Sanayi nasıl kurulmaz!

A -
A +

Padişah sormuş niye yenildiniz? Efendim yüz sebebi var. Evveli barut yoktu... Tamam gerisini anlatma! Kayseri’de elektrik yoktur bir defa, Junkers ne yapacaktı orada?  

 

imi ta 1920’lerde uçak ürettiğimizden dem vurur, hibe alan Menderes’e sallar. Kimi sivil havacıları bunaltan Halk Fırkasına atar. Bu mevzuda kalem oynatmayana yazar denmez güzel yurdumuzda.
Eee madem öyle, biz de katılalım kervana. 
Efendim Almanlar I. Cihan Harbi’nden yenik ayrılınca Versailles Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalırlar. Sıkı bir yasak gelir silah fabrikalarına. Tayyareciler ya sektörden kopacak, ya da Almanya dışında bir yerlerde üretim yapıp işi rölantide tutacaklardır.
İşte o günlerde Junkers firması kapımızı çalar, ortak bir tayyare için varılır mutabakata (15 Ağustos 1925). Rüya gibi bir şeydir, biz de tayyare yapacağız ha!
Almanlar 40 yıl boyunca hava yolu taşımacılığını da deruhte edecek, petrol arayacaktır ayrıca. Alüminyum, demir gibi stratejik madenler sadece Junkers ile işlenecektir. Bir nevi kapitülasyon, yıllardan sonra. 
Keşke biz de o donanımda olsak ama yiyeceğimiz fırınla ekmek vardır havacılık hususunda. Bir kere çelik işleyemeyiz. Kaldı ki, mühendislerimizi Çanakkale’de kaybetmiş, yerlerini dolduramamışızdır daha. Düşünün mübadele ile Karamanlı demirciler Yunanistan’a yollanınca teker takamayız at arabalarına.
Ordumuzda az sayıda tayyare vardır, parçalar hep dışarıdan. 
FAG 1883’de rulman vermiş piyasaya. Kayseri’de hangi metali dökmüş, hangi çeliği dövmüş, hangi dişli kutusunu yapmışızdır acaba?
Otomotivcileri inceleyin, ya velespit ya dikiş makinesi üretmişlerdir zamanında. Araba bir sanayi kültürüne erdikten sonra… Tayyare daha da ötesi, mühendisliğin zirvesi zira. 
Cumhuriyeti kuranlara göre bir başkent ne kadar içerideyse o kadar emniyettedir. Ankara’yı bile riskli bulur, Kayseri’ye taşımak için planlar yaparlar. Aynı mantıkla tesisi de çekerler bozkıra. Bari tersaneleri de götüreydiniz yanına. 
İyi de Kayseri elektrikle tanışmamıştır daha, demir yolu namevcut, kara yolu tarladan bozma… Tamam tarım ve ticareti iyi bilirler, lakin sanayi tecrübesi olmayınca. 
Eğer zikrolunan fabrika İzmir’de, İstanbul’da, Bursa’da kurulsa bir yan sanayi doğabilirdi zamanla. Alman mühendis ve teknikerler de hayal kırıklığına uğramaz, kaçmak için gün saymazlardı ayrıca.

Sanayi nasıl kurulmaz!

TÜRK GİBİ BAŞLAMIŞTIK HÂLBUKİ 

 

