Tek rakibim karayolları

A -
A +

Hatırlar mısın bir zamanlar arabaların arkasına “rakibim hava yolları” yazardık. Sen misin laf atan, geldiler rakip oldular.  Otobüsle aynı paraya yolcu 
taşıyorlar.

Henüz garaj kapısındayım bir otobüs çıkıyor. Muavin orta kapıdan sarkıp soruyor: “Abi ne tarafa?”        - Ankara.
- Atla!
Biniyorum. İçerde hepi topu dört kişi... “Nereye oturayım?”
“Nereye istersen” diyor umursamaz tavırlarla “zaten boş araba.”
En öne geçiyorum, şoförün yanına... Bakarsın haber maber çıkar di mi ama?
Selam sabahtan sonra “kaptan işler nasıl” deyip giriyorum mevzuya. Büküyor boynunu “halimizi görüyorsun” diyor, “üç kuruş para aldık onun da % 20’sini yazıhane kesti, garaj parası, köprü, otoban derken alayı buharlaşacak, yine bize kalmayacak. Hele şu mazot yok mu, ciğerimizi yakıyor.”
 - Bir ara kaçak mazot olurdu sağda solda.
 - Bir zamanlar... Şimdi bul da al!
 - Kirli değil miydi onlar? 
 - Hiç fark etmez, ucuz olsun kirli olsun icabında.
 - İyi de pompayı bozmaz mı?
 - Bozuyoruz zaten. Düşünebiliyor musun adam yağ yakıyor. 
 - İyi de yakıt yağlıysa motorun çevreci olsa ne yazar? Euro 5 olsun diye binlerce lira verdiniz fazladan.
 - Biz de biliyoruz ama... (susuyor)
Bu arada otobana çıkıyoruz, kaptanımız arabayı “hız kontrol” ile otomatiğe bağlıyor, sol ayağını kıvırıp alıyor altına.
 - Ooo iyi gidiyor maşaallah.
 - Evet, arabalar çok gelişti. ESP, EBD, ABS, ASR artık lüks otomobillerde ne varsa... Şerit okuyor, dalarsan siren çalıyor, hatta baktı yetiştiremeyeceksin kendi fren yapıyor. Bak bir fren ayağının altında, bir fren de elinin altında. Retarder diyoruz biz ona.
 - Egzoz freni gibi mi? 
 - Onlar eskidendi, motoru boğar, arabayı kasarlardı, bunlar şanzımandan sıkıyor.
BİNİŞ O BİNİŞ
 - Biliyor musun biz aileden otobüsçüyüz. İlk mektebi bitirdim takıldım babama... Biniş o biniş... Mal sahibi olduk sonunda... Tabii herkes gibi 302’den başladık, sonra V6, V8, 304, 403, Trevego filan... Şimdi MAN ve TemSA da güzel arabalar çıkarıyor. Hasılı model yükseliyor ama iki tane olmuyor asla.
Tek rakibim karayolları

 - Niye olmasın? 
- Çünkü tam borcun bitiyor, yenisi çıkıyor. Yolcu eskiye niye binsin? TV, video, kulaklık, hususi ekran, deri koltuk, bilgisayarına hat ve enerji istiyor. Araba servisten düşmeli oldu mu telaşlanıyoruz tabii, elimizdekini üçüne beşine bakmadan satıyor, yenisi için imza basıyoruz koçanlara. Çalış, didin, sar başa. Bu işten kim kazanıyor biliyor musun? Bankayla, fabrika.
 - Bakım masraflı mı peki? 
 - Lastiklerin 50 binde değişmesi gerek, otobüs için o kilometre üç beş hafta. İyisinden alırsan tanesi bin dört yüz lira, 6 tane alacaksın. Ayda bir yağlar, kayışlar, filtreler değişecek, gitti 1500 lira. Sigortası, pulu, kaskosu, karayolları onlar da nerden baksan senelik 25 - 30 bin lira. Bak şu cam 3 bin. Düşün bi çakıl sıçrasa... Evet motor şanzıman ömürleri uzadı ama bir kapak açılırsa var ya, yandı gülüm keten helva.
AKINTIYA KÜREK...
 Ve günün sorusunu tevdi ediyorum. “Bu arabayı kaça aldın usta?”
 - 275 bin euroya.
 - Peki satsan kaça gider? 
 - 75 bin versinler, öper koyarım başıma.
 - Bu arada 200 bin euro kazandın mı peki?
 - Nerdeee?
 - Öyleyse külli zarar. 
 - Ya ne ya? Ömrümüz eridi ayrıca.

Dert bir değil ki

Ve bir başka gün. Erzurumlu bir kaptanla tanışıyoruz: “Bir seferde 700-750 litre yakarız” diyor, “mazotun litresi 4 lira, artık yekûnu sen hesapla. Esenler’den çıkış parası 130 lira, Harem 30, Gebze 30, İzmit 30, Adapazarı 30, Ankara 70 lira. İki şoför bir muavin bir de host dört kişiyiz. Nerden baksan 600 lira veriyorum sefer başına. Eh, beşer nüfusa baktıklarını farz etsen 20 kişi ekmek bekliyor. Otelde yatarsak (ki kışın mecbur) gitti 300-400 lira daha.
Diyelim yolcu yok, yazıhane boş dolu anlamıyor, mecburen basacaksın marşa. Sadece yazın 3 ay para kazanıyoruz, gerisine bakma. Zaten işin cılkı çıktı dört beş arabası olan firma kuruyor. Aynı saatte bir sürü otobüs kalkıyor, yolcu yok, milli servet heba oluyor boşuna.
 - Peki n’olacak böyle?
 Küçükler silinecek ortalık büyüklere kalacak. Hâlbuki mahalli firmaların yaşaması lazım. Misal çocuk emanet ederler, alır getirir, teslim ederiz yakınlarına. Bir şekilde tanışırız, hemşeriyiz zira. 
Tek rakibim karayolları

