Pist başında

A -
A +

Tupolev son düzlükte öne çıkmış, dolu dizgin koşmakta, Concorde gümbür gümbür gelmektedir arkadan...

Hâlâ çıkıyor mu bilmem Hava Kuvvetlerinin “Kartal” diye bir dergisi vardı, subaylar meraklı olduğumu bilir, bana verirlerdi ekseriya. Satır satır okur, resimlerini yapardım baka baka.
Mig, Mirage, Saab, Tornado. En çok da Harrier'leri severdim, dikine kalkabiliyorlardı, at bahçeye icabında.
Türkiye'nin ilk tepkili uçağı F-86 Sabre (kılıç) olmuştu, onlar eskidi F-100 Super ‘Sabre’ler geldi, sonra Delta kanatlı F102 ‘Dagger'ler (hançer), bilahare tayyareden ziyade füzeye benziyen F 104 ‘Starfighter'lar (yıldız savaşçısı). Bunların masa kadar kanatları vardı, çok kırıma uğradıkları için adları uçan tabuta çıkmıştı.
‘Phantom'lara (hayalet) bayılmıştık, bundan iyisi olamazdı galiba.
Hangi tıfıl pilot olmak istemez ki, ver gazı motor çıldırsın, boşalt frenleri, mermi gibi havaya.
Bazen resimlere bakar düşünürdüm şu yolcu uçakları böyle torik gibi tombul olmak zorunda mıydılar? Savaş jetleri gibi zarafet kazansalar da daha hızlı uçsalardı ya...
Meğer bu mevzuda kafa yoran çokmuş, İngiliz - Fransız havacıları süpersonik (ses hızını aşan) bir yolcu uçağı üzerinde çalışmışlar.

Pist başında

ÇALANIN YANINA
Umumiyetle böyle çıkışlar ABD’den beklenir. Başkan Johnson "yapacağımız yolcu tayyaresi sesimden bile hızlı uçacak" dese de Nixon "Lockheed l 2000" ve Boeing 2707" projelerini sümen altı eder, unutturur halka (1971)
SSCB hem havacılıkta iddialıdır hem de casuslukta. Nitekim Concorde'un fotoğraflarını ele geçirir, Aleksey Tupolev'in önüne koyar. Ve dünyanın ilk süpersonik yolcu uçağı Tu-144 fark atar akranına.  Öndeki canardları (kanatçıkları) saymazsanız Concorde’un aynısının tıpkısıdır, gören ayıramaz, bu yüzden “Concordsky” derler hatta.
Kızıllar, kapitalistlere gol atacak ya, adamların alınterini çalarlar. İdeolojileri "emeğe saygıdır" güya.
Aslında böyle bir alet SSCB için manasızdır. Ülkede seyahat hürriyeti yoktur bi’ defa, üç beş partiliyi saymazsan, kim binecektir ona?
Ama Batı dünyasının Okyanus aşma gibi bir derdi vardır, Amerika, Avrupa arasında vızır vızır tayyareler uçar.
Atlantik'i yarım günde geçmek vakit kaybıdır, iş adamlarının çok ihtiyacı vardır zamana.

Pist başında

AZ TAMAH ÇOK ZİYAN
Tupolev 144'ün içi halk otobüsünden hâllicedir, koltuklar tatsız tuzsuz bir kumaşla kaplanır. Sadelik olsun derken garabet çıkar ortaya.
Ses izalosyonu varla yok arasında, yanınızdakini duyamazsınız, zaten binerken tıpa verirler kulaklarınıza.
Hâlbuki buna çok parası olanlar (evet mutlu azınlık) binecektir, koy abicim deri koltukları, kadifeleri, kaliteli bi’ halı döşe tabana.
Konforsuz olduğu kesin.
İyi de sağlam ve dayanıklı mıdır acaba?
3 Haziran 1973.
O gün Paris Havacılık fuarına gelen sektör ağaları Concorde ile Tu 144'ü birlikte izleme şansı bulacak, belki de pazarlığa oturacak, el sıkışacaktırlar.
Önce Concorde gelir, kurallı bir şekilde kalkar, atar turunu, rahatlıkla iner meydana. İtimat telkin eder havacılara.
TU 144'ün pilotları ise şov peşindedir, dalar çıkar riskli hareketler yaparlar. Hâlbuki delta kanatların sathı geniştir, aldığı rüzgâr öyle böyle değildir, koca Tupalevi kağıt gibi yırtar. Gider evlerin üstüne düşer, insancıkları da yakar. On beş hane yıkılır, 8 Fransız ölür, 6 mürettebattan da kurtulan olmaz.

AEROFLOT DA OLMASA
Ne hesapları vardır oysa, aldıkları siparişlerle projeyi oturtacak, ayakları sağlam basacaktır bundan sonra.
Yine de küçük görmemek lazım, 1968 imkânlarıyla ses hızını (1235 km/saat) aşmak az şey mi? Hem bir değil, neredeyse iki defa (2300 km/saat).
O saatten sonra Tupolev 144'ün "Aeroflot"tan başka talibi kalmaz.
Haziran 1978. Test uçuşunda biri daha düşer iki pilot daha mevta.
Artık korkutmaya başlamıştır, kimse uçmak istemez onlarla.
Efendim Sovyetler 17 adet TU 144 imal eder.
Bir iki Almaatı'ya gider gelir umduklarını bulamazlar. Bir ara kargo uçağı olarak kullanırlar. Ancak sarfiyat yüklüdür, astarı yüzünden pahalıya çıkar.
Bakarlar yürümeyecek, müzelere satarlar. Birini NASA alır hatta.
İki tanesi ise kayıp, hiç görünmüyor ortalıkta.
SSCB için şaşılacak şey değil, birileri kesin buharlaştırdı. Yeter ki sen dolardan haber ver. Kim bilir hangi milyarderin bahçesinde yatıyor şu anda?

