Katılmak mı Kazanmak mı?

A -
A +

Bugüne kadar olimpiyatlara 940 sporcu götürdük. 95 defa kürsüye çıktık. Madalyaların 63’ü güreşten geldi 11’i halterden, 11’i de tekvandodan...

İlk modern olimpiyatlara (1896 Atina) 13 ülkeden 295 sporcu katılır. Bu arada Yunan’a bir şirinlik yapar, “maraton”u da eklerler programa. Yüzücüler, Pire Limanı’nı soğuk bulur; soyunmaz, titremeyi göze alanlar (Macar ve Avusturyalılar) madalyaları toplar.
1900 Paris: Fransızlar oyunları Paris Fuarı içine alır ve zamana yayarlar. Seyyarlar, tüccarlar derken panayır gibi bir şey çıkar ortaya.
1904 St. Louis ise daha büyük facia. Uzaklığından ötürü çok ülke katılmaz, yarışlar New York Athletic Club ile Chicago A. Association arasında yapılır, 280 madalyadan 255’ini ABD alır. Organizatörler “Antropolojik Olimpiyatlar” diye bir dümen tutturur, dünyanın dört bir yanından getirdikleri yerlileri kapıştırırlar. Bir nevi sirk, yaklaş vatandaş!
Coubertin, başına gelecekleri tahmin etmiştir. St. Louis’e gitme lütfunda bulunmaz.

Katılmak mı Kazanmak mı?

1908 Londra: İngilizler 500 metrelik pist ve 100 metrelik havuz yaptırır. O günlerde ABD ve İsveç’le araları yoktur, bayraklarını asmazlar. Onlar da açılış merasimde gönder indirmez, âdeta Kral’ın gözüne sokar. Maratonda hakemler bitkinlikten bayılan İtalyan Dorando Pietri’nin koluna girer, çizgiye taşırlar.
Aleko adlı bir vatandaşımız jimnastik müsabakalarına katılır kendi çabalarıyla.
1912 Stokholm: Yarışlar anca İsveç’te düzene girer, yapılan derecelerin “dünya rekoru olarak” kabulü kararlaştırılır. Darwinciler, Eugenistler ari ırk peşindedir, Kızılderili Jim Thorpe, saç baş yoldurur onlara. Derece alamayan iki atletimiz vardır: V. Papazyan, M. Mıgıryan.
1916 adayları arasında Budapeşte, İskenderiye ve Berlin vardır, Almanlara verelim savaş çıkmasın diyenler yanılır, savaş çıkar!
Harb-i Umumi dünyayı sarar.

Katılmak mı Kazanmak mı?
1920 Anvers: IOC, karşı tarafta savaşan Avusturya, Macaristan, Almanya ve Türkiye’yi çağırmaz. Zırıl zırıl politika!
1924 Paris: Fransızlar denemiş becerememiştir ama yine Paris’e verilir Coubertin’in hatırına. Bu defa “savaş mağlupları” da davet edilir, Tarzan rolünden tanıdığımız Amerikalı Johnny Weissmuller yüzmede üç altın alır, su topu takımında oynar ayrıca.
1928 Amsterdam: Mösyö Coubertin yaşlanmış, komite başkanlığını bırakmıştır. Hasımları fırsatı kullanır, bayanları da yarıştırmaya başlar. Açılışta güvercin uçurma ve meşale yakma âdeti Flemenkler kalır.
1932 Los Angeles: St. Louis’de çuvallayan ABD, bu sefer sıkı hazırlanır. Erkekler için olimpiyat köyü kurar, 105 bin kişilik stadyum yapar ayrıca.

Katılmak mı Kazanmak mı?

