Bu filmi daha önce görmüştük

A -
A +

Dün Ermeni çetelerine destek verip Azerileri katleden Rusya, bugün Esad’la kol kola girip Türkmenleri kırıyor.

ikâye 20 Ocak 1990 günü başlıyor aslında.
Gorbaçov yönetimindeki SSCB dağılma temayülü gösterince Azerbaycan haklı olarak azadlık (hürriyet) talebinde bulunuyor. Ancak Azeri petrollerini dibine kadar sömüren Kremlin bu hakkı onlara çok görüyor. Azeriler kararlı, ölümse ölüm diyor meydanlara çıkıyor. Gorbaçov sivil halkın üzerine tankları sürüyor (Kara Yanvar). Kızılordu kalabalığa gerçek mermilerle ateş açıyor, 143 kardeşimiz şehid oluyor, 750 kardeşimiz yaralanıyor, 400 Azeri de gözaltına alınıyor.
Direniş bitiyor mu? Hayır, aksine büyüyor. Allah yoluna canlarını veren 143 civan 1,5 milyon ağzı dualının katıldığı muhteşem bir merasimle defnediliyor. Ki hâlâ ziyaret makamıdır “Şehitler Hıyabanı” fatihasız kalmıyor.
O günden sonra hürriyet meşalesi daha güçlü yanıyor ve Kuzey Azarbeycan zincirlerini kırıyor.
Moskova bağımsızlığı zoraki kabullense de bölgeden elini eteğini çekmiyor. Ermenileri kullanıp bin yıllık Türk yurdu Karabağ’ı koparmaya çalışıyor.
O sıra Azerbaycan daha yeni yeni bağımsız olmuş, ordusu yok. Ruslar av tüfeklerini bile topluyorlar ki silahlı direniş ihtimali bulunmuyor.
Ruslar Ermenilere bir milyar dolarlık silah hibe ediyor. Ardından Albay Zarvigarov emrindeki 366’ıncı mekanize alayını bölgeye sürüyor. Zarvigarov katili Türk kasabalarını vurmaya başlıyor.
Rusların açtığı kapıdan Ermeniler giriyor ve sivil halkı kırıyor. SSCB kelimenin tam manasıyla soykırıma çanak tutuyor.
Haydi biz tarafız “soykırım” diyoruz. Ancak İnsan Hakları İzleme Teşkilatı da aynı kelimeyi terennüm ediyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi hazırladığı 324 nolu bildiride “Ermenistan bütün Hocalıları öldürdü ve şehri harap etti” ifadesine yer veriyor.
Meksika, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Peru, Honduras, Sudan gibi ülkeler ve Massachusetts, Teksas, Georgia, Maine, New Mexico, Arkansas, Oklahama, Tennessee, Pensilvanya, Virginia, Connecticut, Florida, Arizona ve Utah gibi ABD eyaletleri hadiseyi “katliam” olarak isimlendiriyor.
Bakın şu işe ki kanlı eylemleri yöneten terörist Koçaryan mahkeme karşısına çıkarılmıyor, aksine Devlet Başkanı oluyor.
 Bakü’de tanklarla insan ezdiren Gorbaçov ise Nobel barış ödülüne layık görülüyor.
DÖNELİM HOCALI’YA
 26 Şubat 1992...

