 hastaya bakıyor, tahlillerini yapıyoruz ayrıca. Türkiye’de böyle çalıştırsalar var ya isyan çıkar. Tek derdimiz dua almak. Şu günlerde çok ihtiyacımız var buna.
Bana ne diyemezsin buna
 Dr. MEVLÜD FATİH TURGUT: ELLER TAŞIN ALTINA
Afrika’daki hastalarımın bir kısmı hayatında ilk defa hekim görüyordu. İlaçlarını da uzattık onlara. “İyi ama” dediler “ya bundan sonra?”
87 yaşında bir teyze tam 50 yıldır baş ağrısıyla kıvranıyormuş. Yarım asır dile kolay, ne sabır varmış ama.
Bir cilt kanseri geldi, elleri normalin 5 misli, ilk defa geliyormuş doktora.
Batılılar göstermelik klinikler açıyor, sömürü çarkını döndürüyorlar.
Adam çaresiz, kapılarını çalıyor. “Önce Hıristiyan ol sonra…”
Sadece Türkler menfaat beklemiyor, ihlasla çalışıyorlar. Daha çok organizasyon yapılmalı ki Anadolu insanının şefkatiyle tanışsınlar. Müslüman elinden dilinden sözlerinden emin olunan kimse demektir. Bizi tanıyınca anlayacaklar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.