Şeker fabrikası yapmaktan sanığın idamına!

A -
A +

 Hâkim Salim Başol, Hasan Polatkan’a “Niye bu kadar şeker fabrikası yaptınız” diye sorar. Cevabı dinleme lütfunda bile bulunmaz, “Tamam uzatma” der, “yemeğe gideceğiz daha!”

Yıl 1915... Eskişehir.
Giray sülalesine mensup Kırım Türklerinden Abdülbari Bey ile Hafız Hacı Gülsüm Hanım’ın bir oğlu olur, adını Hasan koyarlar.  
Hasan Zeki ve terbiyeli bir çocuktur. Cihan Harbi yıllarını, tek parti dönemi sıkıntılarını yaşar...
Tamam zor günlerdir ama israf, kayırma, umursamazlık da vardır ortada.
İlk, orta ve liseyi Eskişehir’de okur. Sırf iktisadi konulara merakından dolayı Siyasal bilgilere girer, Maliye bölümünü seçer. Bir müddet Ziraat Bankasında müfettişlik yapar.  
946’da seçimlerinde DP adayı olur ve seçilir. Yine Tatarlardan Mutahhare Hanım’la evlenir. Sema ve Nilgün adında iki kızı olur, ailesine düşkünlüğü ile bilinir etrafında.  
Dikkat çekecek kadar çalışkandır, daima işinin başında. Hatta İnönü “bu çocuğu niye bana getirmediniz” diye çıkışır CHP teşkilatına.
Bir süre Çalışma Bakanlığı yapar, sonra Maliye’nin başına.
Böyle gelişmekte olan ülkelerde denk bütçe yapabilmek maharet ister. Hasan Bey bunu başarır ve muhalif yazar Metin Toker dahi hakkını verir.
 “Hasan Polatkan bir çalışkan vekildir. Çok zaman saat sekizde onu makamında bulmak kabildir...” (Akis)

Şeker fabrikası yapmaktan sanığın idamına!

İŞÇİDEN KÖYLÜDEN YANA
Polatkan, işçiden ve köylüden yanadır, gençlerin önünü açar.
 “Nüfusunun yüzde 81’i çiftçi olan bir memlekette Tarım Bakanlığına ayrılan para, Emniyet Umum Müdürlüğüne ayrılandan az olursa, bu hakikaten üzülmeye değer bir nokta”  der ve teamülleri zorlar.
 O günlerde en ulaşılmaz gıda şekerdir. Alpullu, Uşak, Eskişehir ve Turhal fabrikaları çalışır ama yetmez yurda.
Adnan Menderes 1953’de Adapazarı’ndan başlar, 1954 Konya, Kütahya, Amasya, 1955 Susurluk, Burdur, Kayseri, 1956 Erzurum, Erzincan, Elaziz, Malatya, 1957 Kastamonu Taşköprü derken Ankara...
Şeker artık el altından partililere, memurlara, ayrılan bir meta olmaktan çıkar. Her bakkalda bulunur, kim ne kadar istiyorsa...
Eskişehirli pancarla hemhâldır malum, Polatkan’ın teşvikleri de unutulmaz bu hususta.

ESKİŞEHİR’E İTİA
Yıl 1958, Maarif Vekili Hüseyin Celal Yardımcı ABD’ye gitmiştir. Kısa bir süre yerine Hasan Polatkan bakar.
Fırsatı değerlendirir, Eskişehir’e hemen bir İTİA (İktisadi Ticari İlimler Akademisi) açar, Prof. Orhan Oğuz’u başına koyar. Eğer bugün Anadolu ve Osmangazi Üniversitelerinde on binlerce gencimiz okuyorsa şükran borçluyuz ona...
On senelik DP iktidarında ülke şantiyeye döner, Hasan Polatkan 93 milyar liralık yatırıma imza atar. Önce çalışma hayatını, sonra maliyeyi düzene sokar. Özel sektörü de güçlendirir, subay sivil arasındaki maaş farkını azaltır.
İşte ihtilalciler bunu affetmeyecek, yazacaklardır kenara.
Hele ezanın Arapça aslından okunması için Menderes’e telkinde bulununca...

