Taammüden katliam!

A -
A +

1980’li yılların sonları... Ruslar bir tebligata binaen Dağlık Karabağ’da bütün silahları (av tüfekleri dâhil) toplarlar.
Saha temiz mi?
Temiz tamam!
İşte o gün Ermeni saldırıları başlar. Otobüsler taranır, evler yakılır. Tam 186 bin Azerbaycanlıyı odundan ocağından koparır, vatanından ayırırlar.  
Cinayetleri Monte Melkolyan adlı bir çete reisi yönetir. ABD’de yaşayan ağabeyinin ifadesi ile öç almaktadır tadını çıkara çıkara.
10 bin nüfuslu Hocalı’da 3 bin Azeri ve Ahıska Türkü kalmıştır. Keskin nişancılar keyfî insan vurur, 1.300 mazlum Türk şehit düşer bu arada.
Ağdam’a gelebilenlerin hâli içler acısıdır, soğuktan ayakları kangren olmuştur. Orman yolunda göğüsleri kesilmiş kadınlar, kafaları yüzülmüş cesetler görürler ki çığlıklarını kimse duymaz. SSCB Haber Ajansı TASS tek fotoğraf geçmez, tek kelime yazmaz.
Başta Fransa olmak üzere Batı da destek verir Erivan’a. ABD Senatosu ise açıkça yanlarında.
Neticede Dağlık Karabağ Eyalet Komitesi Plenumu, bölgenin Ermenistan’a ilhakını karara bağlar.
Kime sordun? Hem hangi hakla?
Henüz SSCB çökmemiştir, halkların kardeşliği sloganları yazmaktadır duvarlarda.
Azeriler Gorbaçov’dan hadiseye el koymasını isterler, ilgilenmez. Seslerini duyurabilmek için mitingler yaparlar.
Komünist bir ülkede
miting!
Duyulmuş şey değildir! Üstelik milyon milyon inmektedirler meydana. Ortalıkta bir örfi idare sözü dolanmaya başlar ancak ilan edilmemiştir daha.
19 Ocak 1990. Saat 19.27
Rus Alfa birlikleri Azerbaycan Televizyonunun enerji hattını bombalar, yayın kopar. İşte o sessizlik anında olağanüstü hâl kararı alırlar.
Halkın haberi yoktur, henüz meydandadırlar. Gece yarısı yüzlerce zırhlı ve 40 bin askeri karşılarında bulurlar. Azeriler 70 yıldır parçası oldukları Sovyetlerin kan dökeceğini sanmaz. Kaldı ki Gorbaçov bir Stalin değildir, “glasnost” (açıklık) ve “perestroika” (yeniden yapılanma) sakızları çiğnemektedir kürsüye çıktığında. Zaten müdahale hakkı da yoktur mevcut Anayasa’da (Madde 119)
Kızılordu içinde çok miktarda Ermeni vardır, gözlerini kırpmadan tetiğe basarlar. Bilhassa hastaneleri ve ambulansları hedef alır (Halep ve Dera’da da sağlık merkezlerini vurmuşlardı), evlere, tramvaylara kurşun yağdırırlar. Cesetler üzerinde yüzlerce delik vardır, zırhlılar üzerinden geçer kollarını bacaklarını kopartırlar. O hengamede evlere dalar yağma yaparlar. Ölenlerin yüzüklü parmakları yoktur, pes yani aç gözlülüğün bu kadarına...  
Kızılordu 1956’da Budapeşte’ye, 1964’te Prag’a girmiştir, Azerileri de hizaya sokacaktırlar akılları sıra. Ancak kardeşlerimiz korkuyu unutmuşlardır, daha bir gayretle sokağa çıkar, işgalciler defolup gitmek zorunda kalırlar.
AHC (Azerbaycan Halk Cephesi) lideri merhum Ebulfez Elçibey kesinlikle geri adım atmaz. Bakü Döwlet Üniversitiyası ve Azerbaycan Layiha Enstitüsüsü talebeleri öncüllük eder halka.
134 sivil vatandaş ve 37 Azerbaycan askeri şehit olurken 770 sivil ve 80 asker yaralanır. 841 kişi gözaltına alınarak Rusya’nın çeşitli hapishanelerine kapatılır. 48 kişiden bir daha haber alınmaz. Sonradan Rusların cesetleri Hazar’a attıkları ortaya çıkar.  
Neftçala, Gence ve Lenkeran’da da şehitler, yaralılar vardır ayrıca.
Eğer ölü sayısı 150’yi aşarsa Sovyet Anayasasına göre devlet başkanının yargılanması gerekir. Moskova yalana sığınır Bakü’de sadece 32 kişinin öldüğünü ve bunun 26’sının Ermeni olduğunu açıklar.
Yuh yani! Fotoğraflar ortada.  
Şüheda arasında 87 yaşındaki Süreyya Babayeva vardır mesela, 13 yaşındaki Lerisa Memmedova, 14 yaşındaki Ilgar İbrahimova...
200 şehidin adı sanı bellidir açıkça.
Onlar şimdi Fatihalarla yâd ediliyor Hıyaban’da

