Bir günde 45 bin günahsızı katlettiler

A -
A +

Sömürgecilik yarışında İngiltere ile kafa kafaya giden Fransızlar Asya’nın Afrika’nın posasını çıkardıktan sonra Kuzey Afrika’ya musallat olurlar.
1830’da Cezayir’i işgal eder, sadece madenleri götürmekle kalmaz, babalarının malı gibi yerleşip sayfiye kurmaya kalkarlar. Yerli halkın Fransızca dışında bir dil konuşması yasaktır, sistemli bir asimilasyon uygularlar.
Maksatları İslam medeniyetini yok etmektir, sadece el-Mektebetü’l-Vataniyye el-Cezairiyye’de üç bini yazma, bir milyon eseri yakarlar.
Beklenen olur ve Emir Abdülkadir liderliğinde direniş başlar.
Fransa Nazi işgali yaşadığı yıllarda Cezayirlilerin ağzına bir parmak bal çalar. “Tamam çekilip gideceğiz ama” der, “Almanlardan kurtulduktan sonra!” Bu yüzden bir çok Arap evladı silah altına girer Hitler ve Mussolini’nin militanlarıyla vuruşurlar. Fransızlar sıkıntıyı atlatıp düze çıkarlar.  
Cezayirliler neşeyle meydanlara iner İkinci Cihan Harbi’nin bitişini kutlar (8 Mayıs 1945) Ve ne olur biliyor musunuz? Fransız askerleri halkın üzerine yaylım ateşi açar. Sadece o gün 45 bin şehit düşer toprağa. Bırakın bağımsızlığı, Cezayirlilerin Fransız Parlamentosunda temsiline bile katlanamazlar. Kudurmuş gibi kuzuları vurur, evleri yıkar, bağları söker, ırza namusa saldırırlar.
Nükleer denemeleri de Cezayir topraklarında yaparlar, radyoaktif atıklar yüzünden kanser vakaları artar.
Demek ki neymiş, gâvurun sözüne güvenmeyecekmişsin asla!

Bir günde 45 bin günahsızı katlettiler
AHMED BİN BELLA

Ahmed bin Bella, Fas sınırında Maghnia köyünde doğan bir delikanlıdır. Mahallî Fransız mektebini bitirdikten sonra Tlemsen de liseye yazılır. Tek kelime Arabi bilmemektedir daha.   
Bahşedilecek hürriyet masalına inananlardan biri de odur, okulunu bırakıp Fransız ordusuna katılır hatta (1937). Yararlıklar gösterir, nişanlar (Croix de Guerre) madalyalar (Médaille Militaire) takılır üniformasına. Sportmen bir gençtir, Fransız süper liginde oynayan Olympique de Marseille’in değişmez elemanıdır, gol kokusu alır âdeta. Buna rağmen aşağılandığını fark eder ve gözü açılır. Ona subaylık teklif ederler ama gider direnişçilere katılır.
Ahmed bin Bella FLN (Front de Libération Nationale) uhdesinde kurduğu OS (Organizasyon Spéciale) ile silah temin eder davaya. Teşkilata para sağlamak için Oran Postanesini basınca yakalanır, içeri tıkılır (1949). Ancak firar etmeye muvaffak olur (1952), Kahire’ye geçer, düşünün ana lisanını orada öğrenecektir seneler sonra. Abdünnasırcıların tesirinde kalır bu arada.  
Ahmed bin Bella, silahlı mücadeleyi taşraya yayar, ummadıkları yerde işgalcilerin karşısına çıkar.
Charles de Gaulle onu ölü ya da diri ele geçirmeye kararlıdır. Kahire ve Trablus’ta düzenledikleri iki suikastta başarılı olamazlar. Nitekim Fransız savaş uçakları, bindiği sivil tayyareyi inişe zorlar, korsanlar onu alır, Paris’te bir zindana tıkarlar (1954).
Ne yazık ki, o günlerde Türk basını Cezayirli kardeşlerimizin değil Fransa’nın yanındadır. Mücahitlere çapulcu demektedir hatta.