Şeker fabrikası yapmaktan sanığın idamına!

BİLİYORDUR OYSA
25 Mayıs 1960. Mutahhare Hanım o sabah Eskişehir’e gidecek olan kocasının önüne durur, “Bak darbe söylentileri var, yola çıkma!”
-Hanım, o nasıl söz? Türk askeri hakkında böyle konuşma!
Hâlbuki İnönü’yle komşudurlar. Son zamanlarda Paşa’nın evi otobana dönmüştür, girenler çıkanlar...
Sabahlara kadar lambalar yanar. Belli bir şeyler olacak ama...  
Zaten darbe evvelce planlanmış, hazırlıkları tamamlanmıştır. Menderes’e de haberi gelir ama panik yapmaz.
O gün Odunpazarı mitinginde kabloları keser koparırlar, yine aldırmaz.
Havacı subaylar çocukça hareketler yapar, yok arkalarını dönmeler, marş okumalar filan. Ayıptır seçilmiş bir başvekil vardır karşılarında.
Dahası Menderes’in otomobili üstünde alçak uçar, tacizde bulunurlar.
Ertesi gün Menderes ve Polatkan’ı Kütahya’da tutuklar, Ankara Harbiye’ye kapatırlar.  
CHP bildiği en iyi işi yapar, tezvirata başlar. Yok bir tayyare dolusu altınla Avrupa’ya kaçacaklarmış da filan.
Bilahare Yassıada...
Muhalif gazeteler manşet atmaktadır: “Sabıkların cezası ölüm olacak!”

İNCİR ÇEKİRDEĞİ
Polatkan’ı “Ali İpar, Barbara, Vinileks ve Anayasayı İhlal” gibi içi boş dosyalarla suçlarlar. Kayıtlar ortadadır, lütfedip baksalar.  Yassıada Mahkemesi, çadır tiyatrosunu andırır. Düşünün Hâkim Başol “Niye bu kadar şeker fabrikası yaptınız” diye sorar, cevabı dinleme lütfunda bile bulunmaz. Ada’ya bizzat Cemal Gürsel tarafından yollanan Tarık Güryay ulu orta sövmekte, mebusları sopalamakta, surgan göstermektedir âdeta.
Gidişat bellidir, asacaklar.
Usulsüzlük diz boyudur “CHP Mallarının Hazine’ye Aktarılması” yasası dikta olarak değerlendirilir, hâlbuki altında imzası olanlardan bazıları DP’den istifa etmiştir, onlara dokunulmaz.
Hasan Bey, ailesi ile 16 ayda iki defa görüşebilir, o da çok kısa ve askerlerin arasında. Mutahhare Hanım eşini 83 kilo bırakmıştır, şimdi 38 kiloluk bir hayalet vardır karşısında. Kız kardeşi Şule hekimdir. Ziyareti esnasında abisinin ellerindeki yanıkları teşhis eder. “Ne oldu böyle?” Sigara bastıkları açıktır, saklamaya çalışır. Dövülüp azarlanmaya alışmıştır da, ah defihacet esnasında tuvaletin kapısı açık tutulmasa.
Polatkan, müdafaasını yaparken Hâkim Salim Başol “Uzatma” der, “sizi buraya gönderen güç öyle istiyor, bir an önce bitir, yemeğe gideceğiz daha!”
O günden sonra sözlü savunma yapmaz, yazar imzalar, önlerine koyar.  
Niye nefes tüketsin ki, karar değişmeyecektir nasıl olsa. 

Şeker fabrikası yapmaktan sanığın idamına!