1936 Berlin: Almanlar 1916’dan beri sıra beklemektedir, tam da Nazilerin boy gösterdiği yıllar. Hitler, olimpiyatları propaganda için kullanır, muhteşem bir organizsyon yapar. Ari ırkın hükümranlığını ispat edecektir güya. Ancak ABD takımındaki siyahiler 100, 200 m, uzun atlama ve 4x100 bayrak yarışında sarı saçlı mavişlere nal toplatırlar. Jesse Owens ve arkadaşları Hitler’in teorisini yıkar.
Türkler ilk defa madalya ile tanışır. Tabii ki güreşte; Yaşar Erkan altın, Ahmet Kireççi bronz alır.
1940/1944...  İkinci Cihan Harbi...
1948 Londra: IOC, yaptığı hatayı tekrarlar ve savaşta yenilen Almanya ve Japonya’yı çağırmaz. İki çocuk anası Fann Blankers Koen (40) Hollanda’ya dört altın kazandırırken Çek Emil Zapotek madalyaya doymaz.
Kafilemiz küçüktür ama Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Celâl Atik, Yaşar Doğu, Ahmet Kireççi, Mehmet Oktav altın, Halit Balamir, Adil Candemir, Kenan Olcay, Muhlis Tayfur gümüş, Halil Kaya bronz madalya alırlar. Bir de gümüş atletimiz vardır: Ruhi Sarıalp.
1952 Helsinki: Ruslar, 40 yıl sonra olimpiyatlara katılır, propagandanın dibine vururlar. Çek Emil Zatopek 5.000, 10.000 ve maratonda birinci olur, karısı da mızrak atmada. Türkler güreşte Hasan Gemici ve Bayram Şit ile altın, Adil Atan’la bronz alırlar.
Kürsüye çıkacak çok sporcumuz vardır ama kendilerine kafalarını sokacak birer ev verildiği için profesyonel sayılır, yarışa alınmazlar.
1956 Melbourne: İngiltere, Fransa ve İsrail’in Mısır’a saldırmaları oyunları sıkıntıya sokar. Macar su topçuları, işgalci Rusları yumruklar; kan havuza damlar.

Katılmak mı Kazanmak mı?
Türk kafilesi sadece 15 kişidir, güreşçilerimizden Mithat Bayrak, Mustafa Dağıstanlı, Hamit Kaplan, Rıza Doğan ile altın, İbrahim Zengin’le gümüş, Dursun Ali Eğribaş ve Hüseyin Akbaş’la bronz alırız.
1960 Roma: Antik çağda Yunan kraliçeleri kendilerine muhafız seçmek için genç erkekleri, Yunan kralları ise odalık için üryan kızları yarıştırırlar. Olimpiyatlarda spordan ziyade lir, flüt çalma ve şiir okuma seyirci toplar. Roma İmparatoru Theodosius (MS.390) bunları gayriahlâki bulur ve yasaklar. Bakın şu işe ki, 16 asır sonra Roma olimpiyat şehri olur, Hristiyanlıkla örtüşen bir yanı yoktur ama Papa’nın takdisi ile başlar.
Abebe Bikila adlı Habeş, çıplak ayakla koştuğu maratonu kazanır; ders verir işgalci İtalyanlara! Muhammed Ali, yarı ağır olimpiyat şampiyonu olur bu arada.