Anlaşmaya göre Alman Junkers şirketi bir uçak, bir de uçak motoru fabrikası kuracaktır. TOMTAŞ’ın sermayesi 7 milyon DM olacak ve taraflar eşit nispette katılacaklardır. Tesis 1926 sonbaharında açılacak, ertesi yıl üretime başlayacaktır. 
Junkers iflasın eşiğindedir o sıra. Alman hükûmeti firmayı suni teneffüsle yaşatma çabalarında. Neyse ilk hangarı planlandığı tarihte tamamlarız, öbürlerini mi? Heyecanımız azalır, bırakırız nadasa.
Malzemeler gemiyle İskenderun’a getirilir, oradan tren ile Ulukışla’ya. Derken kağnılara yüklenir toz toprak içinde vasıl olurlar menzil-i maksuduna. Mesafe 200 km’den fazla, artık kaç gün sürdüyse, bakın sıkıntıya.
Almanya’dan 5 mühendis ve 120 tekniker gelir, 40-50 Türk işçisi alırlar yanlarına. İyi de cereyan yok, Hans nasıl kaynak yapacak acaba? 
Almanlar Anadolu çocuğu gibi üç on kuruşa çalışmaz, haklarını bilir ve savunurlar. Ve ortalıkta dolanan laflar, “Bunlar bize pahalıya patladılar.”
Bitmesi gereken dört hangardan ikincisi de zor şer tamamlanır, Junkers’e sorarsanız Türk hükûmeti ödemeleri sallamakta, Ankara’ya göre ise Junkers patent hususunda niza çıkarmakta. Neticede ipler kopar, elin Alman’ı tazminatı kapar, döner yurduna. 
Haydaaa! Gitti mi onca masraf boşuna. 
Sanayi nasıl kurulmaz!
 

DOSTLAR ALIŞVERİŞTE...
Bilmem kaç milyonluk tesis, 520 bin liraya Tayyare Cemiyetine devredilir, yabancı değil canım o da bizden, devlet deniz nasıl olsa.
Junkers tekrar kapımızı çalar, Berlin İstanbul Bağdat ve Berlin İstanbul Tahran hattına asılır sırıta sırıta. Lakin ona yedirmezler, Lufthansa öne çıkar bu defa.
Bilahare Hava Müfettişliği uhdesine giren fabrika 1932’ye kadar 15 adet Junkers A-20 montajlar. Bunlar ne savaşta işe yarar, ne barışta. Bir kere Türk Hava Kuvvetleri hızı saatte 200 km’yi geçmeyen tayyareleri envantere sokmaz. A-20 o sürate düşerken ulaşabilir anca.
Yıl 1933. Kayseri’de Amerikalı ‘Curtis-Wright lisansı ile değişik tipte tayyareler alınır tezgâha. (33 Curtiss Hawk, 8 Fledling). Gelgelelim bunları uçurmak dert olur, tayyarelerin kanatları sökülür, 6 tekerlekli kağnılarla Çorakçılar mevkiine taşınır, kanatları takılır. Pist filan yoktur saldım çayıra. 
Komedi filmi gibi. Çarıkla uzaya…
Derken tesis Millî Müdafaa Vekâletine geçer ve Tayyare Cemiyetine planör yapmaya başlar. Sevinsin kızlar, haydi eller havaya. 
1936’da Almanlarla 45 Gotha imal ederiz. Sonra Polonyalılarla 24 adet PZL24. Ve 1940’da İngilizlerle 24 Magister.
Yani 5 ayrı model ve ceman 134 parça. Bunların alayı montajdır. Motor vesair aksamı hazır gelir, göstergeler ona keza. Sırala oğlum kokpite, geç arkaya, kabloları bağla.
Ama olur mu? Olur. Sıkarsın dişini peyderpey, yerli nispetini artıra artıra… Gün gelir kendi tasarımınla çıkarsın piyasaya.
Hasılı fabrika kapanır, tesis Kayseri Hava İkmal ve Bakım Merkezi olur, hedefinden sapar.

Ama o  JUNKERS Almanya’da...

Peki ya Almanlar? Müttefik baskısı hafifleyince dört koldan imalata başlar. Junkers, Messserschmitte, Dornier ve Heinkel kısa sürede 3 bin uçaklık bir güç hazırlar Gestapo’ya. Savaş boyunca tam 119 bin 871 tayyare yaparlar. Hermann Göring (1939-45) komutasındaki Alman Hava Kuvvetleri (Luftwaffe) 3 milyon 400 bin personeli olan bir devdir, çelik kuşlar havalandı mı gök kararır adeta. 
Bize damlamayan Junkers, Luftwaffe’ye yağdırır, uçan kaleler, çevik avcılar... Deniz ve nakliye uçakları, pervaneli botlar…Tepkili motorları, savaş jetlerini de ilk defa Alman mühendisler yapar ama savaşın son günleridir, neticeyi değiştirecek sayıya ulaşamazlar. Çok da iyi pilotlar yetiştirirler. 25 bin İngiliz, 45 bin Rus tayyaresi avlarlar dile kolay. 