FRANSIZ’LA ANLAŞTILAR RUSLARLA DALAŞTILAR
Efendim İngiltere "Sesten Hızlı Uçak" için bir komite kurduğunda yıl 956'dır daha.    Fransızlar da benzer çalışmalar içindedir, güç birleştirme kararı alırlar (1962). Adını bu yüzden Concorde (ittifak anlaşma) koyarlar.
Concorde sadece 20 adet üretilir, mühendislikte zirvedir. 2 Mart 1969'da Fransa Toulouse’da tecrübe edilir, ilk ticari seferini Londra-Bahreyn ve Paris-Dakar arasında yapar.
4 Rolls Royce motoru ile ses hızını neredeyse ikiye katlar. Bu arada kasa felaket ısınır, 8 santim uzamış olarak iner meydana. Zaten bu yüzden beyaza boyarlar, artık ne kadar hayrı olacaksa.
Seyir esnasında 18 bin metreye çıkar, camdan bakan yuvarlak bir dünya bulur altında. Yolcular uçağın hızını ve irtifaını kabin içindeki ekranlardan takip edebilir. Şimdi her uçakta var, kimse dönüp bakmıyor o başka.
Alet "Fly-by-wire” tabir olunan seyrüsefer sistemiyle yürür, komuta tamamen pilota bırakılmaz. Kaptan istese de limitleri zorlayamaz, bilgisayar küçük müdahalelerle tayyareyi dengede tutar, kokpitte oturan farkına bile varmaz.

SES DUVARINI AŞINCA
Hızlanınca ses bariyeri (duvarı) ile karşılaşırsınız ve sonik patlamalar olur ardarda. Alçak irtifalarda bombardıman hissi verir, çatır çatır camları kırar. Bu yüzden bazı ülke ve eyaletler Concorde’u kara listeye alırlar. Pilotlar önünü görsün diye burnu eğilebilir, yükseldi mi gönyeye gelir. Piste teker koyduğunda hızı 300 km/s civarındadır, bu yüzden Dunlop hususi karbon fren geliştirir ona.
1977’den itibaren British Airways, Air Condor ve Air France firmalarıyla Londra, Paris, New York arasında yolcu taşır. Bir ara Yeşilköy’e de uğrar.
Şimdi kullandığımız Boeing ve Airbuslar saatte 800- 900 km süratle uçar, Concorde ise 2 bin 100 km hız yapar, Atlantik'i 3 saatte aşar.
Aaa ne iyi dediğiniz duyar gibiyim. Bir New York-Paris bileti (tek gidiş)12 bin dolardır haberiniz ola.

GELELİM MASRAFA
Concorde her bir yolcusu için 100 kilometrede 20 litre kerosen (gaz yağı-jet yakıtı) tüketen bir müsriftir. 6 bin kilometrelik Paris-New York hattında 90 bin litre yakar, ki adam başına 1 ton düşer ortalama.
6 tane Boeing 747 (beheri 524 kişiden 3144 yolcu taşır) bu kadar harcamaz.
Dokuz mürettebatı vardır, yolcu sayısı (koltuk mesafesine göre) 92 ile 120 arasında değişir.
Azami Kalkış Ağırlığı=185 tondur, yarısından fazlası yakıttır, ki uçan tanker diyebilirsiniz ona.
Concorde masraflı da olsa sıkıntısız uçar, ta ki böylesi bir 25 Temmuz günü (2000) ilk ve son kazasını yapana kadar.

KARAYİPLER’E KAMPA!
Charles de Gaulle Havaalanı. Paris.
Türkiye saati ile 16:42.
Air France Hava Yollarının 4590 sefer sayılı Concorde'u pist başı yapar.
Yolcular ekseri zengin Almanlardır, neşeleri dışarı taşar. New York'tan, Karayiplere geçecek, unutulmaz bir tatil yapayacaktırlar.
Tayyarenin 4 ana, 2 yardımcı tankı vardır. 4 motor besleme ve 3 yakıt ayarlama deposu bulunur ayrıca. Cem'an 119.280 lt kerosen taşımaktadır o sıra.
Sol ana iniş takımındaki lastiklerden gövdeye yakın olanı piste düşmüş bir metal üzerinden geçer ve patlar.
Sıçrayan parçalar kanat altındaki depoyu delmekle kalmaz, 2 No.lu motora da girer hasara yol açar. Alevleri gören kule, pilotları ikaz eder, onlar da işaret edilen motoru kapatırlar. Ancak tırmanışta oldukları için denge bozulur, tayyare kontrolden çıkar, Gonesse kasabasında bir otelin yakınına düşer ve patlar.
Düşünün yola çıkalı 90 saniye olmuştur daha.

KALK AYAĞA!
Bilirkişiye göre kazanın müsebbibi, Concorde'un önü sıra kalkan Continental firmasının DC-10'udur. Uçağın motor kaplamasından düşen titanyum band, Concorde’un lastiğini yarmıştır. Parçayı bizzat monte ettiğini söyleyen teknisyen John Taylor ve bakım görevlisi Stanley Ford sorguya alınır. Kasıt bulunmaz, lakin ihmal ortadadır!
Concorde'ların masrafından bıkan Air France ve British Airways bahaneye sarılır, süpersonikleri çekerler kızağa.
Şimdi Boom diye bir ABD projesi var.
Kim bilir? Belki bir başka bahara.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.