Bir günde 45 bin günahsızı katlettiler
ZİNDANDAN KOLTUĞA

Kargaşa yedi sene sürer. Ülkeyi viraneye çeviren, milyonlarca insana kıyan mösyö barınamayacağını anlar sonunda. Masaya oturur ve çekilir güya. (Evian Anlaşması)
Devir “örtülü sömürü” devridir. Maşa kullanmalıdırlar bundan sonra. Nitekim hâlâ Fransız otomobilleri dolanıyor Cezayir sokaklarında. Neyse Ahmed bin Bella ülkesine döner ve Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin başına geçer şaşaayla (1963).
Bunun adil bir seçim olduğu söylenemez, rakiplerinin ismini sildire sildire başkanlığı alır. Orduda gücü olan Albay Huari Bumedyen yanındadır zira.
Halk yine ters köşeye yatar, Batı’dan kurtulduk derken sosyalistlere yakalanırlar bu defa. Türkiye BM oylamasında müstenkif (çekimser) kalarak baltayı vurur taşa bir kere daha.
Ahmed bin Bella eğitime önem verir yeni yeni okullar açar. Sanayi tesisleri ve toprakları kamulaştırır. Hâlbuki malını gasbettiği insanlar ziynetlerini bağışlamışlardır teşkilata.
Her ne kadar Abdünnasır’la, Che Guevera’yla, Kruşçev’le ve Tito’yla senli benli konuşsa da onların anladığı manada Marksist olmaz. İsrail diye bir devleti tanımaz, siyonistlere el uzatmaz. Filistinlilerin kurtulacaklarına dair ümidini canlı tutar.  
Bu arada “Antiemperyalist Birliği”ni kurar. Güney Afrika’da Zimbabve’de. Angola’da destek olur kurtuluş savaşçılarına.
Sovyetlerde olduğu gibi tek partiyi dayatırlar. FNL bizdeki CHP’ye döner zamanla.  

Bir günde 45 bin günahsızı katlettiler
BUYURUN KENARA

Bu arada hoşnutsuzluklar da çıkar. Biskra’da Albay Şabani’nin başını çektiği isyanı bastırsa da Bumedyen’in yönettiği darbe ile vazifeden alınır. Mahkemeye çıkarılmadan kodese kapatılır.1980 senesine kadar (15 yıl) içeride kalır. Kodeste okuyacak ve düşünecek zamanı olur, nerede yanlış yaptığı sorularına cevap arar. Neticede özüne döner, İslami bir hayat tarzında karar kılar. Demek ki, hayır vardır vaki olanda.
 “Avrupalılar sömürgelerden çaldıkları ile zenginleştiler. Sanayileri hâlâ bizim madenlerimize bağımlı. Afrika dünyadaki kobaltın yüzde 90’ına, kromun yüzde 80’ine ve altının yüzde 50’sine sahip. Uranyum ve petrol yataklarını da hesaplarsanız niye kan döktükleri anlaşılır. Kapitalizm katliam demektir, Batı kanla beslenir. Hâlbuki Osmanlı sömürgecilik yapmadı, Türkler Batı’nın en büyük düşmanıydı. Artık bir araya gelmeli; İslam ortak pazarını, İslam ordusunu kurmalıyız. İslam hayat demektir, mezhepler zenginliğimizdir. İslam birliği zaruridir” şeklinde konuşmalar yapar.
Huari Bumedyen ölünce (1978) Şadli bin Cedid tarafından serbest bırakılır. Artık İslami Selamet Cephesine yakın durmaktadır, ılımlı olun tavsiyesinde bulunur onlara. Nisan 2012’de hayatını kaybettiğinde 96 yaşındadır ve aklı başında. 