 - Bir de hatıra dinlesek... Hani hiç unutmam derler ya...
- Birkaç yıl evvel Erzurum’dan çıktık, savcı bey de geldi oturdu yanıma. Konuşa konuşa gidiyoruz, nasıl tipi, iki adım ötesi görünmüyor. O zamanlar yollar böyle bölünmemiş daha. Tam Kızıldağ’ı aştım aşağı saldım, baktım tırın biri kaymış makaslamış, karşı tarafta da bir minibüs patinaj yapıp duruyor. Fren ne mümkün, süpürüp gider mazaallah. Direksiyona yapıştım gözlerimi kapadım, çarpma sesi bekliyorum gelmedi. “Sayın savcım geçtik mi” diye sordum. “Geçtik de gözünü niye yumdun?”, “Olacakları görmek istemedim, şahit yazarsınız sonra.”
Bu işin mesuliyeti çok ağır. İnsan taşıyoruz zira. Bazen lastik patlar, baktın yolcu inmiş geziniyor asfaltta. “Aman abim geçin kenara. Emanetsiniz, size bir şey olursa ne derim sonra?”

BAS BAS PARALARI

Dua ediyoruz arıza olmasın, tamirciler bir liralık işe iki lira istiyor. Sanıyorlar ki otobüsçü paşa, banknot basıyoruz burada.
Eskiden üç yolcu götürsek gidiş geliş masrafın kurtulurdu, şimdi gidişi full çekeceksin ki dönüş sana kala.
Hatırlar mısın bir aralar arabaların arkasına yazardık “tek rakibimiz hava yolları!” Sen misin laf atan geldiler rakip oldular başımıza. Biz 80 liraya yolcu taşıyoruz onlar da seksen liraya.
Aklın yolu bir, ben de olsam binerim ona. Biri 16 saat, öbürü bir saat 40 dakika...
Bir tayyare dört otobüsün yolcusunu alıyor, düşün günde 13 sefer var, 50 otobüs çıktı mı boşa? Eh işte bize de köylerden kasabalardan gelenler kalıyor. Her geçen günü arıyoruz. Diyoruz belki bu yıl iyi olur, kendimizi kandırıyoruz boşuna.
 - Oğlun olsa şoför yapar mıydın?
 - Asla. Başka iş mi yok. Bakma biz alışmışız bi kere, virüs girmiş kanımıza.
 TİLKİ UYKUSU
- Peki uykunuz gelince?

 - Katiyyen ısrar etmeyecek, değişeceksin arkadaşınla.
 - Sahi o beş yıldız çizip Hilton yazdığınız kabinlerde rahat uyunuyor mu?
 - Yatıyoruz ama tilki uykusu. Şoförün her hareketini hissediyorsun (retarder kolunu çekiyor, o malum dızzzz sesi) arabayı dinliyorsun. Şimdi şuraya girdi, şimdi buradan çıkacak. Virajları tek tek sayıyorsun, direksiyondasın âdeta. Yattığımız yer tekerin yanı, lastik bi gümlese var ya Allah muhafaza.

 İSTEDİK VERMEDİLER
 - Devlet uçaklara ve gemilere bir liraya yakıt veriyor, otobüsçüye dört lira. Bana iki liradan versin, 30 liraya adam taşımazsam gelin yanıma. Yolcu da artar hareket gelir piyasaya.
 - Peki şoförler cemiyeti? 
- Ne işe yaradığını bilmiyoruz, bize sahip çıkmadığı vakıa. Sağda ulaştırma, solda ulaştırma sanki Kapıkule’den geçiyoruz. Fırt düdük, çek kantara! Diyelim gece fener yakmış görmemişsin binlik cezalar geliyor plakaya. Bizi pamuk tüccarı mı sanıyorlar yoksa? Otogarları da attılar şehir dışına. Talebe Trabzon’dan geliyor 30 liraya, yurda gidiyor 40 liraya. Eğer hızlı tren de yayılırsa bittik gitti. Artık oturur hatıra anlatırız çocuklara...
 SAĞ SERBES 
 Bu arada muavine laf atıyorum, “Üreticilerden istemez misiniz? Şöyle şoförler gibi size de bir yatakhane koysalar aşağıya.”
“Yaa evet” diyor, “adamların da pek umurunda!”
 - İşiniz zor olmalı. 
 - Yok canım ne zoru, bir lastik için 14 bijon söküyoruz o kadar. Anahtar dönmediği için boru takıyoruz ucuna. Hele şu karda kışta zincir bağlamak büyük zevk, demir eline yapışacak ki tadı çıka. Araba doluysa merdiven başında pineklersin, menzile varırsın herkes dağılır, kalırsın bir başına. Millet sıcak yatağına girer sen otobüsü yıkar paklar, servise hazırlarsın gecenin ayazında. Yazın 15 gün arabadan inmediğin olur. Ayakların davul gibi şişer, sığmaz pabuca.
Bizimki de heves işte bir beyaz gömleğe, bir laci takıma vurulduk iş aldık başımıza...

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.