Sanayi nasıl kurulmaz!

VER TÜTÜN AL ARABA

Marshall yardımları 1947’de kabul edilir. Hep Menderes’e yakıştırıır ama daha 3 yıl vardır DP iktidarına. 
ABD bizi çok düşündüğü için gelişmemiz için raporlar hazırlar. Bunlar tavsiyeden öte diktedir, hükûmetleri zorlar. Mesela Hilts raporu ile demir yolunun zararları öğütlenir ve aynen geçirilir hayata.  
Baker raporu ise Türk ekonomisinin kurtuluşunu tarımda görür. Köylümüz tütün gibi zahmetli ürünlerle uğraşmalıdır ki, onlar sigaradan vursunlar. 
Thornburg Raporu’nda ise “uçak ve motor fabrikaları rekabete dayanamaz” tespiti yapılır, “otomobil, kamyon, traktör gibi ihtiyaçlar dışardan alınmalıdır mutlaka!” 

 

Sanayi nasıl kurulmaz!

Amerika gibi dostun olursa

II. Cihan Harbi sonrası ortaya iki kutuplu bir dünya çıkar. Türkiye ABD’nin yanında yer alır. Marshall yardımları cömertçe görünse de pek hayrı olmaz. ABD, depolarında küflenen demode malzemeleri bize yollar, safra atar. Lütfettikleri uçaklar uçan tabut tabir edilen, sık kırılan modellerdir. Mesela bir F-15 vermezler asla. 
1947-1955 yılları arası ABD’den 1905 uçak alırız, çoğu parasıyla. ABD ilk jeti F-84’ten 4450 adet yapar. Kanatlardaki depolar yüzünden kolay hedef olur. Çok çabuk takatten düşer, yüz güldürmez asla. Olsun 850 tanesini bize satar, açığını kapar.
Derken İncirlik’e, Sinop’a, Karamürsel’e çöreklenir her işimize karışırlar. Düşünün zeytin ve tereyağını bile baskılar, margarin dayatırlar vatandaşa. ABD ile çuvala girilmeyeceğini ne zaman anlarız? Kıbrıs harekâtında.
Kaddafi yollamasa atacak mermi bulamayız düşmana.
Ve dostumuz müttefikimiz stratejik bir tanemiz ambargoyu koyar. 
Ah kendi uçağımızı silahımızı yapabiliyor olsak dedirtir yıllardan sonra.

ÇELMECİ BÜROKRASİ
Devlet işlerinin karışanı çok olur malum, resmî zevat, üretim, maliyet ve rekabete kafa yormaz. Ne yani, sanki verimli olsa maaşı mı artacak? Hem elini taşın altına niye koysun, yarın müfettişler çökse kim duracak yanında? Ama imza atmazsan, sallarsan, oyalarsan, tıkırdarsın paşa paşa. Devlette kararlar geç alınır. Toplantılar, yazışmalar, giden evrak, gelen evrak, şu husus da arz edilsin yukarıya. Masraf kalemlerinin vanası yoktur ki, kapatasın. Tasdik bekleyinceye kadar astarı yüzünü aşar.
Etimesgut tesislerinin ayağı biraz daha sağlam basar. Yaptıkları yine montajdır ama nispeten dengeli bir adımdır havacılık yolunda.  
Eğer Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ gibi çılgınların önleri kesilmese farklı şeyleri konuşuyor olabilirdik şu anda. 
Ne yazık ki ikisi de CHP’nin gazabına…

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.