APAR TOPAR İNFAZ
Ceza Kanunu’na göre sanık avukatlarının infazda bulunma hakkı vardır. Cindoruk, Yassıada’ya gittiğinde saat 05.00 olmamıştır daha.
Vardıklarında cellatlar işlerini bitirmiş, sırtlarındaki çuvallarla inmektedir rıhtıma.
Cindoruk, Hasan Polatkan’ın evine gider. Herkes ayakta, ağlayanlar sızlayanlar. Hanımı feryat figan, müsekkin yapılmıştır oysa. Avukatlarını görünce umutla sorarlar Cindoruk “Hasan Bey’i kaybettik” diyebilir anca, idam edildi demeye dili varmaz.
Ağır bir şey,
avukatların en zorlandığı an. Annesi Hafız Hacı Gülsüm çok yaşlıdır, ondan saklar, Pakistan’a sürgün edildi der, oyalarlar.
Hanımı kabul edemez. Gazetedeki idam fotoğraflarına rağmen çıkıp gelmesini bekler umutla.

Şeker fabrikası yapmaktan sanığın idamına!

MİLLETİN SİLAHIYLA...
 Büyük kızı imtihanı kazandığı hâlde okula alınmaz. Küçüğü mektebe geç başlar, içine kapanır, korkar.
Bazı öğretmenler keyif için gelir, rencide edici sorular sorarlar.
Başsavcısı Altay Ömer Egesel, Tercüman gazetesine verdiği röportajda “15 idam kararı verildi. Millî Birlik Komitesi bunların üçü için ‘Evet’ dedi. Bana göre idam edileceklerin başında Celâl Bayar vardı. Hasan Polatkan’a yazık oldu”  demekten kaçınmaz.
Eşi Mutahhare Hanım ile küçük kızı Nilgün de travma yaşar ama büyük kızı Sema erir biter, hayatını kaybeder genç yaşta.
İlerleyen yıllarda Polatkan ailesi, Millî Birlik Komitesi üyeleri hakkında dava açar, takipsizlik kararı çıkar. Hâlbuki “insanlık suçlarında” zaman aşımı olmaz.
Darbeciler, kendilerini “hazırlattıkları anayasa ile” koruma altına almış, açık gedik bırakmamıştırlar.
Ömür boyu senatör olur, yüksek maaşlı makamlara kurulur, firmalardan huzur hakkı alırlar.
Evet, yaptıkları yanlarına...
Gidi kolpo dünya.   

HASRET KOKAN MEKTUPLAR
Sevgili kardeşim Şule,
Hayat ne tuhaf değil mi? Tıpkı rüya, bir hayal âlemi, masal gibi...
Her şeyi olduğu gibi kabul etmek lazım. Ruhlarımız buna alışmalı. Kendimi büyük bir teslimiyetle hadiselerin akışına bıraktım.
CANIM KIZIM
Sema’cığım, imtihanların yaklaşıyor. Allah kolaylık versin. Fakat sen merak etme. Allah’ın yardımı ile muvaffak olacaksın. İmtihanlarınız sözlü olduğuna göre çekingen olma. Cıvıl cıvıl konuş, tamam mı?
Nilgün’cüğüm, ben burada her gün “Fatoş ile Güngörmüş”e bakıyor, hem gülüyor hem de seni hatırlıyorum. İnşallah, seni bir gün dizlerime oturtacak, o hikâyeleri okuyacağım.

Şeker fabrikası yapmaktan sanığın idamına!

TAHAMMÜL EDEMEDİLER
Eskişehirli hemşehrileri Hasan Polatkan’ı unutmaz, adını bir caddede yaşatırlar. Ancak darbeseverler Hasan Polatkan Caddesi’ni “Atatürk” olarak değiştirir.
Tabudur, dokunulmaz nasıl olsa.  
Bakın şu garabete ki, şehirde bir Atatürk Caddesi daha vardır. İstasyon’dan başlar şehri ikiye böler âdeta. İkisi Akarbaşı’nda buluşur. Kırk yıllık Atatürk Caddesi’nin başına M.K. koyar, kıvırırlar. İyi de, ya karışan adresler yüzünden vatandaş mağdur olursa. Öyle ya celp, çağrı gelir, evrak, para, fatura...
Amaaan. Kimin umurunda?

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.