Katılmak mı Kazanmak mı?
Kafilemizde altı branşta 49 sporcu vardır ama sadece güreşçilerimiz derece yapar. Müzahir Sille, Mithat Bayrak, Tevfik Kış, Ahmet Bilek, Mustafa Dağıstanlı, Hasan Güngör ve rahmetli yazarımız (halk ozanı) İsmet Atlı altın alır, İsmail Ogan ve Hamit Kaplan gümüşte kalır. Puanlar rakiplere verildiği için tuşla yenmeye bakar, sayılmazsa bir tuş daha yaparlar. Yedi altın, iki gümüşle altıncı oluruz. İlk ve son defa.
1964 Tokyo: Asya’daki ilk olimpiyattır, Japonlar sıkı hazırlanır. Bikila, bu sefer ayakkabı giyer, yine kazanır. Güreşçilerimiz Kâzım Ayvaz, İsmail Ogan altın, Hüseyin Akbaş, Hasan Güngör ve Ahmet Ayık gümüş alır; Hamit Kaplan, bronzda kalır.
1968 Mexico City: Irkçı Güney Afrika oyunları çağrılmaz. 33 sporcumuz vardır. Sadece Mahmut Atalay ve Ahmet Ayık kürsüye çıkar.
1972 Münih: Almanlar 1936’nın izini silme çabasındadırlar. Amerikalı yüzücü Mark Spitz, 7 altın toplar. On bir İsrailli sporcu ve idareci öldürülür. Münih’e 48 sporcu götürür, bir gümüş alırız. Güreşçi Vehbi Akdağ.
1976 Montreal: Türkiye sıfır çeker, 30 sporcu tek madalya alamaz.
1980 Moskova: Ruslar, Afganistan’ı işgal edince yalnız kalırlar. Hakemler taraflıdır, tek kale maç yaparlar âdeta.
1984 Los Angeles: Bu defa Doğu Bloku ülkeleri boykot eder. Bir tek Romanya sallamaz.
Sahaya 48 sporcu ile çıkar üç bronz alırız, güreşten Ayhan Taşkın, bokstan Eyüp Can ve Turgut Aykaç!
1988 Seul: 50 sporcu götürürüz. Naim’le halterde altın, Necmi Gençalp ile güreşte gümüş alırız.
1992 Barcelona: Ekip 47 kişidir. Naim Süleymanoğlu halterde, Mehmet Akif Pirim güreşte altın alır. Güreşçi Hakkı Başar, Kenan Şimşek gümüş kazanır, Ali Kayalı ve judocu Hülya Şenyurt bronzda kalır.
1996 Atlanta: Ülke ve sporcu sayısı yüksektir ama sıcak ve rutubet hâkimdir havaya. Futbolda Nijerya; Arjantin ve Brezilya’ya rağmen altını kapar.
Halterde Halil Mutlu ve Naim, güreşte Hamza Yerlikaya ve Mahmut Demir altın çocuklar. Mehmet Akif Pirim bronz alır. Boksta bir gümüş gelir, Malik Beyleroğlu’ndan.
2000 Sidney: 54 sporcu ile yarışırız. Halterde Halil Mutlu, judoda Hüseyin Özkan ve güreşte Hamza Yerlikaya altın, tekvandocu Hamide Tosun ve güreşçi Âdem Berek bronz alır.
2004 Atina: Eskiden Yugoslavya çatısı altında bulunan Sırbistan ve Karadağ artık yeni adıyla çıkar meydana. 66 çocuğumuz vardır. Halterde Halil Mutlu dördüncü defa altın kazanır, Taner Sağır ve Nurcan Taylan da eşlik eder ona. İki de bronz haltercimiz vardır Sedat Artuç, Reyhan Arabacıoğlu. Boksta Atagün Yalçınkaya, tekvandoda Bahri Tanrıkulu, güreşte Şeref Eroğlu gümüş getirir; çekiç atmada Eşref Apak, güreşte Mehmet Özal ve Aydın Polatçı bronz alırlar.
2008 Pekin: Çin dendi mi herkes ürker. Çünkü hava kirli, trafik düzensiz, yatak yetersiz sokaklar ve tuvaletler pistir.  İşi ciddiye alır, kaldırımları yeniler, evleri boyar, sirenleri susturur, bacaları kusturmazlar ama Türkistan yine köledir yine köle; Uygur ve Kazak Türklerine olan hışımları azalmaz.
Pekin’e 68 sporcu ile gideriz. Güreşçi Ramazan Şahin’le altın, tekvandoda Azize Tanrıkulu, atletizmde Elvan ve Sibel gümüş alırız. Boksta Yakup Kılıç, tekvandoda Servet Tazegül ve Nazmi Avluca bronz çocuklarımız.
2012 Londra: Hiçbir İslam ülkesine olimpiyat şansı vermeyen IOC, Londra’ya üçüncü defa fırsat sunar. İstanbul dünyanın merkeziymiş kimin umurunda?
Samaranch’tan sonra komitenin çivisi çıkmıştır; gün geçmesin ki, rüşvet ve kayırma haberi düşmesin medyaya...
O sene 16 dalda 114 sporcuyla yarışırız. Harman büyük ama tane çıkmaz. Tekvandoda Servet Tazegül altın alır; Nur Tatar, Rıza Kayaalp ve Aslı Çakır gümüşte kalır.
2016 Rio: Brezilya’da 103 sporcuyla mücadele eder, 1 altın, 3 gümüş ve 4 bronzla 41. oluruz.
Güreşte Taha Algül ile altın, Selim Yaşar, Rıza Kayaalp ve Daniyar İsmail ile gümüş, Cenk İldem ve Soner Demirtaş ile bronz alırız.
Atletizmde Yasmanı Copello Escobar bronz getirir. Götürdüğümüz 48 kadından sadece tekvandocu Nur Tatar, bronz kazanır.
Hülasa dersek bu güne kadar 95 madalya kazanırız, bunların 63’ü güreşten gelir, 11’i halterden ve 11’i de tekvandodan... Demek ki, bizim tutup yıkma, kaldırıp koparma, vurdu mu oturtma gibi kabiliyetlerimiz var; kaçma kovalama uymuyor yapımıza.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.