HUARİ BUMEDYEN
Asıl adı Muhammed Buharruba olan Huari Bumedyen bir köy çocuğudur. Annesi Berberi, babası Araptır. Ailecek dindardırlar. Kostantiniyye’de el-Mektebetü’l-Kettaniyye’de okur. On dört yaşında iken Setif katliamına şahit olur. O öfke ile Messali Hac’ın liderliğinde direnişe katılır. Fransız ordusunda askerlik yapmamak için yurdışına çıkar. Tunus Zeytuniye Medresesi ve Kahire el-Ezher’de hayli mürekkep yalar.
Hem Mısır’dan Cezayir’e silah taşımakta hem de Vücde mıntıkasında kâbus olmaktadır Fransızlara (1955). Vehran’daki gençleri de ona bağlarlar.
Bilahare Tunus sınırındaki Garüddima karargâhına geçer ki, burası mücadelenin beynidir âdeta.
Örgüt içinde yükselip albay olduğunda 25 yaşındadır daha.  Bumedyen içine kapanıktır, arkadaşlarının fikrini sormaz, halkın karşısına çıkmaz.
Medreseli olmasına rağmen SSCB ekseninde siyaset yapar, ancak yasaklı Arapçanın prangalarını da çözer bu arada.
Halkın ne umduğu ne bulduğu umurunda değildir, çünkü devleti partiyle değil konseyle yönetir. Ne başbakan ne de yardımcı tayin eder. Ekonomi, bürokrasi, üniversiteler, medya ve kışlayı elinin altında tutar. Kısaca “tek adam rejimi” diyebilirsiniz buna. Yıkılacak gibi değildir eğer vakti saati gelip de ölmemiş olsa (Aralık 1978).

VE BUTEFLİKA
Yerine düşünülen isimlerin başına Abdülaziz Buteflika gelir. Kurulduğu günden beri hariciye bakanlığı yapmaktadır zira. Görgülü, bilgili bir isimdir, ancak subaylar Savunma Bakanı Şadli Bincedid’de karar kılarlar. Dünyanın tanıdığı Buteflika iki numara büyük gelmiştir onlara.
Şadli bin Cedid düşen petrol fiyatları ve artan nüfus karşısında bocalar, iş bilmezliği yüzünden memleketin dışa bağımlığı artar.
Nispeten dine saygılıdır, kul hakkından korkar. Devletleştirilen mülklerin sahiplerine iadesini sağlar. Hatta eski köye yeni âdet getirir, çok partili sisteme geçip şans tanır siyasi hasımlarına. FNL, muhalefet ile tanışacaktır bundan sonra.   
Bu arada Buteflika dışişleri bakanlığından alınır, yolsuzlukla suçlanıp davalar açılır hakkında. O da kendi isteğiyle sürgüne çıkar ve aklanıncaya kadar adım atmaz yurduna.
Şadli Bincedid aciz ve çaresizdir, her şeye burnunu sokan orduyla bu kadar olur anca.
1991 seçimlerinden Abbas Medeni liderliğindeki İslami Selamet Cephesi zaferle çıkar. Dün Fransızlarla savaşan subaylar, Fransızlar gibi zulme başlar. Gerilim artınca Bincedid’i müstafi sayar, Fas’ta yaşayan Muhammed Budiyaf’ı çağırırlar (1992) Değişim gelişim vaatleriyle gelen Budiyaf, birkaç ay çalışmıştır ki, koruması tarafından suikasta uğrar. Yaygın kanaat cinayette generallerin parmağı olduğu doğrultusunda.
Buteflika, bugün davet edenlerin yarın linç etmeyeceğinden emin değildir, uzak durur iktidara. Ordu Elyemin Zerval’i oturtur koltuğa. Adam üç sene dayanabilir ve bozulan sıhhatini öne sürüp bırakır kaçarcasına.
Artık zamanıdır, partide ve kışlada gücü artan Abdülaziz Buteflika talip olur iktidara. O gün bu gündür de başta. Ama felç geçirmiş, melekelerini yitirmiş... Hiiç fark etmez yeter ki sürtüşmesin orduyla.

Bir günde 45 bin günahsızı katlettiler
Fransa Cezayir’den çekilir ama bir buçuk milyon mümini şehit ettikten, on binlerce evi, dükkânı ve mektebi yıktıktan, 400 bin bağı söktükten ve yüz binlerce hayvanı kurşunladıktan sonra. 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.