Hocalı aylardır kuşatılmış. Kimse giremiyor çıkamıyor, Rus tankları havaalanını tahrip edince şehrin dış dünya ile irtibatı kesiliyor. İnsan hakları gözlemcilerini taşıyan helikopter de vurulunca ürpertici bir sessizliğe bürünüyor. Şehrin sakinlerinde sadece beş on tane av tüfeği var onların da fişekleri parmakla sayılıyor. Hasılı Ermeni militanlar ellerini kollarını sallayarak şehre giriyor, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden 613 kardeşimizi şehit ediyor. 487 kişi işkence ile yaralanıyor, 56 hamile bacımızın karnı yarılıyor. Kaçanların kaybolanların sayısı meçhul, 1275 kişi rehin tutuluyor. 150 esirden bir daha haber alınamıyor.
Dilerseniz gerisini şahitlerden dinleyelim: “Bazen cesetler üstünde yürümemiz gerekiyordu. Hatta Taşbulak yakınlarında bir bataklığı geçmek için ölülerden kendimize yol yaptık. Ben cansız bedenleri çiğneyemedim, Albay Oganyan çekinme yürü dedi. 9-10 yaşlarında bir kız çocuğunun göğsüne bastım, pantolonum ve fotoğraf makinem kan içinde kaldı...”  
    For the sake of cross… sayfa 24
Şimdi aynı kitabın 62. sayfasına gidelim:  “Gaflan denilen Ermeni grubun vazifesi ölüleri toplayıp yakmaktı. 2 Mart günü Hocalı’nın bir kilometre batısında 100 kadar Azeri cesedi topladılar. Son kamyonda başından ve elinden yaralanmış 10 yaşında bir kız gördüm, yüzü mosmordu. Açlığa, soğuğa rağmen yaşıyor, güçlükle soluk alıyordu. Çocuğun gözlerindeki ölüm korkusunu unutamam hâlâ. Tigranyan isimli asker kızı tuttu ve cesetlerin üzerine attı. Sonra benzin döküp yaktılar, bana sanki alevler arasından bir çığlık duydum gibi geldi. Daha fazla dayanamadım, artık Suşa’ya dönmek istiyordum, diğerleri devam etsinlerdi haç adına savaşmaya...”  
“Haçın hatırı için” Daud Kheyriyan.
GÖRMEZ OLAYDIM
 “Hocalı katliamının şahitlerinden biriyim. Aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da olduğu yüzlerce sivilin cesedini gördüm. Bölgede helikopterle uçma şansım oldu ve cesetleri tek tek fotoğraflamaya çalıştım. Katiller üzerimize ateş edince uzaklaşmak zorunda kaldık. Faşistlerinin zulmü hakkında çok şey duymuştum, fakat Ermeniler onları da geçmişti. Hastanelerde, okullarda, kamyonlarda hatta anaokullarında kan vardı. Umarım bir daha böyle sahnelere kimse şahit olmaz!”
     Fransız gazeteci Jean-Yves Junet
UNUTAMAM HÂLÂ
“Karlar erimişti, dağın yamacında sararmış otların üzerinde insan cesetleri vardı. Zemin kadın, yaşlı ve çocuk cesetleriyle doluydu. Ölü bedenler arasındaki ninesine sarılmış küçük kız cesedini unutamam. Beyaz saçlı ninenin yanına uzanmış küçük bir kız. Nedense ikisinin de ayakları dikenli tellerle bağlanmıştı, ikisinin de kafasında kurşun deliği vardı. Küçük kız çocuğu hayatının son anında ellerini ninesine uzatmıştı. Bu sahneden o kadar etkilendim ki, kamera kullandığımı bile unuttum o anda…”
 Yuri Romanov - Ben Savaşı Çekiyorum.
ÖLÜLERİ BİLE...
Azeri kameraman Çingiz Mustafayev’in (ki o da şehit olacaktır) kaydettiği görüntülerde kafa derileri yüzülmüş insanlar var. Hatta sesi geliyor. “Dün çekmiş idim yoğ idi, demek şerefsizler akşam cesetleri deşmişler, oymuşlar!”
Sadece Hocalı mı? Fuzuli, Cebrail, Kelbecer, Kubatlı, Laçin ve Zengelan da aynı akıbeti yaşıyor. 900 bin Azeri evini ocağını bırakıp Bakü’ye akıyor. Ki göçkünler sığıntı gibi sefalet çekiyor hâlâ.
Ermenistan’ı tanımasak elimizde bir koz olabilirdi. Ama gariptir ki Süleyman Demirel yönetimindeki DYP-SHP Koalisyonu alelacele Ermenistan’ı tanımıştır. Henüz iki ay geçmiştir aradan. Diyeceksiniz ki nereden bilebilirlerdi? Sen ben hata yapabiliriz ama baştakilerin öyle bir lüksü yok. Önlerine istihbarat yağıyor zira. 

Bu filmi  daha önce görmüştük

ASLI TÜRK NESLİ TÜRK 

 Karabağ eski bir Türk yurdu. Ancak Rusya Kafkasya politikası icabı Karabağ’ın demografik yapısını şekillendirmeye çalışıyor. 1826 yılında Karabağ Hanlığı’nı işgal eden Rusya kirli emellerine Ermenileri alet ediyor. Gorbaçov’un ekonomi başdanışmanı Aganbekyan’ın 1987 yılında “Dağlık Karabağ Ermenistan’a ilhak edilmelidir” deyince Azerilere karşı terör eylemleri başlıyor.
Derken Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan “Denizden denize Ermenistan” Hazar’dan Karadeniz’e Büyük Ermenistan hayalini açıklıyor.
Hukuken Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ hâlen Ermenistan işgali altında.