Taammüden katliam!
HÜZÜN VE COŞKU BİR ARADA

 20 Ocak günü millet yakınlarını ve dostlarını aramak için sokağa çıkar. Bakü ve Sumgayıt perişandır, binalar delik-deşik kurşun izi taşırlar. Lenin Meydanı (adı Azatlık olacaktır) kan dolu leğen gibidir, korkunç bir manzara.
Azerbaycan’da 40 gün genel grev yapılır. Bu diğer cumhuriyetleri de sıkıntıya sokar, çarklar zaten zor dönüyordur, iyice aksar.
Kremlin güya kalkışmaya yeltenen halklara gözdağı verecektir, ters teper dağılma süreci hızlanır, kendileri de altında kalırlar.
Azerbaycan Türkleri şehitlerinin kanıyla komünist ideolojiyi boğar, kaldırıp tarihin çöplüğüne atar.  
Rus halkına kimsenin bir şey söylediği yok ama sistem Türk İslam düşmanıdır, Şeyh Şamil’e yaptıkları hafızalardadır olanca sıcaklığıyla.
Ve bir ikiyüzlü devlet daha var oralarda. “İran!”
Adı İslam Cumhuriyeti’dir ama Ermenileri arkalar. Niye? Eğer Kuzey Azerbaycan hürriyetine kovuşursa belki kıvılcım Güney Azerbaycan’a da sıçrar!
Bu konuda hâlâ  güven vermiyor, karikatür ve fıkralarla Türkleri aşağılıyor, ana dili eziyor, Farsçılık dayatıyorlar.

Taammüden katliam!
HAMIMIZIN ÖZÜ BİR

21 - 22 Ocak’ta olağanüstü toplanan Azerbaycan Yüksek Sovyeti, olağanüstü hâl uygulamasının durdurulması ve ordunun Bakü’den çıkarılmasını ister. Aralarında AHC liderleri Tevfiq Gasimov, Vurgun Eyubov, Necef Necefov ve Bahtiyar Vahabzade‘nin bulunduğu komisyon bir rapor hazırlar. SSCB Devlet Başkanı Gorbaçov, Savunma Bakanı Orgeneral Yazov, KGB Başkanı Kryuckov, İçişleri Bakanı Bakatin’in katliamdan sorumlu oldukları, cezalandırılması için dava açılması ve BM’ye taşınması kararlaştırılır.
Ne yazık ki katliam emrini verenler, elini kana bulayanlar yargılanmaz. Yaptıkları yanlarına kalır, eğer adalet buysa.
Ve köprüler atılır, ipler kopar. Halk artık Komünist Parti Lideri Vezirov’u kaale almaz. Sovyet kimliklerini yırtıp sokaklara atar, kukla devleti alaya alırlar.   
Türkiye sonuna kadar arkalarındadır. Anadolu kahrolur, kardeşinin acısına ağlar.
Merhum Bahtiyar Vahapzade “Bir milleti millet yapan,  beraber güldüğü, beraber ağladığı anlardır” der, gözyaşında da hikmet var.
1918’de Türk Cumhuriyeti kuran Azerbaycan Türkleri tekrar ay yıldızı göndere çeker. Öyle ya “Bir kere yükselen bayrak bir daha inebilmez” denmiştir onlara.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.