ADALETİN BU MU DÜNYA?

 BM’in 1948 tarihli “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi”ne göre; Ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün veya bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle üyelerinin öldürülmesi; bedensel veya zihinsel hasar verilmesi; yaşam koşullarının tamamına ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması; grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması; çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi, soykırımdır.
Bu açık tarife rağmen Hocalı katilleri bugüne kadar herhangi bir tetkikat ve tahkikate tabi tutulmadılar.

Bu filmi  daha önce görmüştük

UNUTMADIK UNUTMAYACAĞIZ

Avrupa Azerbaycan Topluluğu (The European Azerbaijan Society - TEAS) dün Sabancı Müzesi’nde katliamda hayatını kaybeden 613 şehidin hatırasını yâd etti. 
O günlerin dehşetini anlatan Azerbaycan İstanbul Konsolosu Kenan Murtuzov, “Hocalı katliamını ‘soykırım’ olarak kabul ettirmek için dünya çapında etkinlikler yapacaklarını söylerken, “Hocalı için adalet” isimli belgesel izleyicileri hüzünlendirdi. 
O karanlık günleri bire bir yaşayan Zahid Sadayoğlu isimli Azeri yurttaş titreyen sesiyle gazetemize içini döktü âdeta:  
 “24 yıl önce bugün ben Ermenilerin Azerbaycanlı Türklere yaptığı kan dondurucu zulümleri bizzat yaşadım. Bu insanlar benim kasabamın kızı, gelini, çocuğuydu hepsi benim memleketlimdi, soydaşımdı.
 O yıllarda Karabağ’da inşaat işçisiydim. Elim silah tutardı ama Ermeniler arkalarını Ruslara dayadılar. Moskof tankla topla üzerimize geldi.
Önce kasabayı bombaladılar. Roketlere karşı yapacak bir şeyimiz yoktu, halkımız kendisini müdafaa edemedi. Allah bir daha göstermesin çok çetin bir gündü. 24 yıldır aklımdan çıkmadı hâlâ. Bir anne emzirip büyüttüğü balasını tehlikeden sakınmaya çalışırken, mermi çocuğu parçaladı. Bir anda kucağı kan dolunca aklını yitirdi oracıkta.
Mini mini bebelerin parçalandığı, kafa derilerinin yüzüldüğü, kulaklarının kesildiği, hamile kadınların karınlarının deşildiği bir gün nasıl unutulur ki?
 Biz 3 arkadaş, üç gün kar altında saklandık. Şayet yakalansak bizi de öldüreceklerdi. Sonunda gece karanlığından istifade ederek uzaklaştık oradan.
 Bu filmi  daha önce görmüştükBu filmi  daha önce görmüştük

DİNİM İSLAM DİLİM TÜRKÇE
Bizi Sovyet döneminde de Türklüğümüzden koparmak için çok uğraştılar. Türküm diyeni Sibirya’ya sürdüler. Benim dinim İslam, dilim Türkçe, aslım Türk. Ben Azeri denmesini bile kabullenemiyorum çünkü özüm Türk’tür. ‘Azerbaycan’ sadece o coğrafyanın adı, ‘Karadenizli’ gibi mesela… 
Çocukken babamın bir Ermeni iş arkadaşı vardı, birlikte yerler içerlerdi. Babaannem Ermeni’den dost olmaz, onu kapıya koymayın derdi. Ninemizin endişesini Hocalı soykırımını yaşadıktan sonra anladık. Güya komşuyduk, çocuklarımızı alıp götürdüler, organlarını sattılar üç kuruşa.
Söyleyin bir Türk bunu yapabilir mi?
Asla!
 Bugün Hocalı soykırımını dillendirip şehitleri anabiliyoruz. Türkiye’de sesimizi duyanlar, derdimizle ilgilenenler var. Bu ne büyük bir iyiliktir düşünemezsiniz. Zaten Hocalı katliamını dünyaya tanıtan Türkiye’dir. Gardaş Türkiye’ye nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz.” 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.